TSK’yı kafeslemek yeni anayasa için mi?-(TAMAMI)
Bir ülke ordusu olmadan yaşayabilir mi?
MBK üyesi ve 27 Mayısı gerçekleştirenlerden biri olan Orhan Erkanlı yıllar sonra milletvekilliğinden istifa edip sivil yaşama döndüğünde “Anılar Sorunlar, Sorumlular” isimli kitabında yazmıştı ki:
1945’den başlayan TSK’yi modernleştirme adı altında yapılanlar, orduyu modernleştirmekten çok “ehlileştirme, ABD’ye bağımlı bir ordu haline getirme!” operasyonunun miladı olmuştur.
Erkanlı yazıyordu ki: “ABD TSK’nin tüm yapısını değiştirmiş, eski ünlü komutanların adı anılmaz olmuş, Amerikan Ordusu’nun sadece giyim kuşamı değil, askerlerine uyguladığı nizamnameler bile aynen uygulanır olmuştur. ABD Ordusu’nda bölük papazı nasıl varsa, TSK’ye Bölük İmamı aynen konulmuştur. Ordu’nun silah ve savaş düzeni aynen Amerikan Ordusu’nun yapısına uydurulmuş, Atatürk ve İsmet Paşa’nın disiplinli ve güçlü ordusunun subayları yurt dışına Avrupa ve ABD’ye götürülerek tepeden tırnağa değiştirilmiştir.”
Rockefeller’in mektubu
Türkiye DP iktidarında NATO’ya alınmak için arzuyla beklerken, patlayan Kore savaşına gitme koşulu belki de ordunun savaş deneyimini sınamaktı. Bizim olmayan bir savaşın ardından binlerce şehit hala şehitliklerde yatmakta. 1950 sonrası iktidar dış yardıma gereksinim duyduğunda ABD kesenin ağzını kolay açmamış, hatta Cumhurbaşkanı rahmetli Bayar’ın ta Amerikalara giderek alabildiği 300 bin dolarcık hibe bizi bayağı sevindirmişti!
Sonra bir kültür emperyalizmi olanca hızıyla Türkiye’yi istila etmişti. Naylonu öyle tanıdık. Hollyvood sineması bize öyle girdi. Amerikan çikleti çiğniyor, okullarda gene Amerikan yapımı dondurulmuş sığır eti konserveleri dağıtıyor ve süt tozunu bayıla, bayıla içiyorduk. İsmet Paşa’nın yaptığı en büyük hata -belki de çaresizlikten- tercihini Batı’dan yana yaparak henüz kültür düzeyi oluşmamış bir ülkeye demokrasiyi gökten zembille indirmesi olmuştu. Tabanı olmayan demokrasi bakın oralardan buralara bizi nasıl getirdi?
Amerikan petrol devi milyarder baba Nelson Rockefeller açık, açık uygulamanın reçetesini veriyor ve diyordu ki:
“Bu ülkelere yapılacak yardımlar, açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Genişletilmiş iktisadi yardım örneğin Türkiye’ye bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir, yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir.”(KA- Atatürk ve Cumhuriyete saldırılar- Siyah Beyaz Yayınları- s398-399- H.O.Conner- Petrol savaşları- s-275-280 alıntı)
Bu mektup 1956’da ABD Başkanı Eisenhower’e, sonra sık sık diğer başkanlara yazılmıştır.
Şimdi bu geçmişteki plan; 2002’den sonra AKP iktidarıyla bizi bu günlere getiriyor. Garip değil mi?
Yeni dünya düzeninde Türkiye
2002’den sonra olup bitenleri, Başkan Bush’un Dışişleri Bakanı Condolizea Rice’ın İkiz kulelere saldırı oyunundan sonra söylediklerini anımsayın:
“Dünya ve Ortadoğu artık eskisi gibi olmayacak!” Arkasından ellerde dolaşan BOP projesini ve Eş başkanlık sistemini düşünün.
İşte bugün karşımızdaki manzara... Demokrasiyi kullanarak, askeri vesayet sistemini kaldırmak için yapılanları, son Silivri mahkemesinin aldığı Balyoz davasının dağıttığı mahkumiyet kararlarını düşünün!
Bunu biraz daha açalım:
“2003’de CIA memuru Henri Barkey söylemişti. ‘AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik’ demişti.
Aslında Türk Ordusu’nu ‘kafese sokma’ tertibi Türkiye’nin NATO terör örgütünün bir üyesi oluşuyla başlayan bir süreçti... Yarım asır içinde adım, adım ilerledi...
Süreç Türkiye’nin ve Ordusu’nun tüm kurumlarına ‘sızılması’ süreciydi ve bu 1945’de ABD tarafından açıkça beyan edilmişti... Türk Ordu mensupları ‘Amerikanize’ edilecek, edilemeyenler ‘kafeslenecek’, ‘tasfiye’ edilecek, ya da ‘yok edilecekti’!
Bu yılın ilk günlerinde bir başka CIA memuru eski büyükelçi Ross Wilson ‘süreci’ bölünme anayasasına bağlamış ve ‘Tutuklamalar yeni anayasa için istek yaratır’ değerlendirmesini yapmıştı... Tarih 2012’nin 5 Ocak’ı! Wilson, bu stratejinin ABD’nin ana stratejisi olduğunu da yazmıştı” (Banu Avar’ın arşivinden)
Şimdi yaşadığımız acılı ve bunalımlı günlerin Puzzl’ındaki parçalar nasıl da yerine oturmakta...