Tribün kaosu
Deprem nedeniyle doğal olarak ulusal spor müsabakalarına bir süre ara verildi. Bu süreçte hem her branştan spor kulüplerimizin hem de taraftar gruplarının kenetlenme görüntülerini izledik. Hâlbuki depremden daha bir hafta önce hakem kararları üzerinden Türkiye’nin iki büyük futbol kulübünün ağır tartışması gündemdi. Birbirlerine düello teklif ediyorlardı. Taraftar da gerilmişti.
Deprem sonrası Türk milletinin her zor dönemde gösterdiği dayanışma refleksi ağır bastı. Kulüpler ve taraftar grupları da bunun dışında kalamazdı ve kalmadı. Felâketin büyüklüğü, taraftarları da birbirine yaklaştırdı. Deprem, hayatta futboldan ve fanatizmden daha önemli değerler olduğunu hatırlattı. Hem yardım seferberliğinde hem de sahadaki faaliyetlerde etkin biçimde kol kola yer aldılar.
KENETLENMEDEN DUYULAN RAHATSIZLIK
Ulusal spor müsabakalarının ertelendiği dönemde, bir istisna vardı. Trabzonspor, UEFA Konferans Ligi play-off turu için sahaya çıkmak zorundaydı. Depremin 10’uncu günü Trabzon’daki Basel maçının tribünleri, Türk milletinin asıl karakterini yansıtıyordu. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve başka takımların formalarını giymiş binlerce taraftar, Akyazı stadında omuz omuza maç izledi. “Diyarbakır burada, Kahramanmaraş burada, Hatay burada” diye hep bir ağızdan haykırdılar. “Bize her yer Trabzon” oldu size “Bize her yer Türkiye”.
Bu kenetlenme görüntüsünü baştan beri hazmedemeyen, türlü yalan ve tertiple deprem döneminde milleti devlete ve milleti birbirine karşı kışkırtmak isteyen emperyalist güçler, liglerin başlamasıyla birlikte devreye girdi.
Tribünler, millete moral verme, dayanışma duygusunu yükseltme, acıları paylaşma yeri olmaktan çıkarılıp, seçime doğru giden Türkiye’de “yaratıcı yıkıcılık” denilen kaos senaryolarının mekânı hâline getirilmek isteniyor. Önce “Bu devlete düşman olmak haktır” diyen provokatör milletvekilleri piyasaya çıktı, şimdi de “hükümet istifa” dalgası.
MİLLETİ BÖLMENİN BİR ARACI
Tribünlerde neler oluyor? Bir tarafta “hükümet istifa” diyenler, diğer tarafta onları ıslıklayanlar. Beşiktaş – Antalyaspor maçında tribünlerde atışmalar, kavgalar çıktı. Polis ayırdı. On binlerce taraftarın dünya tarihine geçecek oyuncak örgütlenmesi ve o muhteşem görüntüler değil, siyasi kavgalar konuşulmaya başlandı. Bir tarafta sessiz kalan kulüpler, bir tarafta “sporu siyasete alet etmeyin, devletimizin yanındayız” diyen kulüpler.
PKK ve FETÖ gibi her çatlağı değerlendirmek isteyen terör grupları devreye girdi. Pervin Buldan, Emrullah Uslu, Said Sefa gibi terör sözcüleri tribünlerdeki hükümet karşıtı atmosferi kullanmaya kalktılar. AK Parti yönetimine saf duygularla karşı olan kitleleri yönlendirmeye çalışıyorlar. Yugoslavya, büyük olayların çıktığı Dinamo Zagreb-Kızılyıldız maçı nedeniyle parçalanmadı. Ancak o maçtaki olaylar, toplumdaki ayrışmayı ve çatışmayı daha da derinleştirdi.
Şüphesiz Türkiye, Yugoslavya değil. Ama yarın Türkiye’nin tribünlerinde ya da stadyum önlerinde “hükümet istifa” diyenlerle onlara karşı çıkanların birbirlerine saldırmayacağının ve olayların nereye gideceğinin garantisi yok. 3-5 provokatöre bakar böyle bir yangın.
HÜKÜMETSİZ TÜRKİYE
ABD Dışişleri Bakanlığının yarı resmi yayın organı Foreign Policy’de 1 Ocak’ta yayınlanan “Türkiye seçim sürecinde kan banyosu olacak” iddialı makale aklımızdan çıkmasın. Belli ki Türkiye seçime giderken, kaos senaryolarından biri de tribünleri birbirine düşürmek. Seçime zaten 4 ay kalmışken “hükümet istifa” demenin başka bir anlamı var mı? Diyelim hükümet (Hükümet de yok artık, Cumhurbaşkanı) şu anda istifa etti? Kanuna göre Türkiye 2 ay içinde seçim yapmak zorunda. Yani Nisan ayında. Şu ortamda. Daha enkaz bile kaldırılmamışken... Peki 2 ay boyunca bu afet yönetimi nasıl olacak? Alın size kaos! Hükümetsiz Türkiye. Afet hizmetleri aksayan Türkiye. Ordusu, polisi, jandarması kilitlenmiş Türkiye. Tribünleri, sokakları barut fıçısına dönmüş, her türlü kışkırtmaya açık Türkiye. Ve böyle bir ortamda Doğu Akdeniz’den, Ege’den, Suriye ve Irak’ın kuzeyinden ABD üsleriyle kuşatılmış Türkiye.