24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Toplumsal çözülmenin bireysel yansımaları

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen gün Başak Cengiz adlı genç bir kadın yolda yürürken hiç tanımadığı bir manyağın kılıçlı saldırısı sonucu öldürüldü. Öldürülen bir kadındı ama bu bir “kadın cinayeti” değildi. Kadın cinayeti kavramı, öldürülenin salt cinsiyetine değil, cinayetin kadın-erkek ilişkileri temelinde işlenmiş olmasına atıf yapan bir kavramdır. Katil Can Göktuğ Bot, Başak Cengiz’i “kadın” olduğu için değil, “güçsüz” olduğu yani kendisine direnemeyeceğini hesapladığı için öldürdüğünü söylüyordu. Bu tip ruh hastalarına cesaret veren şeyin ne olduğu üzerinde düşünmek zorundayız. Çünkü bireysel gibi görünen eylemler, gerçekte toplumsal ortam ve değerler iklimi ile yakından ilişkili toplumsal davranışlardır. Bu olayda katilin eylemi patolojik gibi görünmekle birlikte, onu da cesaretlendiren bir toplumsal ortamın varlığına dikkat edilmelidir.

1976 yapımı Taksi şoförü filminde Vietnam’dan psikolojik dengesi bozulmuş olarak dönmüş biri olan Travis Bickle’ı (Robert De Niro) izleriz. Uykusuzluk çektiği için geceleri şoförlük yapmakta, şehrin gece yarısından sonraki sefih ve sefil hayatını gözledikçe bütün toplumsal pislikleri sokaklardan süpürecek bir yağmuru özlemektedir. 1970’ler Amerika’sının toplumsal çözülme manzarası aynı zamanda Bickle’in psikolojik dengesizliğinin eyleme geçmesini ve cinayet işlemesini teşvik edecek bir denetimsizlik ortamıdır. Toplumsal çözülmenin salt ahlaki görünümlerine odaklanan ve bunlara karşı yine ahlaki bir savaşın çağrısını yapan film, yaklaşmakta olan Reagan muhafazakârlığının habercisiydi. Başak Cengiz’i katleden kişinin kendisine ahlaki çözülmeyi bireysel çabasıyla temizlemeye yönelmiş bir misyon yüklediğine dair bir bulgu şimdilik yok. Ancak bu tür canilere cesaret veren ortamın, toplumsal denetimdeki çözülme olduğu açık bir gerçek.

1970’lerin sonlarından itibaren Batı burjuvazisinin kapitalizmin krizine getirebildiği çözüm sosyal devletin tasfiyesi olmuştu. Fakat ahlaki yozlaşma ve toplumsal çözülmeyi muhafazakâr bir programın hayata geçirilmesi için gerekçe olarak kullananlar, ekonomik düzlemde neoliberalizmi uyguladıkça ahlaken daha da çözülmüş bir toplumdan başka bir şey üretemediler. Rantiye sınıfının hâkim hale gelmesi, üretimden kopuş ve artan yoksullaşma, muhafazakârların şikâyet ettiği ahlaki krizi daha da derinleştirdi. Arkada kalan dönem boyunca siyasetin yoksullukla mücadelesi bile üretemeyen insanlara kamu kaynaklarını sadaka olarak dağıtmaktan ibaretti. Bütün sistem çalışmadan kazanma, hak etmeden talep etme kültürü etrafında örgütlenmişti. Bu ortamda yüksek ahlaki standartlara erişmek için gereken maddi zemin çözüldü. Arkada kalan son kırk yılda Türkiye de dâhil Batı sistemi içindeki bütün ülkelerde artan işsizlik, yoksulluk ve sosyal adaletsizlik zemininde bırakın daha ahlaklı bir toplum inşa etmeyi, var olan değerlerin korunması bile mümkün olmadı.

Muhafazakârlığın devlet desteğiyle pompalanması siyaseti, toplumun bir kesimini kültürel pratikler düzleminde daha da mutaassıplaştırmayı başardı. Ancak neoliberalizmin toplumsal bilançosuna bakıldığında “başarı hanesine” yazılabilecek başka gelişmeler de görülür. Son kırk yılda aile ilişkileri yozlaştı; boşanma oranları arttı; adi suçların işlenme oranı yükseldi; mutluluk için nereden gelirse gelsin para kazanmak ve hesapsızca tüketmek genel bir ölçüt haline getirildi; insan ilişkilerinde güvensizlik, geleceğe dair umutsuzluk ve çaresizlik kültürü yaygınlaştı; bilgiye, bilime, çalışmaya, eğitime ve uzmanlığa duyulan saygı yerle bir oldu.

Toplumsalın kendisini yeniden-üretmesinin önünü tıkayan her kriz, er ya da geç aşılmak zorundadır. Ancak o çözüme varılıncaya kadar geçen sürede kriz toplumsal ilişkiler ve bireysel ruh halleri düzeyine tırmanır. Oralarda şoklar, çözülmeler ve trajediler yaratır. Çaresiz kalan insanların bir kısmı sessiz sedasız intihar ederken, bir kısmı cinnet manzaraları yaratır. Başak Cengiz’in katili gibi ruhsal dengesi zaten bozuk olan bazıları ise toplumsal denetimin zayıfladığı ortamda başkalarına zarar vermek için harekete geçme cesareti bulurlar.

Toplumsal çözülme manzaralarının topluma devlet eliyle muhafazakârlık pompalayarak üstesinden gelinebileceği iddiasının sonuna geldik. Şimdi yeni bir yol bulmak zorundayız. Wilhelm Reich, “sevgi, çalışma ve bilgi yaşamımızın tükenmez kaynaklarıdır. Dolayısıyla yaşamı onların yönetmesi gerekir” demişti. Ancak bu Polyannacılık oynayarak değil, sevginin, çalışma ve bilginin hayatımıza yön veren temel değerler olabilmesi için gereken somut maddi koşulların inşa edilmesiyle mümkün olabilir. Bu da bir devrim meselesi. Şimdi hayatın onu zorladığı zamanlardayız.