23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Terör ve siyasetin biçimlendirilmesi

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

HDP genel merkezi, Halk TV, Cumhuriyet ve Birgün gibi medya organları PKK’nın İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırısında hükümeti adres gösteren, olayın devlet terörü olduğuna göndermeler yapan sözde analizler yapıyorlar. Buna göre terör saldırıları, şiddet kullanmak suretiyle siyasetin biçimlendirilmesiymiş. Nitekim 2015 Ekim ayındaki Ankara Gar patlaması türünden olaylar da 7 Haziran ile 1 Kasım seçim sonuçları arasında AK Parti lehine oluşan oy farkını yaratan temel faktörmüş. Buna göre terör olayları aracılığıyla korkutulan toplum sürü psikolojisine giriyor ve hükümetin etrafında toplaşıyor.

Bu olağanüstü derinlikteki bilimsel analize biraz yakından bakalım.

Denetlenemeyen korkunun (panik) kitlelerde akıl dışı davranışlara yol açtığı biliniyor. Ancak kitleler bomba patladı diye hemen sürü psikolojisine girmezler. Türkiye’de 70’lerin ikinci yarısında her gün bir yerlerde bombalar patlıyor, kışkırtmalar tertipleniyordu. Kitleler ise sürüye dönüşmediler aksine hükümetler istikrarsızlaştı. O dönemde hükümetlerin ortalama ömrü 6 aya kadar düşmüştü. Neden?

Çünkü devlet kuruldu kurulalı siyasi iktidarı kullananların en önemli meşruiyet kaynağı kamu güvenliğini sağlamaktır. Günümüzde bir hükümetten ekonomiyi geliştirmek, istihdamı arttırmak, toplumun genel eğitim ve sağlık düzeyini yükseltmek gibi demokratik görevler de beklenmekle birlikte, can güvenliğinin sağlanması görevlerinin en başında gelir. Güvenlik sağlamakta aciz kaldığı düşünülen bir hükümetin diğer alanlardaki başarıları gölgelenir. Bu nedenle hiçbir hükümet sadece güvensizlik atmosferi var diye toplumsal desteğini arttıramaz.

Siyaset tarihinde devlet terörü ya da yukarıdan terör denilen bir olgu vardır. Hükümetlerin ya da onların bilgisi ve onayı dâhilinde devlet içindeki bazı güçlerin hukuk dışına çıkarak şiddet eylemleri yaptığının örnekleri görülmüştür. Kamu düzenini bozan ve can güvenliğini tehdit eden şiddet eylemlerinin hükümeti istikrarsızlaştırmak yerine gücünün artmasına hizmet edebilmesi için inandırıcı bir şekilde muhalefetteki rakiplere fatura edilmesi ve onları fiilen siyaset yapamayacak hale getirecek hukuki tedbirlere dönüşmesi gerekir. Devlet teröründe amaç, “iç düşman” olarak tarif edilen ve yasal yollardan etkisizleştirilemeyen siyasal güçlerin tasfiyesi için zemin yaratmaktır. 1933’teki Reichstag kundaklaması, ertesi günden başlayarak Hitler’in bütün siyasi gücü elinde toplamasına ve suçu komünistlere atarak yaygın tutuklamalara girişmesine hizmet etmişti. Uzağa gitmeye gerek yok. Yakın geçmişteki Ergenekon ve Balyoz operasyonları devlet içindeki FETÖ örgütlenmesinin eylemleriydi. Hükümeti yanlış istihbaratla ikna ediyor ve kendilerine yol açıyorlardı. Düşman güçlere yönelik kitlesel tutuklamalar öncesinde Zirve Yayınevi katliamı, Rahip Santoro cinayeti, McDonald’s bombalaması ve Hrant Dink cinayeti gibi, icat edilmiş suçluların üzerine bırakarak siyasal tasfiyeye girişmelerini haklı gösterecek şiddet eylemleri yapmışlardı.

Oysa İstiklal Caddesi’ndeki saldırıda olduğu gibi, tutuklamaların bombacı ve işbirlikçileri ile sınırlı kalması, hükümet tarafından olayın ana muhalefet partisine ya da diğer partilere değil, PKK’ya fatura edilmesi, arkasında ABD’nin desteğinin olduğunun açıklanması, Türkiye’de normal şartlarda hiçbir muhalefet partisinin gücünü ve seçim iddiasını azaltmamalıdır. Ama öyle görünmüyor. PKK ile ilişkisini saklamadığı için, HDP terör olaylarının kendisine yönelik hukuki sonuçları olacağından kaygı duyabilir. Peki, ama diğerlerine ne oluyor? Bu tür saldırılar toplumu sürüye çevirmez aksine öfkelendirir. Ama altılı masa çevreleri bütün iktidar umutlarını HDP’den gelecek oylara bağlamış durumda. Bu nedenle milletin haklı tepkisinin parçası olmayı başaramıyor, aksine öfkenin yöneldiği adresin önüne barikat kurmaya kalkıyorlar. Hal böyle olunca da elbet seçimleri kazanma umutlarını kaybediyor sonra da mezarlıkta ıslık çalarcasına siyaset şiddet yoluyla dizayn ediliyor teranesine sarılıyorlar. Nitekim bu çevreler halkın saldırıya güçlü reaksiyon verdiğini de tespit etmek zorunda kalıyorlar. Hem güçlü reaksiyon hem de koyun gibi korkarak hükümetin eteklerine sığınmanın aynı anda nasıl olacağını boşuna sormayın. Analizde mantıksal tutarlılık aramak sorumlu insanların işidir. Ülkesine karşı sorumluluklarını HDP ile iş tutarak göstermiş olanların gerçeğe karşı sadakat ve sorumluluk duyması elbet beklenemez.