27 Aralık 2024 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Trump-Kim Zirvesi’ni farklı okumak

Bessam Abu Abdullah

Bessam Abu Abdullah

Gazete Yazarı

A+ A-

Gözlemcilerin daha büyük bir bölümü, ABD ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında vuku bulması beklenen nükleer savaş ihtimalinin ardından, Trump ve Kim’i bir araya getiren Singapur zirvesinin istisnai olduğunda hemfikir. Ancak bir kesim, Singapur’un Sentosa adasındaki Chambella Otel’de vuku bulan ve 100 dakika süren zirvenin Soğuk Savaş dönemini kapatan ABD-Sovyetler Birliği görüşmeleri misali bir sonuç çıkarmayacağı görüşünde. Bu görüşmelerden Trump’ın bir olumlu sonuç almasını beklemeyen şahıslardan birisi de ABD’nin Rusya nezdindeki eski Büyükelçisi Michael McFaul. Zirve esnasında yaptığı açıklamada McFaul, “Bize en yakın müttefik bir dost ülkeyle (Kanada) süt konusunda uzlaşma sağlayamayan Trump bize en hasım olan bir ülke ile nükleer silahsızlanma üzerine bir uzlaşma sağlaması nasıl mümkün olacak?” demiştir.

ESAS YIĞINAK ASYA PASİFİK’E

Uzlaşmak bir eksik bir fazla kazan-kazan formülüne uygun yapılır. Halbuki Trump ve temsil ettiği sermaye sınıfı uzlaşmadan anladığı ABD’nin menfaatinin esas olmasıdır. Ayrıca bu adımları krizi bitirmek ve gerginliği azaltmak için değil başka hesapları devreye sokmak için taktiksel bir metot olarak görmektedir. Obama yönetimi Çin’i Asya’da kuşatma hedefine odaklandı. Bu sebeple esas ilgi ve yığınağını OrtaDoğu’dan Orta Asya’ya taşıma planını devreye soktu. Obama’ya güvenlik konularında akıl veren mahfilin üç önemli ismi Brzezinski, Hass, Scowcroft , ABD’nin tüm ağırlığını Ortadoğu’ya koymaması, dengeli bir politika uygulaması ve Çin’in Orta Asya ve Pasifik’ten kuşatmasını önermişlerdi. Obama bu stratejiye uygun olarak 14 Temmuz 2015’te İran ile nükleer anlaşmayı ve ambargoyu kaldırmayı kabul etti. Cepheden saldırmak yerine İran’da yumuşak kuvvet politikaları ile sonuç almayı denedi. “Reformcuları” “muhafazakârlara” karşı desteklemeyi yeğledi. Bu politikaların beklenen sonuçları vermediği görüldü. İyi polis Obama yerini kötü polis Trump’a bıraktı.

TRUMP ‘YENİDEN ORTADOĞU’ DEDİ

Trump, kötü polislerin şefi güvenlik danışmanı John Bolton misali adamların telkiniyle Çin’e karşı duvarı Ortadoğu’da (Batı Asya) örmeği yani klasik ihtiva politikalarını raftan indirdi. Bolton, ABD’nin İran ve Batı Asya’ya (Irak ve Şam Coğrafyası) ağırlığını koyması taraftarıdır. Zira Siyonist üst-akıl Ortadoğu’nun dünyanın ağır sıklet merkezi ve dünya nizamının yumuşak karnı olduğunu gayet iyi biliyor. Mısır, Irak, Suriye ve Libya gibi önemli Arap ülkelerin tahrip edilmesiyle bölgesel Arap özgül ağırlığının çöktüğünü de görüyor.

Buna rağmen İran, Suriye ve Lübnan tamamen çökertilmeden ABD’nin bu merkezden uzaklaşmasının İsrail için kötü sonuçlar doğuracağının da idrakinde. Suriye’nin küllerinden yeniden doğmaması için kan kaybına devam etmesi ve onu besleyen hortumların kesilmesini tavsiye ediyor. Bunu da ancak ABD’nin askeri varlığı ile yapılabileceğini biliyor.

ÇİN’LE DALAŞMADAN İRAN’I KUŞAT’

Kıssadan hisse Trump, Kuzey Kore ile yaşanan gerginliği azaltıp bir yandan Güney Kore ve Japonya’yı rahatlatırken öbür yandan en etkili rakibi Çin ile meseleleri dalaşmadan uzlaşarak halletmek istediğini göstermek istiyor. Ancak asıl meselenin bu olmadığını Kuzey Kore’de Çin de biliyor. Trump’ın Çin’i İran, Yemen ve Şam coğrafyası üzerinden izole etmek istediğinin idrakinde. Trump ve üst-aklı mahfil arkasında Çin gibi büyük bir gücün olduğu Kuzey Kore ile dalaşmak yerine ABD’nin piyonları Petro-Dolar şeyh hanedanlıkları ile çevrili İran ile kavga etmenin daha kolay olacağı düşünülüyor. Ayrıca vergi mükellefi Amerikalı Trump’ın Orta Asya ve Pasifik’te harcadığı her doların hesabını sorarken İran’a karşı kavgasında sarıklı hanedanlıkların kasalarını sonuna kadar açtığını görmektedir.

Trump ve üst-aklının Kuzey Kore’de arzuladığı nizamını top yekun değiştirmesi değil. Zira buna ne güçleri ne zamanları var, ancak üslubunu değiştirmesidir. Burada istenen bu silahları ABD ve bölgedeki dostları Güney Kore ve Japonya’nın sağlayacağı tavizler karşılığında bir tehdit aracı olarak kullanmamasıdır. Ortadoğu’ya ama özellikle İran’a yeniden odaklanması uğruna Kuzey Kore’nin nükleer varlığını da kabul edecektir. Rusya ve Çin’in iki stratejik ve yumuşak karnı olan İran ve Şam’a yüklenilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca Tahran ve Şam Siyonist İsrail’in iki gözündeki dikendir. Bu iki merkezin tahrip edilmesi durumunda Rusya ama özellikle Çin’e karşı daha başarılı olunacağı ve Filistin meselesinin İsrail’in arzu ettiği şekilde çözüleceği hesap edilmektedir.

KİM, ONURLU DEVLET DERSİ VERDİ

Trump-Kim zirvesinin öğrettiği önemli bir dersi vardır. Bu zirvede bağımsız, egemen ve irade sahibi devletlerin ABD ile görüşmelerinde ortaya koydukları onurlu tavırdır. Masada eşit koşullarda karşılıklı menfaat ve saygı egemendir. Vatan ve millet onurunun pazarda satılıp alınmayacağını gösterir. Bir de piyon devletlerin ABD ile ilişkisine bakınız. Trump-Suudili Bin Selman zirvesine bakınız. Bir tarafta çiftlik sahibi Trump öbür tarafta ne kadar dolar sağması sohbeti uysalca dinleyen Suudi ineği.