05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tükenen oyuncaklar ve kemirilen ipler

Gözen Esmer

Gözen Esmer

Site Yazarı

A+ A-

Yaratıcılık denilen eylemin tanrısal olmadığını anladığımızda başladı aslında her şey. Büyüyü bozmak mantıklıydı belki ama kesinlikle insanlığa yararlı değildi. Edebiyatı, yazıyı koruyan sözden miras kalan o büyülü ateşten bir ceketti.

“Şair ceketli” klişesi böyle doğdu ve edebiyat böyle tükendi belki de. İlhamdan kopan edebiyat, ilhamın en büyük kaynağı olan devrime sarıldı bir dönem. Gerçekten de bugün bile edebiyatla uğraşmanın saygınlık uyandırması ilhamın yıkılışıyla başlar.

Edebiyat nedir ya da edebiyat ne işe yarar soruları da bu hicretle bilince çıkar. Ta ki sanatın aslında bir oyun olduğu, mesajın kendi içinde kapalı bir devrede dönüp durduğu fikri kabul görene dek. Artık geçer akçe tüketimdi. Bir tüketim nesnesi hatta eşsizliğin ortadan kalkmasıyla sadece bir tüketim nesnesi, büyük bir çocuğun bir gün sıkılıp atacağı oyuncak. Bir farenin kemire kemire yok edeceği bir halat.

Gerçi biraz öyle de oldu. Yeni donuklaştı, imge canını fotoğrafa, sinemaya teslim etti. Roman fikirden firar etti. Sinemaya yetişeceğim diye canhıraş konuyu sekanstan ibaret sanmaya başladı. Küreselleşen fare, halatın yerli kısmından kemirmeye başladı önce. Sonra can bedenden çıksa ne olur dedi onların tanrıları.

Sonra edebiyat insan dışı sanal bir oyuna dönüştü. Tükenen oyuncaklar, yoksul çocuklara verilmek üzere kenar mahallelere gönderildi bile.

Da-da-dan-din-ista

İnsan yok. Edebiyatların hiçbirinde insan yok. Ama sahte duyarlılıklar ve bolca konuşmalar var. Okumaktan ve yazmaktan çok konuşmak, aramaktan çok, uydurmak geçer akçe oldu. Aforizmalar zihinlere yapılan küresel bombardımanlarda öldürücü şarapnellerden başka bir şey değildi.

İnsan tarihin öznesidir fikrine düşmanlık edebiyatı yok oluşa sürükledi. Ölmemek için icat edilmiş bir sanat insanı yaşarken öldürdü.

Her ne kadar imge sinemaya teslim olup kendini kurtarmış gibi görünse de, post truth-19 virüsü orayı da sarmaya başladı. Değer kavramı bir fona dönüştü. İdeoloji işin rengi oldu sadece ve insanı birazcık olsa da harekete geçiren bir unsur. Piyon kadar değeri kalmadı.

Gerçeğin inkârın en acı sonuçlarından birisidir edebiyatın sürüklendiği yok oluş. Bu süreç ideolojilere düşmanlıkla başladı. Sonra sen ne kadar doğru olursan ol, algı daha önemli denilerek, olgular yerine algılar seçildi. Bakıldı ki gerçeklerle uğraşmaktansa algıyla insanları büyülemek daha kolay, öyleyse hepten savaş açıldı. Oysa gerçek ve o gerçeğin içindeki türlü türlü çelişkiler edebiyatın şah damarıydı. Edebiyat ve yazı bu sayede görüntüyle rekabet edebiliyordu.

Gerçeğin yerini kurgu aldı. Kurgular güya mutluluk getirecekti. Kurgular güya insanı başka bir gerçekliğe sürükleyecekti. Birkaç eser dışında pek de öyle olmadı. Fakat bir zehirlenme yarattığı doğrudur.

Post modernizm şüphesiz edebiyata yeni bir biçim kattı. Fakat bu biçim gerçekle ve dolayısıyla toplumla bağını kopararak bilinci zehirledi. Öyle ki edebiyatın bir dil işi olmadığı bile öne sürüldü, hatta kısmen kabul gördü. Bu fikre göre bir yazar, kullandığı dili iyi bilmek zorunda değildi.

Evet değildi, çünkü edebiyat eseri eşsiz, el emeği göz nuru bir eser değil artık fabrikalarda üretilen tüketim nesneleriydi.

Ancak edebiyata bir eşsizlik atfediyorsak, yazara bir ustalık atfetmemiz gerekir. Dil ise işlenmeyi bekleyen cevherdir.

Dili bozmak, yolundan saptırmak veya kurallar içerisinde kalıp çeşitli numaralar yapmak ise imkânları zorlamaktır fakat bu söz konusu zorlama için önce imkânların ne olup olmadığı bilinmek zorundadır.

Elbette dilbilgisi sonsuz bir bilgidir. Sonsuzluktan kastımız dilin yaşayan bir varlık olduğudur.

Oyun bitti. Oyuncaklar tükendi. Farelerin kemirdiği halatlara tutunanlar denizin dibini boyladı.

Tıpkı yeni gibi edebiyat da yaşamın başka bir formuna geçti. Gılgamış’ın yolları şimdiki dünyalılara kaldı.

Edebiyat