TGB’nin çantasına kim koydu bu balığı?
Okula başladığım gün babam, okumaya hevesleneyim diye belinde bir savaşçı edasıyla hançer taşıyan “dünyanın en devrimci balığı”nı yanıma katmıştı. “Küçük Kara Balık” Nerede görülmüş belinde hançeri olan kapkara bir balık? Bir an önce okumayı öğrenmek istiyordum. Okumayı söktüğümde de ilk, bu İran masalını heceledim. Büyüdüğümde “alegorik” bir anlatımı olduğunu öğrendiğimde daha bir sahiplendim. Öğretmen olduğumda ben de yaşlarına bakmaksızın öğrencilerime yüksek sesle tane tane okudum Samed Behrengi’nin masalını… Belki bir gün, içlerinden biri, sıkışıp kaldığımız derelerden sıkılıp sistemi değiştirmek adına dünyayı tanımak için denizlere düşerdi.
Yasaklarla, tabularla, otoriter devletlerin baskılarıyla uğraşmak zorunda kalan yazarlar; dertlerini anlatmak için üstü kapalı anlatıma başvururlar. Padişahtan, kraldan, beyden, handan bezen halkın binlerce yıldır yaptığı gibi… Behrengi de cesur Küçük Kara Balık’a sımsıkı tutunmuştu.
Edebiyat, Görmek İsteyen için Her Yerdedir…
Toplumların tarihinden etkilenerek üretilen metinler, yazarların yaşamlarına da etki ederler. 1939’da Tebriz’de doğan Azerbaycan asıllı Behrengi, Küçük Kara Balık’ta yirminci yüzyılın Şahlık dönemi İran’ını anlatır bize. Azer şehrinde köy çocuklarına öğretmenlik yapan Behrengi, Azeri halk masallarından etkilenerek metinlerini yazar. Dönemin yönetimine halkın direniş masallarını derleyerek, hikâyeler yazarak karşı koyar. Kimilerine göre çocuk hikâyeleri olan bu metinler, Şahlık yönetimine göre İran halkına adaleti, direnmeyi, dogmaları sorgulamayı öğütleyen yetişkin metinleridir. Bu yüzden İran devletine göre tehlikelidir. Behrengi, 1965’ten itibaren eleştirel tutumu yüzünden Şah yönetimiyle çatışmaya başlar, yazdıklarına sansür konur hatta İran gizli örgütü SAVAK tarafından takibe alınır. 1968’de, daha 28 yaşındayken Aras nehrinde ölü bulunur. Yüzerken boğulduğu söylentisi yayılsa da kimse inanmaz.
Küçük Kara Balık’ı yazarken sanki başına gelebileceklerin bilincindedir. “Her an ölümle yüz yüze kalabilirim. Ama yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmem de gerekmez. Bir gün ister istemez ölümle karşılaşacağımı biliyorum; bu önemli değil. Önemli olan benim yaşamımın veya ölümümün başkalarının yaşamını nasıl etkileyeceği…”
Tevfik Fikret’in “Romanlar öyle mikroplardır ki hayat üzerinde, velev mevziî ve şahsî olsun, bir te’sîr-i ahlâkileri daima görülür.” saptaması çok yerindedir. Edebiyat eserlerinin etkileri nedeniyle yazarları ya hapishanelerde çürür ya da öldürülür. Yasaklamalar da buna dahildir. Küçük Kara Balık, komünizm propagandası yapması gerekçesiyle bizim ülkemizde de 12 Eylül’de yasaklı kitaplar arasındadır.
Her Gün Bir Dereye Sıkışıp Kalmış Büyükleri Gibi Aynı Şekilde Yaşamaktan Bıkmış “Küçük ‘Kara’ Balık”ın Masalıdır Bu…
Doğu kültürlerinde “ak koyun içinde kara koyun olmak” benzeri “kara” diğerlerinden farklı olandır. “Kara” balığın sürekli soru sormasından, derenin sonunu merak etmesinden diğer balıklar oldukça rahatsızdır. O da sormayan milyonlarca balık yığınından! Tüm balıklar, kahraman balığımızın merak duygusunu bastırmaya çalışsalar da o pes etmez, tek başına dünyayı tanımak için uçsuz bucaksız denizlere doğru yola çıkar. Bir gün öğrendiklerini diğer balıklara anlatmak amacıyla geri dönmek umuduyla… Ulaşmak istediği deniz özgürlüğü, idealleri, idealize edilen toplumu temsil eder. Küçük Kara Balık yolculuk sırasında karşılaştığı deniz canlılarının her birinden bir şey öğrenir. Zorluklarla mücadele ederken oldukça akıllıcıdır. Masalın sonunda balığımız, kılıçbalığının midesinde kalır. Oradan kurtulup kurtulmadığını okuyucuyu bilmez.
Öğretmen Behrengi, toplumun her bir ferdine yol gösterirken eğitim sitemindeki aksaklıkları bilir, müfredata da yön verir. Derenin sonunu, denizin ucu bucağını merak etmeden yaşayan binlerce balık içinden çıkıp kalıpları yıkmak hevesiyle sorgulayan çocuklar yetiştirmek ister. Çocuk ya da birey minicik, aykırı, kapkara bir balıktan merak etmeyi, akıl yürütmeyi, kararlılıkla pes etmemeyi öğrenir. Toplumu için genelden başka, farklı bir kişilik tasarlar. Edebiyat, sadece yazarı etkilemekler kalmaz; okuyucu, dolayısıyla toplumu dönüştürmeye koyulur.
Çoğu Balık, Kendi Çemberinin İçinde Elini Taşın Altına Koymadan Yaşar Gider, Yakınıp Durur.
Yaşamının sonuna doğru da ona buna, sürdüğü ömre lanet okur. Behrengi: “Balıkların çoğu yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna geçirdiklerinden yakınırlar. Sürekli sızlanır, lanet okur, her şeyden şikâyet ederler. Ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?”
Devletlerin korkudan yüce bir dağ yarattığı dünyada Behrengi, derelere sığmayıp denizlere, deryalara akmak isteyen devrimcilere ilham verir. Devrimciler “Böyle gelmiş, böyle gider!” demezler. ABD bezirgânına karşı TGB, İzmir’de ABD askerlerinin başına çorap geçirirken bu cesur balığı çantalarına kim koydu diye düşünmeden edemedim.
Behrengi’nin yaşamını kaybetmek pahasına, hayalini kurduğu yeni bir dünyanın kapısını cesur “Küçük Kara Balık”lar açacak. Okullar yeni açılmışken çocuklarınıza çantalarına birer Küçük Kara Balık çok yakışır. Değiştirmek isteyen öğretmenlerin sınıflarına bu masal çok yakışır. İnsan gibi yaşamak isteyene ise devrim çok yakışır.