23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ters(ine) Yazılar’a düzünden okumalar

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Cemal Süreya’nın Kürtlüğünü ve Aydınlıkçı oluşunu vurgulayan İnce, şairin ulusal kimliğini DNA testlerinin değil, kullandığı şiir diline adını veren ulusun damgaladığını ima ediyor

6 ciltlik koskoca Mesnevî’sini Farsça yazdığı için 1960’larda Mevlânâ’nın Türk şairi olup olmadığı tartışılmıştı. Tartışmanın kökeninde şöyle bir yaklaşım vardı: Günlük yaşamında Türkçe konuşup yazan bir şairin Türklüğü başka şey, şiirinin Türk adıyla tanımlanıp tanımlanamayacağı başka bir şeydir; şiir, dille yapılan bir eser olduğuna göre, o dille nitelenmelidir.

Her tartışmada aşırıya kaçıldığı olur. Sonunda iş, içinde Arapça ve Farsça sözcüklerin çok kullanılması

nedeniyle, Divan şiirinin de Türk şiiri sayılamayacağı noktasına vardırılmıştı. Bir dili elbette yalnızca sözcükler belirlemez, zaten her dilde pek çok yabancı sözcük de yer alır. Divan şiirinde yanı sıra Farsça tamlama kuralının çok kullanılması, Türkçe olmadığı ve Türk şiiri de sayılamayacağı yorumlarına yol açıyordu. Oysa bir dilin tanımını yalnızca ses ve sözcük yapısı değil, kendi kurallar toplamıyla oluşturduğu iç ve dış mantığı belirler.

TÜRKÇENİN ÖZÜMSEME GÜCÜ

Sonekli bir dil olarak Türkçe, her yabancı sözcüğü özümseme (asimile) yeteneği bakımından son derece güçlüdür. Bir sözcüğü sesli uyumlarıyla bozarak kendine mal ettikten sonra, peşine hem ekler hem takılarla katılarak kendi yapısında içselleştirir. Çok eski bir örnektir: “âyine” sözcüğünü önce “ayna”ya çevirir, ardına eki getirerek “aynasız”ı türetir, sonra da takılarla sözdiziminde işe koşar: “Ayna<sız+lar+a yakalandım.”

Türkler, tam da bu nedenle, başka etnik toplulukların kendi katılımına, dahası katılanların bireysel önderliğine de açıktır; yeter ki, kendiyle uyumlu bir yapısal birliğe yatkın ve hazır olunsun...

TÜRKÇE ŞİİR Mİ TÜRK ŞİİRİ Mİ

1990’lardan başlayarak kimi Kürt kökenli şairler, Türkçe yazıyorlar ama yazdıklarını Türk şiiri, kendileriniyse Tük şairi saymıyordu. Türkiye’nin toplumsal dokusunu bozma programını her ne pahasına olursa olsun sürdüren emperyalistler, çağdaş özgürlükler adına şairleri önce etnik yönelimlere özendiriyor, sonra da bunun tavırda katılaşmayla sonuçlanmasını destekliyordu. Özdemir İnce, tartışmaların en kızışkın günlerinde, Hürriyet’teki yazılarıyla saf tutuvermiş, Türkçe şiir, Türkiye şiiri tamlamalarının yanlışlığını göstermişti:

“Türk sözcüğünü ‘ırk’ göstereni olduğu kaygısıyla ad ve sıfat olarak kullanmak istemeyenlerin içtenliğine inanmıyorum. [...] Türkiye edebiyatı, Türkçe edebiyat, Türkçe şiir gibi tanımlamalar kullanmak edebiyatın dille ilişkisinin reddi anlamına gelir.” (Hürriyet, 14.09.2003)

TÜRKÇE ANTOLOJİ

Tartışmanın tavsadığı dönemde bu kez Orhan Kâhyaoğlu, “20 - 30 yıldır gündeme giren etnik kimliklere yönelik politik bir duyarlılıktan” ötürü, tartışmayı, “Modern Türkçe Şiir Antolojisi” kitabıyla yeniden gündeme getirdi. Özdemir İnce, edebiyatı güncel politik kaygılarla değerlendirme yönündeki bu girişime karşı da kayıtsız kalmadı: “Şiir antolojisi gibi dilsel ve yazınsal bir ürüne siyasal dürtülerle ayrılıkçı ve kural dışı bir ad vermek saçmalamanın dik âlâsı. Yayınevinin böyle bir ad vereceğini bilseydim, şiirlerimin antolojide yer almasına kesinlikle izin vermezdim.” (2015)

Özdemir İnce, noterden ihtarname göndererek, antolojinin yeni basımlarından şiirlerini çektiğini yayınevine iletir. Başka kimi şairlerin de öyle yapacağını umar ama bu “saçma” antoloji dışında kalmayı göz alamayacak kadar “zavallı” şairlerin tepkisiz kalışından dert yanar. Dikkatli okur, Aydınlık’ta (2016 Temmuz başında) Özdemir İnce’yle bir hafta boyunca pek çok konuyu irdeleyen söyleşimizde bu meseleyi de enine boyuna değerlendirdiğimizi hatırlayacaktır.

DNA DEĞİL, DİL TESTİ

Özdemir İnce, yakın günlerde, siyasal ve kültürel yazılarını derlediği “Ters(ine) Yazılar” (Tekin Y., Kasım 017) kitabının “Türkçe Şiir” Savaşı başlıklı son bölümüne, konuya ilişkin 16 yazısını da alarak tartışmayı edebiyat ve kültür tarihimizin gündemine kalıcı olarak taşıdı.

İnce; kitaptaki yazılarından birinde Cemal Süreya’nın Kürtlüğünü ve Aydınlıkçı oluşunu ele alarak, Türk şairleri arasında ilk sıralardaki yerini imleyip şairin ulusal kimliğini DNA testlerinin değil, kullandığı şiir diline adını veren ulusun damgaladığını ima ediyor.