Türk basınından izlenimler: Malik Yolaç
‘XII. Dönem İstanbul Milletvekilliği’ ve ‘ Devlet Bakanlığı’ görevlerinde de bulunan ‘Akşam’ gazetesinin sahibi Malik Yolaç, 27 Mayıs 1960 tarihinden önce başarılı ve tanınmış bir iş adamıydı. 27 Mayıs 1960 tarihinde yönetime el konulmasıyla birlikte varlıklarını kaybetti. Farklı alanlarda da ticaret yapmış olsa da, ‘armatör’ kimliği daha fazla öne çıkmıştır.
Nâzım Hikmet’in Kadıköy limanından alınarak, Karadeniz açıklarında durdurdukları, Romanya bandıralı bir gemi ile yurt dışına çıkarılışında, Malik Yolaç’ın ‘Kristof’ marka motoru kullanıldı. Yıllar sonra bu olayı basınla paylaşan Yolaç’ın; iyi giyimli bir çiftin motoru satın almak, öncesinde de bir deneme sürüşü yapmak istediğini ve bu deneme süreci içerisinde Nâzım Hikmet’in yurt dışına çıkarıldığını sonradan öğrendiğini, ertesi gün satın almaktan vazgeçtiklerini söyleyerek motoru geri getiren çiftin, Nâzım Hikmet’in kız kardeşi Fatma Melda Kalyoncu ve eşi Refik Erduran olduğunu bilmediğini açıkladı. Refik Erduran’ın bu cesaretli girişimini, Nâzım Hikmet’in kız kardeşiyle evli olmasından kaynakladığını düşünüyorum.
Dünyaca ünlü şairimizin, hapishanede kaldığı süre içerisinde sağlık sorunları ciddi boyutlara ulaşmıştı. Hapisten çıktıktan kısa bir süre sonra, Kadıköy Askerlik Şubesi tarafından çağırıldı. Nâzım Hikmet’in askere alınacağı bildirildi. 1919 yılında Heybeliada Deniz Lisesi’ni bitirerek ‘Deniz Subayı’ olarak göreve başlamış ve yakalandığı rahatsızlığının ardından Deniz Hastanesi tarafından askerlikten çürüğe çıkarılan bir insanın, kırk yaşında ve rapor verilebilecek düzeyde kalp rahatsızlığı ile boğuştuğu halde askere almak anlamsızdı. Heybeliada Deniz Lisesi’nde eğitim aldığı için askerlik yapmış sayılmaz mıydı! Askerlik görevi esnasında öldürülebileceği iddiaları yüzünden, dostları tarafından yurt dışına gitmesi konusunda ikna edildi. Gazeteci dostları; Vâlâ Nureddin, Zekeriya ve Sabiha Sertel ve avukatları Mehmet Ali Cimcoz ve Mehmet Ali Sebük bir an önce yurt dışına gitmesini öneriyorlardı. Harp Okulu öğrencilerinin dolaplarında bulunan şiirleri yüzünden Nâzım Hikmet suçlanıyordu.
Malik Yolaç, ‘Akşam’ gazetesi ile Türk basınını önemli yeniliklerle buluşturmuştur. ‘Milliyet’ gazetesinden ayrılan ve gündemde olan Çetin Altan’ı yazar kadrosuna dahil ettiği sıralarda ben de sanat yazarı olarak yazar kadrosuna davet edildim. Doğan Özgüden’in genel yayın müdürlüğünü üstlendiği gazetede, yazı işleri müdürlüğünü Doğan Koloğlu yürütüyordu.
Son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin ikinci eşi olan ve erkek çocuk doğuramadığı için hükümet kararıyla zorla boşatılan Prenses Süreyya, Avrupa’da yayınlanmak üzere anılarını kaleme aldı. Malik Yolaç bu anıları gazetede yayımlamak üzere satın aldı. Prenses Süreyya’nın anıları olağanüstü büyük ilgi gördü. Gazete muazzam bir tiraj yakaladı ve ‘Hürriyet’in ardından en yüksek satışa sahip ikinci gazete oldu.
Malik Yolaç, Türk basınında büyük bir ilke imza attı. O zamana kadar gazeteler İstanbul’da basılır ve dağıtım, kamyonlar aracılığıyla tüm Türkiye’ye ulaştırılırdı. Hangi yayın organı okuyucuya önce ulaşırsa, o gazete günün en çok satılan gazetesi konumuna ulaşıyordu. Özellikle kış şartlarında çok zorlu olan bu dağıtım işi, ekipler için büyük bir sorun yaşatıyordu.
Malik Yolaç, Türkiye’nin dağıtım için merkez oluşturacak noktalarında matbaa açarak ya da o bölgedeki matbaalarla anlaşarak, gazetenin dağıtım ağını yerelde çözüme ulaştırmış ve iç bölgelerde iki gün sonra okuyucuya ulaşan gazetenin, yayımlandığı gün tüm Türkiye’ye ulaşmasını sağlamıştır. Bu Türk basını için devrim niteliğinde bir gelişme oldu. Bütün yayın organları bu yolu izlemeye başladı.
‘Akşam’ gazetesi satış rakamlarında dolu dizgin gidiyor ve okur kitlesiyle buluşuyordu. Haberde de cesur bir gazetecilik örneği sergiliyordu. Ama Malik Yolaç’ın bu yükselişi Türkiye işçi sınıfının en büyük eyleminin gerçekleştiği 15-16 Haziran 1970 tarihinde çok pahalıya mal olacaktı. Gazete, 12 Mart 1971 tarihinde gerçekleşen darbe sırasında yayın anlayışı nedeniyle büyük baskıya uğradı. İş adamı olarak büyük sıkıntılar yaşayan Yolaç, bu baskıyı kaldırmakta güçlük çekti. Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekilli olan Çetin Altan susturulmak isteniyordu. Çetin Altan ve Doğan Koloğlu’nunda aralarında bulunduğu bazı gazeteciler tutuklanarak hapise konuldu. Genel yayın müdürü Doğan Özgüden yurt dışına çıkarak tutuklanmaktan son anda kurtuldu. Ben de işine son verilen gazeteciler arasında yer aldım. Malik Yolaç, yüksek tirajlı gazetesini elden çıkarmak zorunda kaldı. Önceden planlandığı belli olan bir girişimle, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu gazetenin yeni sahibi oldu. Gazete bir daha eski başarılı günlerini yakalayamayarak ilan gazetesi konumuna düştü.
Yolaç, gerçekten eğitimli, kültürlü, büyük başarılar yakalamış, milletvekili ve bakanlık yapmış değerli bir insan. Kendisine sağlıklı bir yaşam diliyorum.