06 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Trump yönetiminde Çin-ABD ilişkileri nasıl gelişecek?

Adnan Akfırat

Adnan Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Trump’un ezici seçim başarısından sonra en çok merak edilen konu, Çin-ABD ilişkilerinin nasıl olacağı.
Trump’un “stratejik geri çekilme” diye nitelendirebileceğimiz dış politikası, Çin ile çatışmayı artıracak mı, azaltacak mı?

Bu soru yerinde, çünkü ABD’nin savunma stratejisinin esası Çin’i her alanda, askerî, siyasal, ekonomik açıdan sınırlamak ve uluslararası arenada ABD’nin boşalttığı alanı “Küresel Doğu”nun gücüyle doldurmasını önlemek. (1)

Gerçi ABD’nin hali hal değil. ABD hâkim sınıfları arasında büyük yarılma var. Son 70 yıldır iktidara hâkim olan askeri-finansal oligarşi güç kaybediyor. ABD’nin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra iki dönem başkanlık yapan Eisenhower’ın görevden ayrılırken yaptığı ünlü konuşma kulaklarda çınlıyor.

Eisenhower, 17 Ocak 1961 tarihli bu veda konuşmasında “askeri-endüstriyel kompleks”in “establishment” oluşturmasına, yani sisteme hâkim olmasına karşı uyarıda bulunmuştu. (2)

Trump’un kabinesine seçtiği isimler, Amerika’da “establishment” diye adlandırılan, askeri-finansal oligarşinin hakimiyetini yıkmaya kararlı olduğu gösteriyor. ABD’nin “derin devleti” diyebileceğimiz yapı, dünyanın her tarafında savaşları ve gerginlikleri kışkırtarak, Trump’un “Amerika’nın iç işlerine” dönmesi stratejisini sakatlamaya çalışıyor. Biden ve Neo-Con’ların çılgınlık düzeyindeki kışkırtmaları da Trump’ın bu konuda ne kadar kararlı olduğuna işaret ediyor.

“Amerika’yı yeniden en büyük yapma (MAGA)” stratejisinin esası, ABD’nin dünya jandarmalığı iddiasından vazgeçip ülke içinde ekonomiyi ve toplumsal hayatı ihya etmek olarak tanımlandı. Çin’in ekonomik olarak sınırlanması politikası da bu hedefe bağlanıyor.

TRUMP’IN SAVAŞLARI BİTİRME SÖZÜ

Başkanlık kampanyası sırasında Trump, yeniden başkan seçilmesi halinde hem Rusya-Ukrayna hem de İsrail-Filistin çatışmalarını sona erdirmeye öncelik vereceğini taahhüt etti. Trump, sık sık, ilk başkanlık döneminde yeni bir savaş başlatmadığına gönderme yaparak, “barışçı başkan” olacağı taahhüdünü yineliyor.

ABD yönetiminin Çin karşısındaki büyük açmazı, burada kendini gösteriyor. ABD, Ukrayna ve İsrail’i dizginlemesinin sonuç vermesi ve kalıcı barış elde edilmesi için Çin’in desteğine muhtaç. Çünkü, Çin istemezse, Trump bu hedeflere ulaşamaz. Çin, Rusya ile Batı Asya’nın en büyük ticaret ortağı. Xi Jinping ile Putin’in liderliğinde Çin ve Rusya arasında “kayadan sağlam” bir ilişki inşa edildi.

Çin’in başta İran olmak üzere, Suudi Arabistan ve Körfez Emirlikleri ile yakıcı ekonomik bağları ve güçlü siyasal bağlantısı var. Suudi Arabistan ve İran arasında Çin'in aracılık ettiği barış anlaşması Batı Asya’daki bütün dengeleri değiştirdi. Çin’in alt yapı yatırımlarına verdiği büyük destek ile İran yeni bir çehre kazandı. Suudi Arabistan 2030 yılı hedeflerine Çin işbirliğiyle ilerliyor.

Özetle, Çin'in karşılıklı saygı, eşitlik, karşılıklı fayda ve kazan-kazan işbirliğine dayalı diplomatik ilkeleri, ABD saldırganlığının zulmünü en ağır yaşayan Batı Asya ülkeleri tarafından coşkuyla benimseniyor. Bu nedenle Çin’in sözü Batı Asya ülkelerinde her zamankinden daha fazla dinleniyor.

KORE YARIMADASI’NDA ÇÖZÜM MÜMKÜN MÜ?

Biden yönetiminin kışkırtmasıyla, Güney Kore Cumhurbaşkanı 3 Aralık günü sıkıyönetim ilan edip, meclisi kapattı. Cumhurbaşkanı Yoon, Meclis’te çoğunluğa sahip olan muhalefeti, Kuzey Kore yanlısı göstererek darbe girişimini meşrulaştırmaya çalıştı. Ama Meclis toplanıp, sıkıyönetim kararını kaldırdı.

Bu gelişme, iki Kore arasındaki barışçı çözümü zora sokmak için ABD’nin askeri-finansal oligarşisinin ne kadar gözü kara olabileceğini gösteriyor. Kore Yarımadası Neo-Con’ların gerginliği kışkırtmasıyla bir nükleer çatışmanın eşiğine gelmiş bulunuyor.

Kore Yarımadası'nın nükleer silahlardan arındırılmasında da ABD, Çin’in desteğine muhtaç.

Bu yıl, Çin, ABD, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Kore Cumhuriyeti arasında imzalanan Panmunjom Ateşkes Anlaşması'nın 71. Yıldönümü. Trump yönetiminin Kuzey Kore ile Güney Kore arasında yeni bir barış anlaşması imzalanmasını zorlaması olasılığı var.

Çin en başından beri iki Kore arasında barışı destekliyor ve görece daha yakın olduğu KDHC’yi barış için teşvik ediyor. Güney Kore ise, ekonomik olarak Çin’e bağlanmış durumda. Çin istemezse, Kore Yarımadası’na barış gelmeyeceğini Trump yönetimi çok iyi biliyor.

Sonuç olarak, Trump’un uluslararası alanda saygınlık elde etmek için kangren haline gelmiş sorunları çözme iddiasını hayata geçirmede Çin ile iyi ilişki kurması gerekiyor.

TAYVAN SORUNUNDA ABD YOL AYRIMINDA

Ancak Tayvan sorunu Çin-ABD ilişkilerinin merkezinde yer almaya devam ediyor. Biden yönetiminde Neo-Con’ların saldırgan politikası, Tayvan’daki ayrılıkçıları güçlendirdi. Ada halkının büyük çoğunluğu ve Tayvan Meclisi’nin çoğunluğu barışçı birleşmeyi benimserken, ABD desteğindeki Başkan, Çin karşıtlığını körüklüyor.

Çin’in sert uyarılarına karşı, Tayvan’a ABD’den ağır silahlar almaya devam ediyor. Pekin yönetimi, “tek Çin” ilkesinin ihlali durumunda silah kullanmaktan kaçınmayacağının altını çizerken, kendi vatandaşları olan ada halkına “tek ülke, iki sistem” çözümünü öneriyor.

Trump’ın, Biden’ın Tayvan’a dair ayrılıkçı politikalarını sürdürmesi mümkün. Çünkü ABD’nin elinde kalan tek üstünlüğü olan, deniz hakimiyetini korumasında Tayvan’ın Pasifik’te kilit önemi bulunuyor. Veya Trump, jeo-politik zorunluluğu bir yana bırakıp, ABD’nin üç farklı zamandaki anlaşmalarla kabul ettiği “tek Çin” ilkesine bağlı kalacağını teyit eder ve Tayvan sorununda iki ülke arasında yumuşamaya kapı açabilir. Çin yönetimi, zaman içinde ikinci eğilimin güçleneceğini öngörüyor.

EKONOMİK İŞBİRLİĞİNDE ÇATALLAŞAN YOLLAR

Trump seçim kampanyası boyunca, Çin mallarına karşı yeni engellemeler getireceğini söyleyip durdu. Hatta uygulayacağı yüksek vergi oranlarını ilan etti. Trump’ın Çin ile ticaret savaşını daha da büyüteceği görünüyor.

Ancak, bu savaşı yürütebilmesi, dolar egemenliğine bağlı. Oysa doların tahtı sallanıyor. Nitekim Trump, BRICS Kazan Zirvesi’nden sonra hız kazanan, alternatif uluslararası para birimi geliştirme ihtimaline karşı sert uyarı yapma zorunda hissetti.

30 Kasım’da yayımladığı uyarı, Trump’ın ne kadar endişeli olduğunu gösteriyor:

“Bu ülkelerden ne yeni bir BRICS Para Birimi yaratacaklarına ne de güçlü ABD Dolarının yerini alacak başka bir Para Birimine destek vereceklerine dair taahhütte bulunmalarını istiyoruz. Aksi takdirde %100 gümrük vergileriyle karşı karşıya kalmayı ve harika ABD Ekonomisine satış yapmaya veda etmeyi beklemeliler.” (3)

Oysa “yüzde yüz vergi” tehdidi, boş laf. Çünkü bunun faturasını, ABD’nin diğer yaptırımlarında olduğu gibi Amerikan halkı ödeyecek.

Trump’ın Çin konusundaki bir diğer açmazı da ABD’deki Çin yatırımlarına karşı ne tavır alacağı.
Trump'ın ABD'deki Çin yatırımları konusunda Biden kadar katı davranmadığı biliniyor ve muhtemelen MAGA için, yani yerli üretimi artırmak için Çin yatırımlarından yararlanacak.

Kampanyası sırasında Trump, yabancı şirketlerin ABD'de fabrika kurmasını memnuniyetle karşılayacağını, bunu mümkün kılmak için yüksek gümrük vergileriyle onları koruyacağını duyurdu. Çin'den otomobil ithalatını engellerken, Çinli otomobil üreticilerinin ABD’de fabrika kurmasını desteklemeye hazır olduğunu ifade etti.

Trump kampanyası sırasında büyük ölçekli altyapı projeleri yürüteceğini de ilan etti. Çünkü, ABD’nin hem kentlerde hem de kırsalda altyapısı çürümüş durumda. Çin'in altyapı inşasındaki büyük deneyimi, Trump’ı bu alanda Çin ile işbirliğine zorluyor. Çin yönetimi, bu ihtimale karşı hazırlık yapıyor.

ÇİN, HALKLAR ARASI DİPLOMASİYE AĞIRLIK VERİYOR

Çin Başkanı Xi Jinping, 11 Ekim 2024’te Pekin’deki Uluslararası Dostluk Konferansı nedeniyle düzenlenen, benim de katıldığım buluşmada, önümüzdeki dönemde, Çin devletinin halktan halka diplomasiye daha fazla ağırlık vereceğini bildirdi.

Çin-ABD ilişkilerinin umudunun da halklar arası ilişkiye bağlı olduğunu söyledi. Çin-ABD ilişkilerinin geleceğini gençlere bağlayarak, beş yıl içinde 50.000 Amerikan gencini değişim ve eğitim programları için Çin'e davet etti.

1979’te imzalanan Çin-ABD Bilim ve Teknoloji İşbirliği Anlaşması tarım, enerji, havacılık, sağlık, çevre, yer bilimleri ve mühendislik dahil olmak üzere çeşitli alanlarda işbirliği için bir çerçeve oluşturmuştu. Ancak anlaşma Ağustos 2024 sonunda sona erdi. Trump, Çin ile güncel koşullarda bu anlaşmayı yeniden imzalayabilir.

HER DURUMDA ÇOK KUTUPLULUK GÜÇLENECEK

ABD’nin dünya hegemonyasını sürdürme iddiasından geri adım atması, uluslararası yükümlülüklerinden vazgeçmesine, NATO’nun yükünü omuzlamaktan kaçınmasına neden oluyor. Trump’ın ilk başkanlık döneminde bu yönde etkili adımlar atılmıştı.

Trump’ın stratejisi somut faydalar sağlamak için güç diplomasisini kullanarak, güvenlik ve ticarette maliyetleri azaltmaya çalışmak. Trump yönetiminin, uluslararası ilişkilerde neoliberal ideolojik önceliklerden vazgeçerek, somut fayda alışverişlerine odaklanması ihtimali güçlü.

ABD’nin en büyük açmazı ise, artık tek kutuplu dünyanın yıkılmış olması ve çok kutuplu dünyanın adım adım inşa edilmekte olması. Trump bu koşullarda başkanlık yapacak. ABD’yi “en büyük” yapması da ancak bu uluslararası ortamda mümkün.

Çin yönetimi, Çin-ABD ilişkilerinin, uluslararası nüfuz için rekabetin kısa vadeli politika değişimlerinin ötesine geçtiğini ve stratejik bir yarışa dönüştüğünü, yapısal rekabete ve uzun vadeli çatışma aşamasına girdiğini saptıyor. (4)

Bu nedenle Xi Jinping önderliği, “Dışa Açılma ve Reform” dönemi dış politika çizgisini terk ederek, dikkatini çok kutupluluğu geliştirmeye ve daha çok mazlum milletlerle dayanışmaya ağırlık veriyor.

ABD'nin Çin'in yükselişini kendi çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak nitelendirdiği göz önünde bulundurulduğunda, Çin-ABD ilişkilerinde Biden döneminde artan gerginliğin hafifleyip hafiflemeyeceğini zaman gösterecek.

1. Şanghay’daki Fudan Üniversitesi’nden değerli arkadaşım Prof. Dr. Sun Degang’ın gündeme getirdiği “Küresel Doğu” kavramı, “Küresel Güney” yerine öneriliyor. Bakınız: https://briqjournal.com/briq-5cilt-4sayi, bu konuda Prof. Dr. Cüneyt Akalın’ın değerlendirmesi için bakınız:

https://www.aydinlik.com.tr/haber/kuresel-dogu-kavrami-uzerine-497733

2. https://www.archives.gov/milestone-documents/president-dwight-d-eisenhowers-farewell-address

3. https://www.reuters.com/world/trump-warns-brics-nations-against-replacing-us-dollar-2024-11-30/

4. Çin’in eski Bakanlar Kurulu üyesi olan ve şimdi Çin’in etkin düşünce kuruluşu olan Küreselleşme Çin Merkezi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Wang Huiyao’nun China Daily’de yayımlanan makalesi Çin yönetiminin görüşlerini yansıtıyor.

http://www.chinadaily.com.cn/a/202412/04/WS674f9035a310f1265a1d0dfb.html

Trump ABD Çin Kore Tayvan