TSK Hakkında (TAMAMI)
NABIZ
TSK HAKKINDA
Mustafa Kemal Atatürk’ün bir anlamlı deyişi vardır: “ Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır.”Yani siviller , askerler, TSK’nın tümü, devletin kurumlarında çalışanla, yazarlar,çizerler, sanayiciler,iş adamları ve bir ulusun kaderinde rol oynayan ne ve kimler varsa hepsi demokratik bir sistemle seçip başına getirdiği iktidarın iyi ve kötü uygulamalarının ortağı olmalıdır.Açığı bir ulusu oluşturan hangi gruptan olursa olsun bireyler ve kurumlar iktidarların sorumluluklarının ve yükümlülüklerinin, ortağıdır.İktidar yolsuzluklarla,yokluklarla, adaletsizlikle savaşmıyor ve her yanlış uygulamaya göz yumuyorsa ve o ulusun bireyleri buna kayıtsız kalıyorlarsa o zaman yakınmaya, şikayet etmeye de hakları olmamalıdır.
22 Şubat 1962’de Türkiye’de bir askeri-Talat Aydemir darbesi- girişimi olduktan sonra İsmet Paşa o askeri darbeyi durdurmuş ve darbe girişiminde bulunan başta Aydemir olmak üzere ona yardımcı olanların tümünü emekliye sevk etmişti. O günlerde Başbakanlıkta bazı gazete ve dergi genel yayın müdürlerini toplamıştı. Orada bulunan hepimizin bir ortak sorusu vardı.
“-Neden sadece emekli ettiniz, mahkemeye sevk etmediniz?” İsmet Paşa şöyle açıkladı:”
-Atatürk ve ben; Askeri üç unsurdan uzak tutmaya gayret ettik. Beyaz baldır-sarı altın ve fiili siyasete müdahale.” İsmet Paşa devam etmişti.
“-Ancak bu demek değildi ki; asker devletin uyguladığı siyaset yanlış mıdır doğru mudur? Onun üzerinde düşünmeyecek. Bir subay ki elinde silahı vardır ve üniversite ayarında bir öğretimden geçmiştir. Elbette siyaset konusunda düşünecek, kendi arasında konuşacak ve tartışacaktır.”
Okurlarımızdan zaman ,zaman bize soranlaroluyo:
”Askerin başına çuval geçirildi. Ses çıkmadı. TSK’nın 163 subayı hapishanededir, eşleri vardiya nöbeti tutmaktadır. Çıt yoktur. Bunlar TSK’nın her bireyinin onurunu kıracak işler değil midir? Demokrasilerde elbette siyasi iradeye müdahale askerler için söz konusu olamaz. Ama neden sesleri çıkmıyor?”
Bunun yanıtı açık.
Türkiye, stratejik önemi büyük, kaynakları zengin ve toprakları Osmanlıdan bu yana iştah ile göz dikilen bir ülkedir. O nedenle Büyük Atatürk ve arkadaşları Cumhuriyet’i kurduktan sonra siyaset’e merak eden hevesli arkadaşlarını siyaset- askerlik arasında tercihe itmiştir.87 yıllık Cumhuriyet zaman , zaman çok değerli liderlerin siyasetle ordu arasında kurdukları anayasal koordinasyonla devam ede gelmiştir.
Son dokuz yıldır bu dengenin değiştiği ve Türkiye’nin stratejik bir ülke olma niteliği ve güçlü ordusu bir ikilem arasında oldu. İktidar daha çok dış etkenlerden ötürü orduyu yeniçeri ocağı gibi, ikide birde darbe yapmaya hevesli saymış ve ne kadar gizlenirse gizlensin bir örtülü rahatsızlık dikkati çekmiştir.
Amerikalı Graham Fuller “Yeni Türkiye” isimli kitabında Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyet’ini kıyaslıyor ve şu sonuca varıyor.
Tek uluslu bir devlet olduğu için bünyesindeki ırkları eritmiş
Laikliği benimsediği için dinden uzaklaşmış, Cumhuriyet’i kutsallaştırmış, Halkı ve vatandaşı devletin hizmetkarı yapmıştır.
Ayrıca aynı Fuller Cumhuriyet’i oluşturan kuruluş felsefesi Kemalizm’i kötülüyor ve Türklerin Kemalizm’i terk edip ılımlı İslam’ı benimsemesini öneriyor. Bu bir.
Sadece o mu? Şu sıralarda milletvekili adayı olan bir Prof. Bakın ne diyor
“Geçmişte bu ülkenin en önemli kurumu orduydu. Bugün ise en geri en ilkel ve en kaba kurumu ordudur. Türkiye cumhuriyeti devletinin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdit din, TSK’nın içinden geldiğini gösteriyor.. Türkiye birliğini halkın hukukunu devletin bekasını koruyabilmek için bu –kurumsal yapı- ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lazım. Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var.”(Prof. Mümtazer Türköne)-Vesayet ve Demokrasi konulu Abant platformu konuşma ve zaman gazetesindeki yazıları 29 Ekim 2009- 11 Temmuz 2010-
Bir başkası yine bir Prof. Bakın ne diyor.
“-Katilleri yakalamakla ilgili bir örgütün içine katiller sızmış.. Balyoz iddianamesine göre katil doğanlar devlet içine yuvalanmışlar.Çakma askeri Cumhuriyeti toptan AB standartlarında demokratik bir Cumhuriyet’e dönüştürmeden her şey boş.”(Prof. Mehmet Altan Star gazetesi 17 haziran 2010)
Bir başka prof. daha: “Türkiye’de son günlerde bölgesel demokratik özerklik talepleri dile getiriliyor. Darbeci paşalara karşı çok uysal ve anlayışlı savcılarımız demokratik özerklik talepleri karşısında aslan kesiliyorlar.”(Prof. Eser Karakaş, Star gazetesi Lozan’ı herkese uygulamak konulu yazısı)
Durum bu.
Bir yandan TSK’nın terörle mücadele eden madalyalı kahramanlarının cep telefonlarına yüklenen terör örgütü ile ilişkilerine dair savlar, öte yandan casus ve fahişe kadınlarının isimlerinin içinde yer aldığı sahte CD’ ler üretilmesi garip değil mi? Bir ülkeyi Parçalamak, bölmek isteyenler işe nasıl başlayacaklardı sanıyorsunuz? İlk hedef bu maskaralıkta belirgin değil mi? Yıllarca önce 9. Cumhurbaşkanı Demirel’e Alman Şansölyesi şöyle demiş:
”-Şu Üniter yapı meselesini bir yana bıraksanız ne kadarda iyi olur!”
Sanırım sorulan soruların ve TSK’ daki sessizliğin nedenini Ancak böyle açılayabildik.
kurtulaltug@hotmail.com