22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

TSYD’de reform yapılmalıdır

Halit Deringör

Halit Deringör

Eski Yazar

A+ A-

6 Mart Cuma günü Türkiye Spor Yazarları Derneği İstanbul şubesinin genel kurul toplantısı var. Ben sık sık böyle toplantılarda konuşma yaptığım halde bu toplantıya gidemeyeceğim. Çünkü doktorum buna izin vermiyor. Diyebilirsiniz ki; “Paşa paşa gidip oyunu kullan ille de konuşmak mı gerek?” İşte ben onu pek yapamam. Susmak bana yanlış gelir. Doğruları ve yanlışları çıkıp konuşmak gibi bir alışkanlığım vardır. Tanıyanlar bilir. Mensubu bulunduğum kulüp toplantılarında yaptığım konuşmalar arşivlerde duruyor. Ben aslında insanların doğru da olsa yanlış da olsa fikirlerini açıklayarak konuşmalarını tercih ederim. Çünkü konuşmak insanlara özgüdür. Bu özellik diğer canlılarda yoktur.

Spor Yazarları Derneği İstanbul şubesinin toplantı öncesi adreslerimize gönderilen ve içinde, aday olanların renkli hayat vaat ettikleri bildirgeyi okudum. Yazılanlar, emin olun ülke siyasetine soyunmuş bir takım siyaset bezirgânlarının ifadelerinden farklı değil. İçeriksiz bir sürü vaat var. Her seçimde olduğu gibi seçilecek heyetin yapacağı bir takım işler sıralanıyor.

Kanımca; varlığını önemli gördüğüm bu derneğimizi, korumak ve işlevini sürdürülebilir durumda tutabilmek için, koltuk hastalığına yakalanmış ve her ne pahasına olursa olsun koltuk sahibi olmak için her türlü yola başvurmuş zamane adam tiplerinden uzak tutmak gerekir. Her zaman söylediğim gibi devrim, hiçbir zaman laf ile olmaz, eylem gerektirir. Bana göre de; yapılacak olan toplantı ve seçim, gerçekten bir devrim niteliğinde olmalıdır. Statükoyu değiştirmek, reform yapmak gerekir. Bu nedenle de seçileceklerin bu özelliklere uygun kişilerden olması gerekir.

Basının, siyasette olsun sporda olsun görevi, toplumu bilgilendirmektir. Bu nedenle de konuşmak demokrasi sisteminin olmazsa olmaz bir özelliğidir. Aslında spor basını artık toplumda tamamen saygınlığını yitirmiş durumda. Yazılanlar, atılan manşetler ve ekrandaki anlaşmalı kavgalar, insanları spor basınından büsbütün uzaklaştırıyor. Ne yazık ki spor basınının bu bozuk düzeni yıllardan beri beş aşağı beş yukarı devam edip gidiyor ve de kısa sürede de düzeleceğini sanmıyorum ama umut işte.

Bu görevlerde çalışacak insanlar, Öncelikle üzerlerindeki takım formalarını çıkartmalı. Bağımsız ve bağlantısız olmalı, kutsal bir görev yaptığını bilmeli, kendi müessesesinin çıkarını düşünmeli. Hiçbir kulüp başkanının koltuğu altına girmemelidirler. Onların yemekli toplantılarında boy göstermemelidir. Deplasmana gidişler kendi imkânları ile yapılmalı, kulüp başkanlarının sponsorluğunda değil. Çocuklarının ve kendilerinin mutlu gün kutlamalarını kulüp başkanlarının desteği ile yapmamaları gerekir. Saymaya kalkarsak bu liste uzar. Elinizi vicdanınıza koyun veya koymayın. Bunların olmadığını söyleyecek kaç kişi var aramızda?

Sözün özü; basın, bağımsız ve bağlantısız olmalı. Böyle bir durumda nasıl bağımsız, bağlantısız özgür olacaksınız? Toplumda ya ahlak mücadelesi ya da çıkar mücadelesi yapabilirsiniz. İkisinin aynı anda yapılması mümkün değildir. İşte bunlar göz önünde bulundurarak spor yazarları derneğinin reform yapabilmesi bana pek mümkün gözükmüyor.

“Peki, sen de spor basınındasın” diyenleriniz olabilir. Kısaca özetleyeyim. 1964 yılında Cumhuriyet Gazetesi'ne girdim. İki kez ilan karşılığı Avrupa kupalarına gittim. Fenerbahçe’de ise son üç başkanın seçilmesine büyük yararım olmasına rağmen ofislerine gidip kahvelerini içmedim. İnandığım bir şey vardır: Eğer, bir kimseden altından kalkamayacağın şekilde destek görürsen, özgürlüğün ortadan kalkar. Ben de hem kendi özgürlüğümün hem de basın özgürlüğümün ortadan kalkmasını istemem. Yıllar yılı seri haline gelen seçim yemeklerinde bulunmadım ve de bulunmam da. Böyle şeyler gizli kalmaz. Gören varsa söylesin.

SARACOĞLU'MU TANIMAYAN BİR FENERBAHÇELİ

Futbolcu nasıl olunur? Bence gücü, kuvveti ve aklı normal olan iyi veya kötü herkes futbol oynayabilir. Anadan futbolcu, babadan futbolcu gibi sözlerin bir anlamı yoktur. Kalıtsal bir olay değildir. Kriteri de yoktur. Akıllı ya da zeki olması da beklenmez. Zekası pek yerinde olmayan futbolcuların bile başarılı olduğunu ve milli takımda oynadığına şahit olmuşumdur. Ancak genelde bir ortak özellikleri vardır. Futbolcuların çoğu dar gelirlidir. Burjuva sınıfı pek rağbet etmez bu oyuna.

Başarılı futbolcuların afra tafrasından geçilmez. Görkemli bir hayat yaşarlar. Ancak bu durum böyle gitmez. Bunun da bir sonu vardır. Futbol bırakılınca onu omuzlarda taşıyanlar ortalıktan yok olur. Öyle ki selamını bile alamazsınız. Dünyanız kararır. Özellikle futboldan başka uğraşısı olmayan ve kendini sadece futbola bağlamış olanlar için. Bu tip futbolcular, futbolu bıraktığında realitenin ağır topu kafalarında patlar. Bunun için futbolcuların, futbolun dışında da bazı özellikleri olması gerekir. Kendilerini yetiştirmeleri gerekir. Bazıları okur yazar, bazıları da okumaz yazmazdır.

Geçtiğimiz günlerde (23 Şubat) NTV’de Güntekin Onay’ın yönettiği futbol programında konuşulanların içinde bir bölüm dikkatimi çekti. Konuşma bana ilginç geldi. Bildiğiniz gibi NTV’deki bu programda Fenerbahçeli eski futbolcu Rıdvan Dilmen sürekli olarak yaptığı maç yorumları ile dikkati çeken bir yorumcudur. Fenerbahçe’nin Akhisar’a yenildiği günkü programında Akhisar kalecisi Oğuz Dağlaroğlu’nun bir kartal gibi olduğunu söyledi ve Oğuz’un o günkü performansını övgülerle anlattı. Buraya kadar normal. Gerçekten de iyi bir oyun çıkartmıştı Oğuz. Ancak, konuşmanın devamında “Fenerbahçe stadyumunun isminin de Oğuz’un dedelerinden birine ait galiba” diye bir bilgi aktardı. Gültekin Onay da cevaben “Fenerbahçe tarihçilerinden biri diye biliyorum dedi. Rıdvan da “Oğuz’un Dedesinin Saracoğlu ile ilgisi yok mu? Ben öyle biliyorum ama yanlış olabilir” diye devam etti. İşte bana garip gelen, konuşmanın bu bölümü idi. Rıdvan’ın, özellikle futbolunu severim. Haklı olarak ün yapmıştır. Ama Fenerbahçe’de oynayıp da sonra kendi takımında teknik direktörlük yapan Rıdvan’ın, Saracoğlu ile ilgili bu kadar sınırlı bilgisi olmasını daha doğrusu bilgisinin olmamasını garipsedim doğrusu. Keşke biraz okusaydı Rıdvan.

Geçtiğimiz günlerde ünlü bir teknik direktör ile bir konuyu konuşurken “Sen benim yazdığım kitabı okumadın mı?” diye sordum. Cevap cuk oturdu. “Sen de teknik direktörlük yaptın. Bizim bir şey okumadığımızı bilmiyor musun?” dedi. Haklı değil mi?