Türk basınından izlenimler: Çetin Altan
Çetin Altan (1927-2015), gazeteciliği açısından ele aldığımızda evrelere göre yükselişine tanıklık ettiğimiz önemli bir köşe yazarıdır. Romanları ile ünlenen Altan, yazdığı tiyatro oyunlarında da ‘Eski İstanbul’u başarılı bir şekilde işlemiştir. Köşe yazılarıyla yakaladığı dünya çapındaki başarı, edebiyatçı kimliğinin önüne geçmiştir. Sol fikirlerini kaleme aldığı yazılarla o kadar ünlü biri oldu ki, o dönem çalıştığı ‘Milliyet’ gazetesinden ayrılmak zorunda kaldı. Aynı dönemde ‘Akşam’ gazetesine geçişi de büyük bir ses getirdi. Çetin Altan’ın ‘Akşam’ gazetesinde yazmaya başlaması ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin ikinci karısı Prenses Süreyya’nın yaşamını tefrika etmesi, gazeteye büyük bir tiraj kazandırarak, ‘Hürriyet’ gazetesinin ardından en çok satan ikinci gazete konumuna taşıdı.
Çetin Altan ile dostluğumuz yıllar öncesine dayanıyor. Odalarımız ‘Akşam’ gazetesinin ikinci katında yan yana bulunuyordu. Rusya ziyaretlerimden dolayı her zaman merak edip sorardı. ‘Ay’a Ruslar mı yoksa Amerikalılar mı erken gidecek?’ diye. Moskova’da bulunduğum bir başka ziyaretimde, Nazım Hikmet’in Moskova’daki sekreteri ve sağkolu Türkolog Rady Fish aracılığı ile uzay çalışmaları yürüten ekipte yer alan bir bilim insanı ile tanıştım. Yayınlamama sözü vererek bu soruyu cevaplamasını istedim. Rusya’nın ‘Ay’a gitmek konusunda bir çalışmasının olmadığını, çalışmalarının uzaya çıkmak yönünde olduğunu açıkladı. Altan’ın sorusuna artık bir yanıtım vardı. Rusya bir süre sonra Yuri Gagarin’in uzaya göndererek dünya çapında büyük bir ses getirdi.
Kültür sanat alanında uluslararası düzeyde ilişkilerim nedeniyle, dünyaca ünlü pek çok kültür sanat insanı, İstanbul’a geldikleri zaman evimi ziyaret eder ve birlikte yemek yerdik. Ünlü Rus edebiyatçı Konstantin Simonov ve eşi Valentina Serova, Cengiz Aytmatov ve oğlu Askar Aytmatov’un yer aldığı yemeğe zaten sık sık bir araya geldiğimiz; Fazıl Hüsnü Dağlarca, Aziz Nesin, İlhan Selçuk, Oğuz Akkan ve Çetin Altan da katılmıştı. Çetin Altan eşi ile birlikte katıldığı bu yemeklerden bir büyük viski bitirmeden gitmezdi. Hatta ‘Viski’ adlı romanı da vardır. Fazıl Hüsnü Dağlarca’da her ziyaretinde bir büyük Rus votkası bitirmeden gitmezdi.
Çetin Altan, 27 Mayıs Devrimi’nden sonra hazırlanan 1961 Anayasası’na göre Türkiye İşçi Partisi’nden İstanbul milletvekili olarak 1965-1969 arasında meclise giren 15 milletvekilinden birisi oldu. Mecliste çok önemli konuşmalar yapıyordu. 1968 yılında meclisteki bir konuşması sırasında başlayan tartışma, o dönemin Adalet Partisi milletvekili Cavit Şadi Pehlivanoğlu tarafından kendisine arkadan yapılan saldırıyla sonuçlanmıştı. Birkaç gün sonra CHP Sinop Milletvekilli Teyfik Fikret Övet, Cavit Şadi Pehlivanoğlu kürsüde konuşma yaparken, elindeki James Bond model çantası ile kürsüye yanaşmış ve çantayı Pehlivanoğlu’nun kafasına geçirmişti. Bu olay büyük yankı buldu. Övet çalışkan ve yürekli bir siyaset adamıydı. Milletvekilliği sona erince ‘Akşam’daki yazıları nedeniyle, gazetenin Yazı İşleri Müdürü Doğan Koloğlu ile birlikte cezaevine konuldu. Göz rahatsızlığı nedeniyle iki yıl sonra tahliye edildi. Bir süre sonra ‘Milliyet’ gazetesinde köşe yazarlığına geri döndü. Ama söz verdiği için siyasi olmayan yazılar yazmaya başladı. Çetin Altan’nın siyasi yazılar yazmayı bıraktığı son dönemleri sönük geçti.
Edebiyatçı kimliği ile; roman, oyun, mizah yazısı, anı, fıkra, inceleme ve gezi yazısı türlerinde yapıtlar kazandıran Çetin Altan’ın, İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği yaptığım yıllarda ‘Dilekçe ve Tahtırevalli’ adlı oyununu sahneye taşımıştık. 1980 öncesi sağ-sol çatışmalarının zirve yaptığı dönemde Kadıköy Halk Eğitimi Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz ‘Gala’ gösterimine, ‘ölüm tehdidi’ aldığını bu nedenle katılamayacağını bildiren bir telgraf gönderdi Paris’ten.
Yazıları, romanları ve suskunluğa girdiği son dönemine kadar, mücadelesiyle Çetin Altan’ı her zaman anımsayacağız.