Testileri birbirine kırdırmak -(TAMAMI)
Galiba önümüze konan fotoğrafa daha dikkatli bakmanın zamanı geldi. Çoğumuz sanıyoruz ki, ABD hedef seçtiği Suriye üzerine bizi iterken bir taşa iki kuş vurmak istemekte. Sayın Başbakanımız Güney Kore’nin başkenti Seul’de Başkan Obama ile tatlı tatlı konuşurken Newyork Times de önemli bir haber vardı: “Eğer Erdoğan İslam aleminin lideri olmak istiyorsa, yeni Anayasayı bir an önce Meclis’ten geçirmelidir..” Bunun anlamı şu olmalı:
“Türkiye ılımlı İslam yolunda yürürken mutlaka Kemalizmi ve Atatürk ilkelerini bir yaşam felsefesi yapan Anayasanın 1-2-3. maddeleri kaldırmalı, Atatürk’ten vazgeçmelidir ki, kendisine İslam’ın efendisi olma yolunda yardımcı olabilelim!”
Nedendir bu heyecan, nedendir geçmişinde hiçbir çarpıcı bir olay olmayan bu yeni Türk siyaset adamına gösterilen aşırı muhabbet?
Batının Müslümanlığa karşı olan ileri saygısı ve muhabbeti deseniz, olmaz. Olmaz çünkü ‘demokrasi götüreceğim’ diye çıktığı her yolun sonunda bol, bol Müslüman kanı, bol, bol babasız kalmış hüzün dolu, gözü yaşlı Müslüman çocukları bırakan emperyalist dünya siyasetine bu elbise hiç, ama hiç yakışmaz. Önce Afgan topraklarına gökten bombalardan halılar serdiler, sonra Irak çöllerinden rahatça geçerek Irak’a bölünmeden başka geride ne bıraktılar? Getirdikleri ölüm ve dehşet... O kadar ki, Amerika’dan gelen haberlere bakarsanız, dönen ABD erlerinde Wietnam sendromunun yerini alan ruh, kırılmalarının altında, çöl topraklarının bile örtemediği kadar bol kan, bol ırz düşmanlığı ve işkencelerin dışında bölünme bulunmakta. Sonra Tunus, Yemen ve Libya’ya bomba yağdıran koalisyon güçleri uçaklarının altında yok olan Müslümanlar. Şimdi bekleniyor ki; ABD bir an önce Suriye’ye saldıracak ve gene Müslüman katliamı dünyaya batı medyası tarafından “Halkın beklediği ileri Demokrasi“ diye yutturulacak bir katliam daha. Aslında acaba Mr. Obama’nın Suriye’ye girmek niyeti gerçekten var mı, yoksa Suriye’yi elini yakmamak için maşa ile mi yıkacak yok edecek. O nedenle mi ille de Esad ve eşinin başı istenmekte?
Birden aklıma 1950 sonlarının Güney Kore’si geliverdi. Sgyman Rhee, önce nasıl savaşa itildi ve sonra nasıl düşürüldü? Ayni günlerde biz Tahkikat Komisyonu masalarında sanık sandalyesinde anlattığımız Güney Kore yazıları için sorgudaydık.
Asıl hedef İran olamaz mı?
Geliniz biraz geçmişi ve geleceği düşünelim ve bir zamanlar Kanaltürk’te komplo teorileri üzerinde yorumlar yapan Erol Mütercimler gibi yapalım. Teoriler üzerinde biraz düşünelim:
ABD sanırsınız ki, tüm bunları örneğin Kürecik füze üslerini bu nedenle Türk topraklarına kondurdu? Sanırsınız ki; Suriye bitirilirse İran’ı vurmak kolaydır diye düşünüyorlar. Oysa ABD strateji merkezleri, tüm gücüyle işin başından beri asıl hedefe, yani İran’a ulaşmak ve oradan da tasarlanan oyunun aktörleri ve piyonları belirlenmiş bir satrancın başındadırlar. Şah ve Mat diyecek koşulları yarattırarak Avrasya’ya oradan da tüm dünyaya egemen olmayı istemekteler... Olur mu, olmaz mı? O halde Suriye’ye girmenin ne anlamı var diyebilirdiniz, hatta sorabilirsiniz: “Arada Türkiye engeli olmasa, şimdi sesi soluğu kesilmiş görünen TSK’nin bir strateji değişikliğiyle kesin tavrında bir değişme gözlenmese, neden maşa varken elini Suriye ateşine soksun?”Açığı ileride kullanmayı düşündüğü gücü Suriye topraklarında harcasın ki?
Tüm bunları varsayın ki, komplo teorileri olarak kabul ettik. O zaman ABD, asıl görünmez finans odaklarının yarattığı Gladyo’nun doymaz isteklerine nasıl yanıt verecek? İki testiyi birbirine kırdırmanın ve sonra dağılan parçaları toplamanın hazzını tatmayacak? Demem odur ki?Suriye’ye bir de bakarsınız uzun sürecek savaş içinde tıpkı bir zamanlar İran’a karşı Irak’a yapılan gibi -gizli ya da açık- bütün olanaklarını, yağdırmayacak, ya da İsrail bu şiddetli çatışmada birbirini kıran İran ve Türkiye’nin karşısına havada uçuşan füzeleri izleyerek “One Münite’”in acısını çıkarmayacak? Türkiye-Suriye arasındaki 110 km lik sınır kalıntıları üzerinden ABD’ye Avrasya topraklarını yolgeçen hanı yapmayacak?
İsmet Paşanın söylediklerini anımsayalım:
“Yabancı büyük devletlerle yatağa girmek, ayıyla yatmaktan beterdir.”
Süper güçlerin dediklerine değil, yaptıklarına bakın. Zinhar onların açılan muhabbet dolu kucaklarına oturmayın...