Türk filmlerine yer yok -(TAMAMI)
İçeride istenilen ve arzu edilen gişeyi yapamayıp düş kırıklığına uğrayan Türk filmleri uluslararası film festivallerinde hatırı sayılır başarılara imza atmaya devam ediyor. Neredeyse bir festivale ya da yarışmaya katılıp da eli boş dönen bir filmimiz yok. Ama buna karşılık bu bol ödüllü filmlerin Türkiye’deki gişesi pek içaçıcı değil, hatta onun da ötesinde çok kötü. Türk filmlerine gitmeme alışkanlığı giderek gelenekselleşiyor ve her yeni film ne yazık ki gişede bulamadığı umudu dış festivallerde, ödüllerde arayarak kendini bir çeşit avutuyor.
Elbette ki bu durum yeni değil. Uzantıları seksenli yılların sonlarına dek gidiyor. Yabancı Sermaye Yasası’nda yapılan radikal değişiklikler sinemayı da vurmuş, Majörler’in gösterim ve dağıtım ağını ellerine geçirmeleriyle bu istenmeyen durum oluşmuştu. Seksenli yılların sonlarından günümüze dek değişen bir şey yok. Dev Amerikan şirketlerin tekeli tüm sinemaları egemenliği altına almış bir durumda. Kültür Bakanlığı’nın kimi filmlere yaptığı yardımlarla bu tekeli kırmak ya da Türk filmlerine hak ettikleri yeri sağlamak ise dün olduğu gibi bugün de neredeyse olanaksız gibi bir şey.
Son yıllarda çevrilen ve dışarıda bir hayli önemli ödüller kazanan Türk filmlerinin içerideki başarısızlığı- gişe açısından- bu filmlerin niteliğinden daha çok, sinema salonu bulmakta çektiği güçlükten kaynaklanıyor. Örneğin bugün Oscar’a gönderdiğimiz film, ancak çok az kopya ile yine aynı şekilde çok az bir salonda gösterime girebilmiş, hedeflediği seyircinin neredeyse onda birini elde edememişti. Yine Reis Çelik’in Lal Gecesi onca ödül kazanmasına rağmen ancak yaz aylarının ortasında gösterim hakkını elde edebilmiş, bu nedenle de hak etmediği sayıda çok az bir seyircinin ilgisini çekebilmişti. Bu ve buna benzer örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Sonuçta Türk filmlerinin büyük bir kısmı, gerek zamanlama ve gerekse sinema salonu açısından bir çıkmazın içine girmiş ve hiç önlem alma gereksinimi duyulmadan bir bakıma kendi yazgılarına terkedilmiştir.
Belediyelerin rolü
Türk filmlerinin dışarıda kazandıkları ödülleri yadsımak -ya da küçümsemek- mümkün değil. Ama ödüller bir filme yatırılan parayı pek geri getirmiyor. Yalnızca yönetmeni onure ediyor. Onure edilen yönetmenin bir ikinci film yapmasını pek mümkün kılmıyor. Bugün ödüllü filmlerin bir çoğunun, filme yatırılan paranın yarısını bile kazandıklarını söylemek çok zor. Bu durum giderek de daha ağırlaşıyor ve birçok yönetmenin borç ödemekten film yapmaya ne zamanları ne de hevesleri kalıyor.
Elbette ki bu durumu aşmak o denli olanaksız değil. Örneği Fransa ne yapmışsa onu yapmak gerek. Yani Majörlere karşı bir üçüncü ayak (dağıtım ve gösterim alanı) kurmak, yerli sinemanın örneklerini bu sinemalarda gösterime sokarak hak ettikleri yere taşımak gerek. Kültür Bakanlığı’nın film yapımlarına sağladığı çok küçük bütçelerle bu seyircisizlik ve de buna bağlı olarak sinemasızlık sorunun aşmak çok zor. Örneğin bir zamanlar yaşamımızda yeri olan belediye sinemalarına ağırlık verilemez mi? Biliyorum birçoğunuz, günümüzdeki belediyelerin salon açacağı yerde salon kapamakla ilgilendiğini söyleyecek. Doğrudur ama, bunu tersine çevirecek belediyelerimiz de sayısı az değil. Kimi belediyeler biraz da kültüre, sanata kısaca insana yardım yapmayı deneseler ne güzel olur. En azından şehre bir yerli film gelir.