TURANKIZI
Epeydir bu köşede romanlar tanıttım. Bu gün bir tiyatro yapıtından, bir çeviriden söz edeceğim.
Emin olun ki bu kitabı da bir roman gibi, bir öykü ya da masal gibi okuyacaksınız.
Friedrich Schiller’in önemli tiyatro yapıtı Turankızı (Turandot)’nın Kaynak Yayınlarından çıkan çevirisini bir solukta okudum.
Schiller bilinen bir yazar bizde, ben ondan önce çevirmenlerinden söz etmek isterim size.
Sevgili Selçuk ve Senar Ülger çiftinin epey bir zamandan beri bu çeviriye nasıl emek verdiklerini, yapıtın her bir sözcüğüyle nasıl boğuştuklarını Almanya’da evlerine konuk olmuş yakın dostları olarak iyi biliyorum. Çeviriyi okuyunca emeklerinin boşa gitmediğini, başarıyla amaçlarına ulaşmış olduklarını görmek beni çok sevindirdi. Selçuk kardeşim zaman zaman boğuştuğu sözcüklerden bana da söz eder, “Hocam sizin Saklı Sözlük’ten çok yararlanıyorum!” diye bitirirdi sözlerini.
Hayır, bana göre tersi olmuş, benim Saklı Sözlük değerli çevirmenlerimizden yararlanmış, sözcükler çevirmen dostlarımın peşinden gitmişler. O sözcükleri böylesine doğal, kendiliğinden metne girmiş gibi kullanmak kolay değil. Çevirmen dostlarım bunu başarmışlar. “El diyarlı”, “kılağılı”, “kovgun”, “yavuzbaş”, “yerincekli”, “yenileyin” gibi sözcükler oyunun masalsı havasına, geçmişin büyülü dünyasına öylesine uygun düşmüş ki, bir çeviri değil de özgün bir yapıt gibi okudum kitabı.
Bu çeviriyle ilgili ilk yazıyı benim yazacağımı sanıyordum, benden önce değerli bilim kadını Nedret Öztokat Kılıçeri kitabın çok erken kokusunu almış… Avrupa tiyatrosunun fars geleneğiyle Doğu masallarının büyüsünü ustaca birleştiren Turankızı ile ilgili Cumhuriyet Kitap ekinde (24.09.2020) şunları yazıyor:
“Zeki, kendine güvenen ve alışılmış değerlere başkaldıran güzel Turankızı’nın dediğim dedik, inatçı kişiliğinin çevresinde kurulan olay örgüsü tüm bu kişilerin kâh akıl veren manipülatif söylemleri kâh sağduyu talep eden sözleri olay örgüsü ilerledikçe dalgalana dalgalana Baktinyen polifoni’ye açılır. Kişiler duruma ve Turankızı’nın tutumuna göre sürekli yön ve söylem değiştirirken okuru da giderek hareketlenen bir eylem alanında peşlerinden sürüklerler.”
Masallarda kişiler iyi ya da kötü diye ayrılırlar, oysa bu oyundaki kişiler iyilikle kötülük arasında gidip gelirler.
Roman gibi, öykü ya da şiir gibi okunan yapıt bittiğinde ilk işim değerli dostum Rüştü Asyalı’yı aramak oldu. Rüştü Asyalı, uzun yıllar Devlet Tiyatrolarının repertuvarını oluşturan kurulda yer aldı, F. Schhiller’in hangi oyununu oynadıklarını biliyordu. Asyalı, Turankızı’nın opera olarak oynandığını söyledi. Operasında Ruhu Su da rol almış. Anladığım kadarıyla Turankızı bizde tiyatro olarak sahnelenmemiş. Ayrıca bu yapıtın başka bir çevirisiyle de karşılaşmadım ben. Demek ki değerli dostlarım Selçuk ve Senar Ülger doğru bir seçim yapmışlar, önemli bir eksiği gidermişler. Schiller’in, Haydutlar, William Tell gibi oyunlarına yabancı değiliz, bu oyun her nedense gözden kaçmış olmalı.
Bu güzel çeviriyi sahneleyecek bir tiyatro kuruluşu çıkar mı bilmiyorum, ama roman gibi okuyabileceğinizi rahatlıkla söyleyebilirim.
Selçuk Ülger’in gene Kaynak’tan çıkan Kavanozdaki Yürek adlı yapıtını bu köşede daha önce tanıtmıştım. Dikkatli okurlarım anımsayacaklardır.