Terörle mücadele mi müzakere mi?-(TAMAMI)
Şu sıralarda gündeme getirilen en önemli sorun bu. AKP ve CHP’ye bakarsanız, 50 bine yakın insanımızı yok eden, ekonomiyi giderek perişan hale sokan silahlı mücadeleyi TSK’ya: “Hele sen kenarda dur biz uzlaşalım gerekirse bir akil adamlar kurulu yaratalım onlar bu soruna çare bulsunlar” diyerek konuyu terörle müzakereyle çözmek için uzlaşmışlardır. Oysa dünyanın hiçbir ülkesinde -İspanya, İngiltere dahil- terörle müzakere edilerek sonuca varılamadığını kaç defa biz de başkaları da yazdık. İşin aslı şu, devlet teröre ödünler vererek ya da ülkesinin bölünmesini göze alarak terörle müzakereye oturursa o devletin ne onuru kalır ne de saygınlığı. Bunun için ön şart devletin bağımsızlığıdır.
Tarih: 1 Ekim 2007, ülke kaynıyor, ekonomi İMF’nin elindedir ve ufuk kararmaya başlamıştır. Aldıran yoktur ve başbakan grup konuşmalarında parlak tablolar çizmektedir. O gün Genelkurmay Başkanı İstanbul’da harp akademileri salonuna yanında kuvvet komutanlarıyla birlikte girmiştir ve geleceğin genç komutanlarına konuşmaktadır. Org. şöyle demektedir “Ulu önder Atatürk stratejik seviyede bağımsızlık vizyonunu ortaya koyduğunda hiç kimsenin önceden bilmediği bir şeyden bahsetmiyordu ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde hiç kimse bağımsızlığa onun kadar inanmış ve bu fikri hayata geçirmeye kendini adamış değildi. Yüce önder Atatürk bunu yaptı ve başardı.” Komutan sonra liderlik kavramından söz etti ve Peter Drucker’den karizmatik lider tarifini verdi “ekip çalışmasını sevmez- tüm sistemi liderliğini sürdürecek şekilde yeniden yapılandırır- vazgeçilmez bir adamı oynar- herkesi kendisi gittiği zaman işlerin karışacağına inandırır-hayal gücü ileriye değil geçmişe yöneliktir- yetenekli insanları çevresinden uzaklaştırır- tipik bir narsistir kendinden başka kimseyi beğenmez.” Ve sonra ısrarla küresel liderliğin ve küreselliğin zenginleri daha zengin fakirleri daha fakir yapacağını vurguladı ve tek düşünce sistemi olarak da Türkiye’ye uygun düşenin bu sistem olmadığını ve bu liderler olmadığını ekledi ve: “Terörle mücadelesinde on binlerce asker ve vatandaşını teröre kurban veren hiçbir ülke böyle bir zafiyetin içinde düşmemiştir. Ayrıca hiçbir ülkenin güvenlik güçlerinin terörle mücadele azmi ve uygulamaları gizli bazı emellerle bu kadar engellenmemiştir.” dedi.
Şimdi bu tip sözler söyleyen ve Atatürkçü düşünce sisteminden söz eden bir komutanımız var mı?
Öymen’den gelen mektup
Onur Öymen’in bir yazım üzerine düşüncelerini eklemek ve CHP tabanını bir kez de eski Genel Başkan Yardımcısı’ndan okumakta yarar var. İşte o mektup:
“CHP’nin başlıca ülke sorunlarına ilişkin tutumu konusunda parti içinde ve basında çeşitli görüş ve eleştirilerin dile getirildiği görülüyor. (...) Böyle konularda partililerimizin görüşlerini açıklamaları yalnız bir hak değil aynı zamanda bir görev haline geliyor. Atatürk ‘parti içinde bir yanlışlık gördüğünüz zaman bunu mutlaka eleştireceksiniz. Yanlışlara müsamaha göstermek partiye daha büyük zarar verir’ demişti.(...) Değerli gazeteci Kurtul Altuğ’un Aydınlık gazetesinde dile getirdiği beklentiler de bu doğrultudadır. Partiye uzun yıllar Genel Başkanlık yapmış olan Sayın Deniz Baykal’ın da ülke sorunları hakkındaki görüşlerini açıklaması beklentisini ortaya koyan Altuğ, bunun için partililerin de ülke sorunları konusunda daha fazla görüş bildirmesi gereğini dile getiriyor. Demokrasilerde siyasi parti üyeleri, partilerinin programındaki genel ilkeleri göz önünde bulundurarak görüşlerini serbestçe açıklarlar. Bu görüş ve eleştirileri hoş görüyle karşılamak ve onlardan yararlanmaya çalışmak Partimizin kurucu iradesinin gösterdiği yoldur. Unutulmasın ki, sükut her zaman altın değildir.”