Trump’ın Çin ekonomisini çökertme planı tutmaz
ABD-Çin ticaret savaşları ABD’nin Çin’e karşı vergi oranlarını artırması ve çeşitli ticari sınırlamalar getirmesi ile başladı. Bu savaş Donald Trump’ın başkanlık yaptığı 2018 yılında başlatılmıştı. Trump’ın bu savaşı başlatırken öne sürdüğü iddia, ABD ekonomisinin dışa bağımlılığını ortadan kaldırmak ve milli üretimini desteklemekti.
Ancak geçen zaman içinde üretimi destekleyen adımların atılmaması veya yetersiz kalması ABD’nin aldığı önlemlerin esasen ABD’yi ekonomik olarak tahttan indiren Çin ekonomisini sıkıştırmak olduğu ortaya çıktı.
Bu gelişmeler Japonya’nın teknolojik olarak öne geçtiği ve büyük bir üretim gücü olarak ön plana çıktığı 1980’lerdeki gelişmeleri hatırlattı.
BİR ZAMANLARIN ÜRETİM DEVİ JAPONYA
Japonya’nın GSYİH’si 1960-1995 yılları arasında devasa bir sıçrama yapmıştı. 1960 yılında 47 milyar dolar olan Japonya’nın GSYİH’si 1995 yılında 5,5 trilyon dolara yükseldi. 1987 yılında kişi başına milli gelirde ABD’yi geçmiş ve dünya sıralamasında birinciliğe yükselmişti. Japonya bu konuda birinciliği 1990’ların ortasına kadar devam ettirdi.
Ancak 1995’ten sonra bu başarı hikayesi tersine döndü ve Japon ekonomisi bir arpa boyu yol ilerleyemedi. Japonya, ekonomi tarihine geçen uzun bir durgunluk ve daralma sürecine girdi. Bugün Japon ekonomisinin GSYİH büyüklüğü 4,2 trilyon dolar seviyesindedir; yani 1995’e göre yüzde 24 oranında daralmıştır.
JAPON MUCİZESİNİN GELİŞİMİ
Peki, “Japon mucizesi”ne ne oldu? Ana akım neoliberal ekonomistler bunu sadece varlık balonuna, genişlemeci politikalara ve kronik dezenflasyona bağlama eğilimindedir. Oysa gerçek bunun çok ötesindedir.
Japonya 1970’lerden sonra dünyanın en önemli üretim merkezlerinden birisi olmuştu. Başta otomotiv olmak üzere elektronik ve makine sanayisinde güçlü bir konumdaydı. Özellikle yarı iletkenlerin ARGE’sine yaptığı devasa yatırımlarla ve teşviklerle yarı iletken üretiminde öncülüğü ele almıştı. 1981’de yarı iletkenlerin yüzde 70’ini Japonya üretiyordu.
Bu stratejik kalem başta olmak üzere birçok alanda yapılan üretim ve inovasyon sayesinde ABD, Japonya’ya karşı büyük oranda dış ticaret açığı vermeye başladı. Nihayet 2000 yılına gelindiğinde Japonya dünyanın en büyük dolar rezervini tutan ülke olmuştu.
1980’lerde ABD’nin üretim ve rekabet üstünlüğünü kaybetmesi ile durumu tersine çevirmek için ABD önemli bir ‘hamle’ yaptı; “Plaza Anlaşması”.
PLAZA ANLAŞMASI DARBESİ
Plaza Anlaşması 2 Eylül 1985 tarihinde Fransa, Batı Almanya, Japonya, ABD ve İngiltere’nin New York'ta bulunan Plaza Otel'de para piyasalarına müdahale ederek Japon yeni ve Alman markı karşısında ABD dolarının değer kaybettirilmesi için yaptıkları antlaşmadır.
ABD doları anlaşmadan sonra önemli ölçüde değer kaybetti; aynı dönemde Japon yeni büyük oranda değer kazandı. Sözde liberal ABD’nin bu darbesine ek olarak Japon mallarının ithalatına karşı bir dizi ‘önlem’ alındı. Böylece Japonya ucuz ve kaliteli ürün ihraç etme konusundaki rekabetçi avantajını kaybetti.
Japon yeni önce aşırı değer kazanmış sonrasında değer kaybetmiş ve bu istikrarsızlık Japonya’yı krize sürüklemişti. Buna karşılık ABD’nin ihracatında büyük bir artış oldu ve dış ticaret açığı daraldı. Japonya rekabetçi avantajını sadece ABD pazarında değil tüm dünyada kaybetti ve büyük bir darbe yedi.
ÇİN’İN MUAZZAM SIÇRAMASI
Çin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne girmiş ve Çin’in muazzam ihracat hamlesi başlamıştı. ABD’nin Çin’den yaptığı ithalatın toplam ithalat içindeki payı 2015 yılında yüzde 20 ile birinci sıraya ulaşmıştı. 2015 sonrasında ABD’nin uyguladığı gümrük tarifeleri ile bu oran yüzde 14’lere kadar geriledi.
ABD’nin Çin’e uyguladığı baskı bir süre için işe yaramış gibi görünse de ABD’nin ‘önlemlerine’ rağmen Çin dünya pazarında büyümeye devam etti. Bugün Çin’in imalat sanayi/dünya GSYİH oranı yüzde 2 gibi rekor seviyedeyken ABD’nin imalat sanayi/dünya GSYİH oranı yüzde 1’lerdedir.
Yani Çin, ABD’nin çaresizce başlattığı ticaret savaşlarından dünyada pazar payını daha da büyüterek çıkmış oldu. Üstüne üstlük Çin en yakın rakibi Almanya’ya büyük fark atmış bulunuyor (Almanya’nın imalat sanayi/dünya GSYİH oranı 0,3).
ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ
Çin, 2015 yılında ‘Çin Malı 2025’ isimli on yıllık planlama ile birtakım hedefler koymuştu. Planda hedefler şöyleydi; yüksek teknoloji üretiminin artırılması, üretimde millilik oranının yüzde 70’lere yükseltilmesi (ithal ikamesi), imalatta inovasyonun geliştirilmesi, yoğun yatırımlar, dünya pazarında rekabetçilik ve pazardan daha büyük pay almak.
ABD’nin ticaret savaşı başlatmasına rağmen Çin ‘yüksek teknoloji ihracatında’ birçok kalemde büyüdü. Yarı iletkenlerde yüzde 15’e, elektrikli araçlarda ve 3D yazıcılarda yüzde 20’lere, yüksek teknoloji makinelerinde yüzde 14’lere yükseldi.
Bu veriler bize ABD başta olmak üzere Batı’nın tüm engellemelerine rağmen ‘Çin Malı 2025’ planı hedeflerinin çoğunun başarıya ulaştığını gösteriyor. ABD’nin Çin’in yüksek teknolojideki gelişimini yeni siyasi, ekonomik ve ticari engellerle durdurabilme ihtimali artık kalmadı. Yani İngilizcede söylendiği gibi; ‘that ship has sailed’ (Atı alan Üsküdar’ı geçti).
ÇİN SAVUNMA SANAYİSİ ABD’NİN KORKULU RÜYASI OLDU
Ayrıca ABD’nin başlattığı ticaret savaşları ABD’nin özellikle yüksek teknoloji ürünlerinin Çin’e ihracatında önemli darbe yemesine neden oldu. Yani ABD’nin silahı ters tepti. ABD’nin bu hamleleri Çin’in teknolojik anlamda geri kalan bazı askeri teknoloji yatırımlarını artırılmasına ve milli üretimini geliştirmesine yol açtı.
Böylece Çin teknolojik olarak bağımlı olduğu bazı alanlarda bağımlılığını sona erdirdi ve askeri teknoloji konusunda hiç olmadığı kadar büyük bir atılıma yöneldi. Bu durum ABD’nin hiç istemediği, belki de en çok korktuğu senaryoydu ve gerçekleşti.
BAŞARININ TEMELİ PLANLAMA, SİYASİ İRADE VE KARARLILIK
Çin’in Japonya gibi tuzağa düşmemesinin temel birkaç nedeni var. Birincisi ve en önemlisi bağımsız siyasi ve ekonomik irade. Kur ve üretimle ilgili Batı çok büyük baskılar yapmış ve uygulamış olmasına rağmen Çin bu konuda geri adım atmadı; kararlılıkla kendi planlarını uygulamaya devam etti.
İkinci büyük avantaj ise planlamadır. Planlamanın sağladığı doğru odaklanma ve kaynakların doğru kullanımı 30-40 yılda yapılabilecek yeniliklerin 10 yılda yapılabilmesini sağlamıştır. Kamu özel iş birliğinin planlı olarak harekete geçirilmesi ve sağlanan güçlü teşvikler. Bu teşviklerin performans denetiminin sıkı tutulması da önemli bir etken.
Ayrıca yeni sektörlere yönelik eğitimin geliştirilmesi ve insan kaynağının güçlendirilmesi önemli bir etkendir. Son olarak gerek Kuşak Yol Girişimi gerekse bölgesel iş birliğine yönelik atılan adımlar Batı’nın kuşatma stratejisinin boşa çıkarılmasında etkili olmuştur.
BATI’NIN REÇETELERİNE SON VERELİM
Sonuç olarak Japonya ve Çin deneyimi bize gösteriyor ki, Batı’dan dayatılan programlar sadece Batı’nın yararınadır. Eğer ekonomik sorunların çözülmesini istiyorsak Çin’in yaptığı gibi planlama, yüksek teknoloji üretimi hamlesi, ithal ikamesi, eğitim, bölgesel işbirliklerinin geliştirilmesi gereklidir. Güçlü Türkiye için ‘IMF’siz IMF programı’ sona erdirilmeli ve milli, planlı, halkçı, karma ekonomi modeli uygulanmalıdır.
Kaynak: Tüm veriler ‘Bloomberg Economist’ten alınmıştır.