22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tori, Lokita ve biz

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Ormanın içinden geçen ıssız otoyolda siyah bir genç kızın el kol hareketleriyle duran araba az sonra gazlayıp gidiyor. Sürücü “sorunu” gördüğünü belli ediyor ama birkaç saniyelik tereddüdün ardından, görmezden gelmeyi, gözlerini kapamayı, uzaklaşmayı yeğliyor.
Bu kısacık sahne, “Tori ve Lokita”nın en çarpıcı anlarından birini içeriyor aslında. Göçmen karşıtı, sığınmacı düşmanı olmanız, yabancılardan ve rengi farklı olanlardan nefret etmeniz, korkmanız gerekmiyor ille de; onlardan biriyle karşılaştığınızda “hiç görmemiş gibi” davranmanız, kayıtsız kalmanız, bir an önce yanlarından uzaklaşmak istemeniz de yeterli ve hemen hemen aynı kapıya çıkıyor.

ABLA-KARDEŞ ROLÜ

Çağımızın ve günümüzün yakıcı sorunlarının başında gelen göç ve sığınmacılık olgusu bir kez daha beyazperdede. Belçika sinemasının muhteşem ikilisi Jean Pierre Dardennes ve Luc Dardennes kardeşler, 88 dakikalık, geçen yıl Cannes’da özel bir ödüle değer görülen filmleri “Tori ve Lokita”yla Kamerun ve Benin’den gelen, 15-16 yaşlarındaki genç kız ve 10 yaşındaki ufaklıkla tanıştırıyorlar seyirciyi. Lokita, Tori’nin ablası gibi görünüyor ama aslında değil. Belçika’ya doğru çıktıkları kaçak yolculukta bir teknede tanışmışlar ve bir dizi yalanla örülen abla-kardeş rolü oynamaya başlamışlar. Aralarında büyük sevgi bağı ve dayanışma var. Tori’nin “kâğıtları” tamam, Belçika’da yasal statü kazanmış ve okula gidiyor. Lokita’nın ise altından kalkması gereken bir sürü sorun mevcut. Bir türlü alamadığı çalışma vizesi ve Afrika’daki annesine para göndermek, başlıcaları. Öte yandan iki “kardeş”, çalıştıkları lokantanın aşçısının gözetimi altında gizlice uyuşturucu kuryeliği de yapıyorlar ve bu lanetli ticaret onları hiç istemedikleri bir yola sokuyor. Üstelik onları Belçika’ya getiren Afrikalı şebekenin lideri de alacağını tahsil etmek için peşlerinde.

BELÇİKA SÖMÜRGECİLİĞİNİN TEZAHÜRÜ

“Çocuk” (2005), “Lorna’nın Sessizliği” (2008), “Bisikletli Çocuk” (2011), “İki Gün ve Bir Gece” (2014), “Genç Ahmed” (2019) gibi filmleriyle Avrupa sinemasının “bir başka Ken Loach’u” niteliğine bürünen, Cannes Film Festivali’nin gözdelerinden Dardennes kardeşler, yüreklere dokunan, arada silahların da çekildiği bir polisiye-gerilim-dram yapısına bürünen son filmleriyle karşımızdalar. Sinemalarımızda bu hafta gösterime giren “Tori ve Lokita”, her türlü suistimal ve sömürüye açık, devlet bürokrasilerinin ancak soğuk bir ilgi gösterdiği sığınmacılık gerçeğine, kaybolup giden umutlara, sönen yaşamlara yakılan bir ağıt gibi. Hiçbiri “yıldız” olmayan oyuncuların çıtayı hiç düşürmediği, en kritik anlarda bile aksiyon sinemasının klasik hayhuyuna başvurmayıp alabildiğine sakin bir anlatım tutturan “Tori ve Lokita”, kendilerini sığınmacılardan “korumak” isteyen toplumların derinliklerinde olan bitene ışık tutan güçlü bir film. Tori ve Lokita’nın geçmişlerinden izler serpiştirilirken (Tori’nin kendi ülkesinde büyücü çocuk olmakla suçlanması gibi) filmin kötü adamları da adeta uzun yıllar Afrika’yı inim inim inletmiş olan sömürgeci Belçika’nın günümüzdeki tezahürü gibiler. Ve en kolay para kazanma yöntemi uyuşturucu üretimi ve ticareti de filmin odaklandığı noktalardan biri.
Tori’nin de Lokita’nın da filmin bazı anlarında “boylarından büyük” işler yaptıkları, senaryonun hafiften abartıya kaçtığı gözlense de Dardennes kardeşlerin sosyal-gerçekçi filmlerinde yeni ve alçakgönüllü bir zirve gözüyle bakılabilir “Tori ve Lokita”ya. Telefon çalışında bile kulağımızı okşayan şarkı-müzik çalışması da çok iyi.

Türk sinemasının Nesli Çölgeçen’in “Denizden Gelen”i, Mehmet Bahadır Er’in “Omar ve Biz”i ve birkaç küçük örnek dışında garip biçimde görmezden geldiği kaçak göçmenlik-sığınmacılık olgusu gibi huzursuz edici bir film “Tori ve Lokita”. Seyirciyi huzursuz eden film, iyi demektir.