'Teşhir malı' anlayışını Sildireceğiz
Bazen şu Türkiye'deki sosyal medyaya bakınca çok üzülüyorum. Türk milleti yazmaya meraklı. Çok yetenekli ve yaratıcı. Bir mizah duygusu ve derinliği de var. Neden buralara yönlendirilsin. Anadolu'daki halk edebiyatı kaç ülkede var? İstediğiniz bölgede yaşlı bir nineye belli bir olayla ilgili mikrofon tutun ne kadar renkli anlatır, değil mi... Ağzımız açık dinleriz. Ben çoğu zaman kıskanırım, ben nasıl bu açıdan bakmadım, bu sözcüklerle dile getirmedim diye...
Keşke önlerinde yollar açılsa... olanaklar sağlansa... kimbilir ne şairler, yazarlar, müzik insanları çıkacak ortaya...
Ama bir de şu yanı var.
Konuştuğunuz ve yazdığınız dil sizin birikiminizin; ama aynı zamanda ideolojinizin de dışa vurumudur. Saklamak isteseniz bile hemen pat diye yakalanırsınız.
Hep verdiğim bir örnektir. Adlarını kapatın. Bir cinayet haberinde, ben hemen anlarım. Cinayeti işleyen erkek midir, kadın mıdır. Haberi yazan erkek muhabir midir, kadın mıdır. Nereden? Olayı tanımlarken seçtiği sözcüklerden. Bir keresinde hiç üşenmedim, bir haberi okuduktan sonra tanımadığım genç kadın gazeteci arkadaşa telefon ettim. Yazınıza neden öyle başlık attınız. İçinde öyle yazmamamışsınız diye. Meğer başlık onun değilmiş.
Nereden geldik buraya?
Sosyal medya yazarlığımızdan.
Çok sık oluyor biliyorsunuz. Bir şey yazıyorlar. Sonra da “yanlış anlaşıldı, öyle demedim...” Bir kez ele vermişsiniz kendinizi.
ANLAYANA
Birkaç gün önce 2013'ten bu yana Gölcük Müftülüğü yapan Mehmet Yazıcı’nın Facebook hesabından “Mağzalarda ambalajı açılmış teşhir ürünleri hep yarı fiyatına satılır. Anlayana…” sözleriyle yaptığı paylaşım sosyal medyada büyük tepki topladı.
(“Mağza” kendi yazım biçimi. Ne yazık ki İmam Hatip'lerde eğitim ve başarı düzeyinin çok düşük olduğu biliniyor. Bu da eğitim sistemimizin bir sorunu. Bir sözcükten çıkarak iki çift laf oraya da söyleyeyim, geçeyim. Fırsat eşitliğini bütün okullara, özellikle devlet okullarına yaysanız, bu kadar patırtı çıkmayacak. Ancak esas çözüm elbette Türkiye'nin gereksinimlerine yanıt verecek, ekonomisinin ve kültür ve sanat alanındaki gelişiminin önünü açacak bir eğitim sistemi planlamak. Bu ille de üniversite anlamına gelmiyor. Meslek okullarını bütün Türkiye'de yaygınlaştırmak. Üretime yönelik. Köy Enstitüleri diye hayıflanmak yerine... Bugüne uyarlamak...)
Cumhuriyetin kız çocukları
KASTIM YOK
Nerede kalmıştık...
Müftü Yazıcı tepkiler üzerine bir açıklama yaptı:
“Almış olduğum bir ürünün aynısını yarı fiyatına internette bulup 'teşhir malıdır' notunu
gördükten sonra paylaştığım bir cümlenin başkalarının yaşam tarzına saldırı gibi anlaşılmış olmasından dolayı çok üzgünüm, bu konudaki tavrım çevrem tarafından bilinmektedir. Asla öyle bir kastım olmamıştır. Kamuoyuna duyurulur."
Bir başkası şöyle savundu:
“Bu söz, Türkün örfünde olan olağan cümlelerden. Mesajda kadınlarla ilgili tek bir kelime dahi edilmezken azınlık medyası bu sözü, başı açık kadınlara söylenmiş bir söz olarak algıladı ve algı operasyonlarına girişti.
Oysa Müftü Yazıcı'nın bu sözü, kendi ülkesinin dinamikleri ile hareket etmeyip teşhirlik bir mal gibi ülke dışından medet bekleyen CHP ve HDP için anlaşılabileceği gibi çözümü Müslüman çevre ülkelerden almak yerine haçlı batıyı topraklarına açan Irak ve Suriye için de anlaşılabilir.”
Diyanet İşleri de hemen soruşturma açtı.
Alttaki yorumu beş kez okudum. Tam ben bile anlayamadım “teşhir malının” Irak ve Suriye'ye nasıl bağlandığını.
TERÖR BAŞI AÇIK KAPALI AYIRMIYOR
Bir FETÖ soruşturması fotoğrafı.
Soruşturma açılmış. Müftü Yazıcı'nın kastını da tartışacak değilim.
İster kapatın ister açın.
Kadını bir “mal” gibi görmek.
Bedenini kapatarak ya da anadan üryan açarak, her iki durumda da bütün cinselliğini vurgulayarak “teşhir” etmek, pazara, satışa sunmak bir Türk kadınının hiç hak etmediği bir durumdur. Bir o kadar da kadını “teşhir malı” gibi değerlendirmek bir Türk erkeğine hiç yakışmıyor.
80 yıl önce bunu tarihe yazdırmışız. Öyle tepeden inme de değil. 150 yıllık bir mücadelenin sonucu. Çok kurcalarsanız, Göbeklitepe'ye kadar gideriz.
Hepsini bir yana bırakın. Emperyalizme karşı, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne karşı ilk bayrağı kapıp alanlara koşan kadınlar benim başım açık ya da kapalı demedi.
Bu mücadelede herkesi saflara çağırıyoruz. Seferber edeceğiz. Emperyalizmin eline tutuşturduğu silahlarla çocuklarımızı neredeyse hergün şehit eden terör; bunun anası, eşi şöyle, böyle demiyor. Acımadan kızımı, oğlumu yüreciğinden vuruyor.
Göreceksiniz “mecburiyetler” arkasından onu da dayatıp getirecek.
Mesele “soruşturma” açarak, böyle çözülmez elbette.
Ama “suçtur, cezasız kalmaz mesajı” verilecek...
Orada durulamayacak.
Laikliğin temelleri daha derinden kazılacak.
Taa Atatürk'ün gözlerini arkada bıraktığı toprak reformuna kadar gidilecek...
Kafalardan, dillerden “mal” anlayışı silinecek.
Sildireceğiz.
Sileceğiz.
Kendine güvenen beri gelsin!
Sıvas Kongresi Heyeti Temsiliye. Milli Mücadelenin ilk adımları. Kılığına kıyafetine bakmıyorlar.
HIRSIZ GİBİ SEVİLİR Mİ?
Beklenen istifa. Ne zamandır konuşuluyordu. AKP böyle yapıyor. Bünyeye fazla zarar vermeden çözüyor sorunu. Dipleri kara olunca ne yapsınlar...
Karıştırma!
Kadir Topbaş da ilginç mesajlar verdi. Konuşmasına “hicri yılbaşımızı” kutlayarak başladı. “Müjdelenmiş şehir İstanbul”a dualarını yolladı, bizleri Allah'a emanet etti.
Bir yandan da Cumhurbaşkanı'yla konuştu.
“İhanet edenlerle” arasına fark konulmasını istedi. “Yorgun” değilim dedi...
Basın bu tür perdeli, ıcıklı cıncıklı işleri kurcalamayı seviyor.
Yüzümüzü sınırlarımızda emperyalizme karşı çevirmişken anlamlı bir etkisi var mı?
Doğrusu, o açıdan “teferruat”.
Ya da “temizlik”.
Ama iki cümlesi beni irkiltti.
Zamanını İstanbul'un işlerine verdiğini söylerken şöyle dedi:
“Çocuklarımızı hırsız gibi sevdik, evimize hırsız gibi gittik.”
Bir de konuşmasının bir yerinde:
“Siyaset iki hedef için yapılır ya ideal ya menfaat için.”
Yani, şaşırdım kaldım. İnsanın aklına nerden gelir böyle benzetmeler...
Hani, her lafın başı denir ya “eğitim şart” diye...
Değiştirin.
“Temizlik şart!!”
KISA HİSSELER
AÇLIK ÇOK HIZLI ARTIYOR
Dünya ölçeğinde açlığın çok çarpıcı bir oranda arttığı uzun bir zaman sonra ilk kez BM raporlarında yer aldı. 2016 yılında aç insan sayısı bir önceki yıla göre 38 milyon yükselerek, 815 milyona çıktı. BM bunu “çatışmalara ve iklim koşullarına” bağlasa da Oxfam International, yöneticisi Winnie Byanyima aynı fikirde değil. “Çirkin gerçek, eşitsizlik. Yüzlerce milyon kişi açlığa sürüklenirken, bir avuç multi-milyarder zenginleşiyor. Açlık az gıda olduğu için değil. Dünyanın ihtiyacından daha fazla üretiyoruz” diyor. Byanyima, ayrıca kadınların açlık konusunda daha büyük risk altında olduğu görüşünde.
BARZANİ PİKNİK YAPAMAZ
Ali Özgündüz: “Türkiye ve İran ve Irak 'samimi' olarak birlikte hareket ettikleri sürece, bırakın bağımsızlığı, Barzani bölgede piknik bile yapamaz!
ÜÇ KURUŞLUK PATATESLE KÖŞEYİ DÖNMEK
ABD'deki bir McDonald’s çalışanı: “Bana patates kızartmasını kutuya nasıl sanki doluymuş gibi gözükecek şekilde konulacağını öğrettiler. Yalnızca bir müşterim beni çağırdı ve bütün patatesleri tepsiye döktü. Sonra kendi doldurdu. Ancak yarısına geldi. Üstüne tekrar ilave etmek zorunda kaldım. Çok etkilendim ve çok utandım.Yedi yıl oldu yüzü hâlâ gözümün önünde...”