Tepedeki iki ‘sır’ görüşme
Önce manzarai umumiye. Türkiye 15 Temmuz’a direndi. Devletine sahip çıktı. Sonuç: Siyasete alan açıldı.
***
Tayyip Erdoğan: 4 stratejik hamle yaptı.
Peş peşe. İç içe.
Bir: Bölücülüğe karşı harekete geçti.
İki: Rusya’yla ittifaka yöneldi.
Üç: FETÖ’yü tasfiye ediyor.
Dört: Fırat Kalkanı’yla koridoru kesti.
***
Sonuç: Yeni ittifak imkanları yaratıldı.
İçte ve dışta.
Türkiye milli seferberliği konuşmaya başladı.
***
Tam da bu aşamada: Bir “akıl” harekete geçti. Belki de “noksanlık”.
Başkanlık faslı açıldı aniden.
Bakıyoruz: Siyaset kendisine tuzak kurmuş gibi.
***
Meclis 15 yıldır muhalefetsizdi zaten.
Alameti farikası etkisizlikti.
Şimdi sıra AKP’de.
Velayetini Tayyip Bey’e devretti.
Sonuç: Siyaset Meclisten bütünüyle kovulmak üzere.
***
Kanundur.
Siyaset de, tabiat gibidir.
Boşluk kaldırmaz.
Sonuç: Siyaset yoksa, iktidar da yoktur.
***
Şimdi birkaç “önemsiz” olgu.
Yine de dikkatimi çekti.
Tarih: 26 Ocak 2017.
Bir asker: Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar.
Bir sivil: MİT Müsteşarı Hakan Fidan.
Nuri Pakdil’i evinde ziyaret ettiler.
***
Pakdil: İslamcı bir aydın.
Yaşı ilerlemiş (83) biri.
Ulufeci değil.
Erdoğan’ın ayakta dinlediği bir isim (2014).
Atatürk reddiyesi fazla keskin.
***
İktidar medyasına baktım.
Ziyaret sadece duyuruldu.
“Resmi” bir bülten gibi.
Sanki “el yakıyordu”.
Yorumlar esirgendi.
***
Oysa: Vaziyet, bol çağrışıma elverişliydi.
Neler denmezdi ki:
Bir tarafta ciheti askeriye...
Diğer tarafta “milletin organik aydını”...
Nihayet buluşmuşlardı.
Özel hayatın olanca samimi mahremiyeti içinde.
“200 yıllık parantez kapanmıştı” falan...
Nedense: Uzak duruldu.
***
Gelelim Akar-Fidan cenahına.
15 Temmuz’un iki kritik ismi.
Müşterekleri: O gün açıklanamayan 4-5 saat.
Erdoğan’ın sıkıntılı sözünün muhatapları: “Dere geçerken at değiştirilmez” (23.7.2016).
Belli ki kaderleri birleşmiş.
***
Hakan Fidan, Pakdil dünyasının yabancısı değil.
O “mahalle”de büyüdü zaten.
Asıl Hulusi Akar’ın ünsiyeti anlaşılamadı.
Kayda geçsin istemiş: Daha Kayseri lisesinden beri Pakdil’in takipçisiymiş.
Mesaj verdiği açık: İçe, dışa, herekese...
Acaba şöyle mi?
Bir: Hakan Beyle pek bir anlaşıyoruz...
İki: Muhafazakâr dünyadan ayrı değilim...
***
Sonuç 1: İzinli ve haberli ziyarete benzemiyor.
Sonuç 2: Fazla sürmez, anlarız.
***
Devam edelim.
Üç gün sonra: 29 Ocak 2017.
Yine Hulusi Akar.
Üç kuvvet komutanıyla birlikte.
Bu kez Kardak adacığı önünde.
Bayrak gösterdiler.
***
Ege’deki Kardak sorunu malum.
Yunanistan’la nizalıyız.
İki taraf da hak iddia ediyor.
Bunlar tamam.
***
Fakat soru çok.
Bir: TSK ilk defa bu düzeyde tepki koydu.
Komuta kademesinin tamamı oradaydı.
***
İki: Savunma Bakanı Fikri Işık’a olayın ayrıntıları soruldu.
Bakan Bey hem gerilimi düşürmek ister gibiydi. Hem de açıksözlü.
Dedikleri: “Her türlü sorunlar barışçıl yollarla konuşarak çözülsün... Tavrımızda en küçük bir değişiklik yok.”
“Detaylı bilgiye sahip değilim doğrusu.” (29.1.2017).
Hatırlatalım: Kuvvet komutanları artık doğrudan Milli Savunma Bakanı’na bağlı.
Yani rapor vermeleri gereken merci o.
Nasıl, niçin “detaylı bilgisi” olmaz?
***
Üç: Tükiye elbette haklarını savunmalı.
Fakat: Zaman ve mekan hesabı da yapmalı.
Güney sınırımızda zaten savaştayız.
Ege’deki sorunu şimdi alevlendirmek hangi hesaba dayanıyor?
Anlayamadım.
***
Dört: Siyasetle koordinasyon halindedir umarım.
***
İki “küçük” olguyla bitirelim.
1 Şubat 2017 Ankara.
5 Şubat 2017 İstanbul.
Tayyip Erdoğan’la Binali Yıldırım buluştular.
İlki 3 saat sürdü. İkincisi 4.5 saat kadar.
***
Görüşmelerin ortak özellikleri:
Programlı değildi.
Fazlasıyla uzun sürdü.
Fakat: Açıklama yapılmadı.
***
Son söz: Hiçbir şey ima etmiyorum.
Sadece aklıma takıldı.