22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Trump ne yapmak istiyor?

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Saldırılacak hedefi daraltmaya çalışmak, tarih boyunca siyasetin temel kuralı olarak kabul görmüştür. Oysa Trump, bugün aynı anda herkesle birden kavga etmektedir. Gerçi George W. Bush da, 2001 yılında “onlarca yıl sürecek bir Haçlı Seferini başlatırken”, ABD’nin ittifaklarını, “yanımda yer almayan düşmanımdır” diyerek ilan etmişti. Ama Bush’un çizgisi en azından o günlerde uluslararası kamuoyu tarafından “uygulanabilir bir siyaset” olarak algılanmaktaydı.
ABD’NİN YALNIZLIĞI
Oysa bugün ABD dünyada giderek yalnızlaşmaktadır. Bugün ABD’nin “güvenilir müttefiklerinin” kimler olduğuna dair bir sormaca yapılsa, herhalde Birleşmiş Milletler’deki “Kudüs oylaması”nın sonucundan çok farklı bir durum ortaya çıkmaz. Bu durum, Trump’ın Aralık 2018’de ilan ettiği ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji’sinde de ifadesini bulmaktadır. Bu belgede, İran ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti baş düşmanlar olarak sayılırken, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu dişe diş mücadele edilmesi gereken hasımlar olarak nitelenmekte ve ABD dışındaki NATO ülkeleri ise, güvenilirlik açısından hizaya getirilmesi gereken güçler olarak sınıflanmaktadır. Amerika’nın ittifakları için kullanılan “anahtar kavram”, “Amerikan değerleri”nin paylaşılmasıdır. Ama uluslararası neoliberal düzen çökmüş olduğu için, “Amerikan değerleri”de dünyada yükselen değerler arasında yer almamaktadır.
KARŞI TAKIMIN OYUNUNU BOZMAK
Küreselleşme, dünyayı Amerika egemenliğindeki tek bir pazara indirgemenin bir aracı olarak dayatılmıştı. Gelişen Dünya, Amerika’nın zayıf noktalarını da keşfederek küreselleşme sürecinden kendi ekonomik gelişmesini hızlandırmada yararlandı. Bugün Trump, Amerika’nın gerileyişinin temel nedenini Avrasya’nın yükselişine yükleyerek, çareyi de bu yükselişi baltalamakta görmektedir. Amaç, ABD’nin gerileyişini frenlemektir. Durumu “futbol dili”nden ifade etmek gerekirse, Amerika karşı takımın oyununu bozarak daha çok gol yemesinin önüne geçmeye çalışmaktadır. Bugün ABD açısından iyi oynayıp gol atmak ikincil bir öneme sahiptir. Amerikan çözümü, yapmak değil, karşı cepheyi yıkmak üzerine kuruludur.
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN ZAYIF KARNI
Trump, Asya’yı bölmeye, Avrupa’nın da Asya’ya yakınlaşmasının önüne geçmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken de, gelişmekte olan ülkelerin kendi gelişmeleri için kullanmış oldukları küresel piyasalarla olan bağlantılarını onların zayıf karnı olarak saptayıp, bu zayıf karın üstünden çalışmaktadır. Ancak Gelişen Dünya ülkelerinin izledikleri kalkınma çizgileri özellikle iki açıdan geniş bir çeşitlilik göstermektedir. Bunlardan biri, ekonomide devlete yüklenen rol, diğeri ise büyümenin üretime mi, yoksa tüketime mi dayalı olarak gerçekleştirildiğidir. Kimi ülkelerde devlete planlayıcı ve yönlendirici öncü bir rol yüklenmiş, başkalarında ise ekonomik gelişmeler piyasaların yönlendirmesine terk edilmiştir. Yine kimi ülkelerde küresel krizin etkilerini hafifletmek için piyasalara pompalanan bol para sayesinde tüketime ve tüketimi arttırmak için borçlanmaya dayalı bir büyüme çizgisi izlenirken, başkalarında üretim gücünü dengeli biçimde güçlendirmek kalkınmanın ölçütü olarak kullanılmıştır.
KARŞI KOYMA GÜCÜNDEKİ FARKLILIKLAR
Onun için bugün Trump’ın gelişmekte olan ülkeleri zayıf karınlarından vurma siyasetini boşa çıkarmada farklı ülkeler farklı olanaklara sahiptir. Ülkemiz, ekonomiden devletçiliği bütünüyle tasfiyeye yönelmiş ve büyümesini tüketim ve borçlanma temeline dayandırmış ülkeler arasındadır. Doğası gereği uzun süre sürdürülmesine olanak olmayan bu çizgi, günümüz koşullarında artık iflas etmiştir. O zaman sorunu yalnızca Trump’ın saldırısına bağlı geçici bir sorun gibi gösterip, ülkenin ekonomi alanındaki zaaflarını hızla giderme gereksinimini görmezden gelmek, Türkiye’nin üstüne bindirilen yükü arttırıp sorunu derinleştirmekten başka bir işe yaramaz.
ÜÇ ÖNEMLİ NOKTA
Türkiye, 1929 buhranından devletçilik sayesinde üretim gücünü arttırarak çıkmış ender ülkeler arasındadır. Bugün bunalımın yükünün özellikle milletin yoksul kesimlerinin çıkarını gözeten bir adalet anlaşıyla dağıtımının sağlanması, milli birliğin pekiştirilmesi açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır. Ekonomide üretim gücünü esas alan bir yapısal dönüşümün saydam bir biçimde ve milli bir oydaşma sağlanarak planlanması, yalnızca uzun erim açısından değil, kısa erim için de zorunludur. Çünkü bugünün yükü, ancak inandırıcı bir gelecek tasarısıyla taşınabilir hale gelir. Ülkemizi saldırılara açık hale getiren önemli etkenlerden biri de, Atlantik Sistemi nezdinde beklentilere, Avrasya açısından ise güvensizliklere neden olan gel-gitlerdir. Avrasya ile dayanışmanın güçlendirilmesi, hem bugün karşı karşıya kaldığımız ekonomik sorunların giderilmesine, hem de uzun erimde benzer saldırılara karşı ülke direncinin pekiştirilmesine hizmet edecektir.