Toparlanın dostlar yola çıkıyoruz!
Bir önceki yazıda Pakistan’ın büyük düşünürü Muhammed İkbal’in Zeburı Acem adlı şiir kitabında asırlardır fikirsizlik, ilimsizlik ve cehalet karanlığında derin uykulara dalmış ve bu yüzden de küresel hegemonyanın acımasız yağmasına uğramış bulunan İslam âlemine lirik bir üslupla dile getirdiği seslenişini gündeme taşımıştık.
Bugünkü yazımızda da Müslüman toplulukların bu acı kaderine isyan duyguları ile dolu ve şiirini İslam âlemine uyanış çağrıları ile donatan Mehmet Akif Ersoy’dan söz açacağız ve onun “Safahat” adlı destansı kitabında bu çağrıyı canhıraş bir feryatla dile getirdiği mısralarını birlikte gözden geçireceğiz.
Muhammed İkbal ile hemen hemen aynı zaman aralığında yaşamlarını sürdüren bu iki öncü düşünür ve şair her ne kadar yüz yüze tanışmamış olsalar da iki şair arasında duygu ve düşünce açısından oldukça yakın benzerlikler bulunduğu ve birbirlerine kitaplar gönderip, mektuplaştıkları bilinmektedir.
İKİ ŞAİRİN MEKTUPLAŞMASI
İkbal'in eserleri, özellikle “İslam'da Dinî Düşüncenin Yeniden Doğuşu” adlı eseri, Mehmet Akif'in ilgisini çekmiştir. Mehmet Akif de, İkbal'in çalışmalarını beğenmiş ve kendisine gönderdiği mektuplarda bunu ifade etmiştir. Ayrıca, Mehmet Akif'in “Safahat” adlı eseri, İkbal tarafından okunmuş ve takdirle karşılanmıştır.
Bu iki düşünür, İslam dünyasının içinde bulunduğu uyuşukluk hâlinden kurtulup yeniden canlanmasına ve Müslümanların modern dünyada nasıl bir yol izlemeleri gerektiğine dair benzer görüşlere sahiptir.
İstiklal Marşımızın ve anıtsal Çanakkale Şiiri’nin şairi, İstiklâl Savaşı’nın kürsülerde ve cephelerde mücadele veren yorulmaz mücahidi Akif’in bir milletin destanını ölümsüzleştirdiği Safahat’ındaki şu mısralar, çağdaşı Muhammed İkbal’in İslam milletlerine yönelttiği uyanış çağrısına, bakınız ne kadar benziyor:
Şöyle gözden geçse bir hilkat temâşâhânesi
Çıkmıyor bir zerre fa’aâliyyetin bigânesi
Âsumânî, hâkdânî cümle mevcûdât için
Kurtuluş yok sa’y-i dâimden, terakkiden bugün
Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur!
Bunların hakkında bilmem bir bahanen var mı, dur!
Mâsivâ bir şey midir; boş durmuyor Hâlik bile;
Bak tecelli eyliyor bin şe’n-i gûnâgûn ile.
Ey, bütün dünya ve mâfihâ ayaktayken, yatan;
Leş misin, davranmıyorsun? Bari Allah’tan utan!
Asırlardır ölüm uykularına dalmış bulunan ve bu derin uyku hâlinden hiç de şikâyetçi olmadığı gözlemlenen Müslüman topluluklara ve tabi en başta milletimizin fertlerine seslendiği bu beş beytini günümüz diline şöyle çevirebiliriz:
Yaratılışın gözlem sahnesi şöyle bir gözden geçirilse, görülür ki; bu varlık dünyasındaki tek bir zerre bile çalışmanın, çabalamanın yabancısı değildir.
Gökteki ve yerdeki tüm varlıklar için, bugün sürekli çaba göstermekten ve ilerlemeye çalışmaktan başka bir kurtuluş yoktur.
Yer çalışsın, gök çalışsın; sen sıkılmıyorsan otur! Bu konular ile ilgili olarak, bilmiyorum, bir bahanen mi var acaba? Dur!
Varlık dünyası bir kenara; Büyük Yaratıcı bile hiç boş durmuyor; bak, (bu sahnede) türlü türlü eylemlerle her an tecelli ediyor.
Ey, bütün dünya ve içindekiler ayakta iken, yatan! Leş misin? Kıpırdamıyorsun. Hiç olmazsa Allah’tan utan!
AKIL VE BİLİM ÇAĞRISI
Hayatı, şahsiyeti ve mücadeleleri ile tam bir ahlak ve ilke âbidesi portresi çizen Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat adlı millî destanında baştan sona kadar, yaralı İslam âlemine ve azgın küresel hegemonyanın tuzaklarında maddi ve manevi büyük kayıplara uğramış bulunan milletimize tek kurtuluşun mistik ve ezoterik kökenli hurafelerin derin uykularından aklın, bilimin, sağlıklı inanışın sabahına uyanmanın çağrısını yapmaktadır.
Bugün de durum hiç değişmemiş gibidir... Günümüzde de küresel hegemonya ve içimizdeki aparatları ve de etki ajanları milletimizin hayata, tarihe, millî değerlere yabancılaştırılması şeytani planını tezgâha koymuş ve her uyanış ve kendimize geliş gayretini çeşitli algı operasyonları ile bastırmanın çabası içine girmiş durumdadırlar.
O zaman, biz de Muhammed İkbal ve Mehmet Akif Ersoy’un neredeyse birlikte yaptıkları basübadelmevt (ölümden sonra diriliş) çağrısına kulak verip mazlum milletimize bu daveti yansıtalım:
Zaman derin uykulardan, derin uykulardan, derin uykulardan uyanıp kendimize gelme; dursuz duraksız, yoğun bir çaba içine girerek var, ve hakikatler hakikatine yâr olup onurla ayağa kalkmanın zamanıdır.
Toparlanın dostlar, yola çıkıyoruz!