Türk arkeoloji ve kültürel mirasımız ve devrimlerimiz
Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı kuruluyor. Ne zamandır bekliyordum. Kanun teklifi Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda kabul edildi, Genel Kurul’a gidiyor. Türk ve İslam arkeolojisi ile ilgili alanlarda bilimsel çalışmalar yapacak, bu alanlarda kütüphane ve müzeler açacak, kültürel miras konusunda iş birlikleri yapacak, yurt dışında arkeolojik kazı, araştırma ve incelemelerde bulunacak, destekleyecek…
Bu belki de yarım kalmış bir görev. Daha Cumhuriyet’in ilk yıllarında… yok yanlış oldu… Meclis’in İstanbul’dan Ankara’ya taşındığı ilk günlerden bu yana özellikle duyarlık gösterilen bir konu.
Atatürk’ün Meclis’i açış kapanış konuşmaları… kadınlara, öğretmenlere, yurt gezilerinde halka yaptığı seslenişlerinde mutlaka bir biçimde geçer.
Devrimin liderinin aklı ölüm döşeğinde bile bu konuda.
26 Eylül 1938’de hekimler kesin istirahat demişler. Doktorlar konuşmasına bile izin vermiyorlar. Yanına belli sürelerle girilebiliyor. Dolmabahçe’de denize bakan odalardan birinde yatakta.
Afet İnan içeri girince gazetelerden haberler veriyor, Mustafa Kemal okuduğu kitaplardan bilgiler aktarmasını istiyor. Bir de Türk Tarih Kurumu’nun devam eden arkeolojik kazı işlerinden, yeni buluntularından ayrıntılı haberler…(Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 30, s.280, 26 Eylül 1938)
Bu kazılara çok önem veriyor, büyük kaynaklar ayrılıyor.
Prof. Dr. Eugene Pittard ve eşi Helene 1938’de Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde konferanslar vermeye gelmişler. Onlarla da Çankaya’da otururken masanın üzerindeki sigara kutusunun üzerindeki bir haritadan başlarlar konuşmaya. Atatürk, bugünkü Türklerden Osmanlılar’a ordan Selçuklular’a Etiler’e asırlar boyunca geri gider Asya’ya kadar… İlk tartışma da zaten Avrupa’daki tahıl ve hayvanların köklerinden başlamıştır.
Pittard, bu görüşmeyi şu sözlerle aktarıyor:
“Büyük millet olmuş bu milletin tarihini arkeolojik vesikalar, tabletlere kazınmış kitabelerle canlanmış görmeyi tasavvur ediyor.” (ATABE, c.30, s.197)
TÜRK TARİHİ DEVRİMLE YENİDEN YAZILDI
Tarih ve coğrafya elbette önemliydi.
Başkentte yeni kurulan Üniversite’nin adını koyarken bile özen gösteriliyordu.
Türk tarihi bir devrimle yeniden yazılıyordu.
Üstelik bu dünyada kendi alanında bir ilk devrimdi.
Türk ve İslam kültürünün öncü ve kurucu özellikleri üzerine kendine özgü yepyeni bir inşa faaliyeti yükseliyordu.
Kuşkusuz geri dönüp tarihsel gerçeklik irdelenmeli. Gün ışığına çıkarılmalıydı.
Devrimin başarısı onun yaşamasına bağlıydı.
Sağlam ellere ve özgür ve başıdik yurttaşlara teslim edilmeliydi.
O yurttaşlar bu kültürle donatılmalıydı.
İbn Haldun’un dediği gibi “Tarih bilimlerin anası”dır.
Birinci Tarih Kongresi toplanırken Türk tarihinin ana hatları, kaynakları araştırılması ve arkeoloji yoluyla yeni bilgilere ulaşmak hedefleniyordu. Arkeoloji, antropoloji, etnoloji bütün bu alanlarda araştırmaları Batılılar yönetiyordu. Bizim zenginliklerimizi de bize aktaran, yorumlayan, tanıtan onlardı. Batı merkezli bakış açısı egemendi. Biz de kendimize böyle bakıyorduk. Daha doğrusu Tanzimatçı böyle bir damar dayatılmaya çalışılmıştı. Türk milletinin bünyesi kabul edemezdi.
İşte bu alana müdahalemiz böyle başladı. Tarih, gerçeklere ve bilime dayanarak yeniden yazılacaktı. Araştıracak, bulacak, keşfedecek, inceleyecek, yorumlayacak yeni uzmanlarımız yetişmeliydi. (ATABE, c.28, s.154)
BİZ DİYE BAŞLAYAN TÜMCELER NASIL BİTECEK
Bağımsızlığın tacı evet doğru, ekonomi.
Ama taşıyacak baş daha da önemli.
Ekonomiyi bile o yönlendiriyor.
Biz yaparız.
Çünkü biz…!
Diye başlayan tümceler nasıl bitecek? Buna biz karar vereceğiz,
Bugün de bu tartışma sürüyor.
Çünkü bizim Ordumuz… Çünkü bizim Atatürk’ümüz… Çünkü bizim milletimiz…
Çünkü bizim dinimiz… Çünkü bizim tarihimiz… Çünkü bizim komşularımız, dostlarımız, düşmanlarımız…
Yapamaz … edemez mi…
Yoksa yaptık, daha iyisini yine yaparız mı…
CIA raporlarına yazıyorlar ya… bu Türkleri tarihlerinden koparmak gerekir.
İşte tam tersine yarım kalmışları tamamlamak üzere bu çalışmalar bizi bu açıdan çok heyecanlandırıyor.
Yarım kalmış gerçekler o kadar çok ki…
Bizden tarihimiz saklandı.
Bizden devrimlerimiz saklandı.
Bizden Hz. Muhammed, Atatürk bile saklandı.
Ya da Datça’da şerefine buzlu rakı kadehi tokuşturmaya ve yanında Yunan mezesi atıştırmaya ve de arkasından karton bardaklı filan marka kahve suyu içmeye indirgendi.
Bilimi, sanatı, siyasetimizi, ekonomimizi ve tayin edici olan kültürümüzü özgürleştireceğiz!
Önümüzde önemli fırsatlar var.
Milletimiz hazır.
TÜRK ARKEOLOJİ VE KÜLTÜREL MİRAS VAKFI’NIN AMACI
Vakıf, amaçları kapsamında öncelikle Türk ve İslam arkeolojisi ile kültürel mirası olmak üzere antropoloji, sanat tarihi, tarih, epigrafi, nümismatik gibi tüm ilgili alanlarda Türkiye, Avrupa, Orta Doğu, Balkanlar, Akdeniz, Ege, Karadeniz, Kafkasya, Orta Asya, Güney Asya ve dünyanın diğer bölgelerinde tarihi çağlar boyunca var olan kültürlerin ve sanatların, Türk bilim insanları ve öğrenciler tarafından her yönüyle çalışılmasını teşvik edecek ve bu alanlarda yapılan bilimsel araştırma ve çalışmaları destekleyecek.
Vakıf, faaliyetlerini tek başına gerçekleştirebileceği gibi kültürel mirasın korunması, yönetimi ve geliştirilmesi için kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişiler ile işbirliği yapabilecek.
Vakıf, kamu kurum ve kuruluşlarına, özel kuruluşlara, uluslararası kuruluşlara proje teklifleri sunabilecek, ulusal ve uluslararası yarışmalara katılabilecek, ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenleyebilecek.
Vakfın faaliyetlerinden Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Yönetim Kurulu tarafından belirlenenler, vakıf bünyesinde oluşturulan ve merkezi Gaziantep'te bulunan Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü tarafından yürütülecek.
GÖNLÜNÜZ SİZE DOĞRU OYU SÖYLER
Artık tartışma programlarını seyretmiyorum.
Hani kim ne diyor ne savunuyor, belli bir konu tartışılıyorsa tavırları nedir diye siyasi bakımdan iş ve görev icabı dinlerdim.
Ama yazık bana.
Yeter artık.
Gösteri seyretmek istesem gider tiyatroda hiç olmazsa sanatsal içeriğini yudum yudum tadarak oyun izlerim.
Bu ne…
Biz para vermiyoruz ama onlar alıyormuş.
Tesadüf televizyon açıktı. Üç beş dakika mutfakta bulaşıkları toplarken izledim.
Artık daha önce hangi konuda kapışmışlarsa… kaçırdığıma yanacağım bir konu değildir mutlaka.
Bir anketçi diğer anketçiye kızmış söyleniyor. Diyor ki “sen değil misin… yüzde 22 yanılan… sen değil misin sana iş vermedi diye rakamlarla ceza veren…”
Abovv…
Ama tanıyorum bu tartışmaları.
Bir Parti başkanından dinlemiştim. Anketlerde yüzde sekiz çıkıyordu. Miktarını yazmayayım kim olduğu belli olmasın, söz verdiği parayı denkleştiremeyince “iş verdiği” anketçisine, o da sonraki ankette birden yüzde üçe düşürüvermiş.
Seçimlerden sonra anketçiler bu kez dostça aralarında tahminleri konusunda atışıyorlardı.
Hepsi biliyor birbirinin ne yaptığını.
Biri ötekine gülerek bıyık altından diyordu ki… “hımmm ne oldu da birden öyle iki haftada öyle düşüverdi… kih kih…”
O zamandır bu zamandır kendi kafamı kesseniz tahminlerimde artık iyice tuttuğum nabza bakarım.
Anketlere de göz ucuyla…
Kızlarımıza söyleyeyim, dedim. Gelinleri de elbette ayırmayız… Sözüm bu seçimlerde herkese gelsin.
Siz de siz olun gönlünüzdekine verin gitsin.
Siz rahat, memleket rahat.