Trump ve Putin’den Avrupa’yı dışlayan çözüm
Avrupalı liderler şakın, hatta çaresiz. Trump’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesinden sonra en büyük korkuları Trump’ın Avrupalıları dışarıda bırakarak Rusya Devlet Başkanı Putin ile Ukrayna savaşını sona erdirme konusunda atacağı adımlardı. Beklenen oldu; Trump 12 Şubat Çarşamba günü Putin ile 90 dakika süren bir görüşme yaptı. İki liderin Ukrayna'daki savaşa son vermek üzere “derhal” müzakerelere başlama konusunda mutabık kaldıkları açıklandı.
UKRAYNA’YA NATO YOLU KAPANDI
Görüşmeden sonra, ABD Başkanı Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada “Suudi Arabistan'da bir araya geleceğiz.” dedi. Trump, iki liderin birbirlerinin ülkelerini ziyaret etmek de dahil olmak üzere “birlikte çok yakın çalışmaya” karar verdiklerini söyledi. Ayrıca Ukrayna'da “çok uzak olmayan bir gelecekte” bir “ateşkes” öngördüğünü ve Kiev'in NATO'ya katılmasının “gerçekçi” olmayacağını düşündüğünü söyledi.
RUSYA KAZANIMLARINI KORUYACAK
Arkasından ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, aynı gün Brüksel’de açıklamalarda bulundu. Ukrayna'nın 2014 öncesi sınırlarına geri dönülmesinin “gerçekçi olmayan bir hedef” olduğunu söyledi. Hegseth, “Trump'ın gerçekçi bir barış planının parçası olarak Ukrayna'nın NATO'ya katılmasını desteklemediğini” söyleyerek çözümden sonra “Ukrayna için kalıcı bir barış, savaşın yeniden başlamamasını sağlamak için sağlam güvenlik garantileri içermelidir.” dedi. Ancak Hegseth bunun, NATO'nun kolektif savunmaya ilişkin Beşinci Madde taahhüdü tarafından korunmayan “NATO dışı bir misyonun” parçası olarak Avrupalı ve Avrupalı olmayan birliklerin sorumluluğunda olacağını sözlerine ekledi. ABD Savunma Bakanı “Ukrayna'da hiçbir ABD askerinin konuşlandırılmayacağını” net bir şekilde ifade ederek, eğer Avrupalılar Ukrayna’nın güvenliğini sağlamak için asker göndermek istiyorlarsa bunu kendilerinin yükleneceğini söylüyordu.
ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance, Münih Güvenlik Konferansı’nın birinci gününde yaptığı konuşmada, Ukrayna savaşını sonlandırma konusunda Trump’ın söylemini dile getirmenin yanında adeta Avrupalı liderleri azarladı. Avrupa'ya yönelik gerçek tehdidin Rusya ya da Çin gibi dış aktörlerden değil, Avrupa’nın kendi içinde bazı “en temel değerlerinden” uzaklaşmasından kaynaklandığını söyledi.
Putin'in yakın çalışma arkadaşlarından Federal Güvenlik Servisi FSB'nin eski başkanlarından Nikolai Patruşev, daha Trump Beyaz Saray’a oturmadan önce 14 Ocak’ta Avrupalılara kapıyı kapatan açıklamada bulunmuştu. Patruşev, Komsomolskaya Pravda’da yayımlanan röportajında “Ukrayna ile ilgili müzakerelerin Rusya ve ABD arasında - diğer Batılı ülkelerin katılımı olmadan - gerçekleşmesi gerektiğine inanıyorum. Londra ya da Brüksel ile görüşecek bir şeyimiz yok.” demişti. Patrushev’in Beyaz Saray ile görüşmelerde perde arkasındaki kilit isimlerden biri olacağı ifade ediliyor.
AVRUPALI LİDERLER PANİK İÇİNDE
Ukrayna, Almanya, Fransa ve AB liderleri tam bir panik içinde. The Economist, “Bir telefon görüşmesi Kiev ve diğer Avrupa başkentlerinde korkuya neden oldu. Zelenskiy ve Avrupalı destekçileri Amerika'nın kendilerini terk etmesinden korktular” diye yazdı. Biden yönetiminin “Ukrayna olmadan Ukrayna'yı ilgilendiren hiçbir konuyu” görüşmeme politikası Trump tarafından çöpe atıldı. ABD’de küreselci neoliberal ve saldırgan Biden takımı yıkılırken, Avrupa’daki Biden tayfası da büyük bir yara aldı ve yenilginin eşiğine geldi. Ülkelerini Biden takımına peşkeş çektiler. Rusya düşmanlığı ile Avrupa kamuoyunu kandırdılar. Hatırlayalım; Macron “Rusya Ukrayna’dan sonra Avrupa’yı işgal edecek. Rusya bizim düşmanımız” demişti. Ukrayna’ya asker göndermeye kalkmıştı. Almanya ekonomisinin can damarı olacak Kuzey Akım 2 boru hattı Scholz hükümeti tarafından durdurularak ülkesinin enerji krizine girmesine, sanayisinin felç olmasına neden olmuştu. Biden’ın bu has adamları Rusya’ya yaptırımlarla kendi ayaklarına kurşun sıkmışlardı.
Avrupa, mali yardımdan askeri teçhizat ve eğitim programlarına kadar Ukrayna'ya önemli miktarda kaynak aktarmıştır. Biden’ın Savunma Bakanı Lloyd Austin'e göre, Ukrayna’ya 57 milyar doları Avrupa’dan olmak üzere 119 milyar dolar verilmiştir. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, birçok sosyal projelerinden ve altyapı modernizasyonuna ayrılan bütçelerinden kesinti yapıldığını ve toplam 37 milyar avronun Ukrayna’ya tahsis edildiğini söylemiştir. Savaşı desteklemek için birçok Avrupa ülkesi silah stoklarını ve kamu finansmanlarını tüketmiştir.
UKRAYNA’YI BIRAK KENDİ DERDİNE BAK
Hem kendi sınırları içinde hem de küresel ölçekte güvenilirliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan Avrupalı liderler bu gelişmeler karşısında çaresiz bir şekilde Zelenskiy’e umut vermeye çalışan açıklamalarda bulundular. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yaptığı açıklamada Zelensky'ye Rusya ile “sağlam ve kalıcı bir barış için görüşmelere öncülük edebilecek tek tarafın Ukraynalılar olduğu” konusunda güvence verdiğini söyledi. Almanya Başbakanı Scholz aynı doğrultuda açıklamada bulunurken, Baltık ve İskandinav ülkelerinin liderleri “Ukrayna'ya tam ve kesin destek” sözü vererek “Ukrayna ve Avrupa, adil ve kalıcı bir barışa ulaşmayı amaçlayan her türlü müzakereye dahil olmalıdır.” dediler. İngiltere Başbakanı Keir Starmer Avrupa'ya Ukrayna'da Rusya'ya karşı “çabalarını iki katına çıkarma” çağrısında bulundu. Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa da “Ukrayna egemen bir devlettir. Dolayısıyla Ukrayna'da barış için Ukrayna'nın dahil olmadığı hiçbir müzakere yapılamaz… Ukrayna ile barış müzakereleri aynı zamanda Avrupa'da güvenlik müzakerelerini de içeriyor. Ve Avrupa Birliği olmadan Avrupa'da güvenlik tartışması yapılamaz.” dedi.
Diğer taraftan Zelenskiy bugünden boyun eğmiş durumda, “ABD olmadan güvenlik garantileri Ukrayna için yeterli değil.” açıklamasında bulundu. Haksız da değil. Bizzat AB kendi güvenliği için ABD’ye bağımlı durumdadır.