22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk lirasında parasal genişleme, peki dövizde ne olacak?

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Düzenli okurlarımızın da hatırlayacakları üzere, bu köşede 19 Mart ve 26 Mart 2020 tarihlerinde yayınlanan yazılarımızda özetle şöyle demiştik;

“…kısa vadede yapılabilecek en etkili şey Hazine Özel Tertip tahvillerinin, bankacılık sektörüne verilerek, TC Merkez Bankası vasıtasıyla, piyasaya, firmalara, hane halkına fon ve likidite sağlanmasıdır. Akut haldeki krizi en azından kronik hale getirebilmek, yani ilk etapta kanamayı durdurabilmek adına kısa vadede başkaca etkili bir çare orta yerde görünmüyor…” Nitekim bizim yazımızı takiben, çok sayıda ekonomist ve yazar da benzer önerileri dile getirdiler. Bu konuda genel bir görüş birliği oluştu kamuoyunda.

Tabi ki, parasal genişlemenin ayrıntılı-derli-toplu bir planlamayla, enine-boyuna düşünülerek yapılmasının önemini de vurgulamıştık.

Çünkü hesapsız-kitapsız, bölük-pörçük yapılan parasal genişlemenin, gelecekte çok daha ağır sorunlara, hiper enflasyona, dolarizasyona, rekor bütçe açıklarına sebebiyet verme olasılığı var. Şu an için ekonomide, hem arz-hem talep yönlü bir şok yaşandığı ve ekonomi ani duruş yaşadığı için, parasal genişlemenin, enflasyona etkisi çok yüksek olmayacaktır. Ama bu salgın kontrol altına alındıktan sonra, büyük bütçe açıklarına, enflasyonist bir talep patlamasına ve paranın dolarizasyona yönelerek kurların yükselmesine sebep olabilecek bir riski olduğu da unutulmamalıdır. Yani plansız-hesapsız, bölük-pörçük bir parasal genişlemenin yaratacağı riskleri de göz önünde bulundurmak zorundayız.

***

Türkiye ne yazık ki iki paralı, esasında üç paralı bir ekonomidir. Yani milli paramız Türk lirası dışında, dolar ve avro ikilisinden oluşan, ağırlığı dolar bazında olduğu için “dolarizasyon” olarak adlandırılan fiili bir ikili para sistemine sahiptir.

27 Mart 2020 tarihi itibarıyla yurt içi yerleşiklerin bankalardaki toplam yabancı para cinsinden mevduatlarının toplamı 197.4 milyar dolardır. Bunun 120.5 milyar doları gerçek kişilere yani şahıslara ait bireysel döviz mevduatıdır. Kalan kısım ise Tüzel kişilere, şirketlere ve kurumlara aittir. Öte yandan, 20 Ocak 2020 sonu itibariyle kısa vadeli dış borç stoku 123.6 milyar dolardır. Türkiye’nin toplam dış borç stoğu ise 31 Aralık 2019 tarih itibarıyla brüt 436.9 milyar, net 244.6 milyar dolardır. Toplam dış borç stoğunun milli gelire oranı ise, yüzde 58 olarak gerçekleşmiştir. Orijinal vadesine bakılmadan, vadesine bir yıl ve daha az kalmış dış borç miktarı ise 172.3 milyar dolardır. Bu meblağın yüzde 76.5’ reel sektöre aittir.

***

Şimdi, ABD parasal genişlemeye gittiğinde, kendi parası olan doları sadece kağıt ve mürekkep baskı maliyetine basabilecektir.

Aynı şekilde AB de avro bazında parasal genişlemeyi hayata geçirebilecektir.

Sorun bizim gibi kısa vadede bir yıl içinde vadesi gelecek olan 172.3 milyar dolarlık dış borcu, ödemek, yenilemek ve/veya ötelemek durumunda olan ekonomilerin ne yapabileceğidir.

Dolar veya avro basarak parasal genişleme yapılamayacağına göre geriye hangi seçenekler kalacaktır?

***

Türkiye, ihracatının yüzde 50’sini AB ülkelerine, yüzde 25’ini ise petrol ihraç eden ülkelere yapmaktadır. Kovid-19 salgınının yol açacağı ön görülen ekonomik resesyon nedeniyle, ihracatında büyük düşüşler yaşaması ihtimali oldukça yüksektir. İhracattan sonra en önemli döviz girdisi kalemi turizmde ise 2020 yılının kayıp bir yıl olacağı anlaşılıyor. Eğer salgın birkaç ay içinde kontrol altına alınamaz ise ve/veya etkili bir ilaç/aşı vb. geliştirilemezse turizmin yılın ikinci yarısında da toparlanması kolay görülmemektedir. Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Rusya arasındaki petrol savaşından, ödeyeceği petrol faturasındaki azalma nedeniyle ise bir avantajı olacaktır.

Tabii, ekonomideki daralmanın yaratacağı ağır borç yükü, iflaslar ve ağır işsizlik de beklenen riskler arasındadır maalesef.

***

Bu genel çerçeveden bakıldığında, Türkiye’nin önünde dış borçlanmasını çevirmek, enerji-ilaç ve diğer üretim için gerekli ithalatını yapabilmek bakımından ortaya konulacak seçenekler sınırlıdır. Ancak, bunlar bu köşe yazısına sığdıramayacağımız kadar geniş ve ayrıntılı yeni bir yazı konusudur. Gelecekte, bunları tartışacağız. Öte yandan bu olağan dışı zamanlarda, ne karamsar olmak, ne de hamaset yapmak doğru değildir. Olaya bir takım ideolojik yaklaşımlarla kısa vadeli çözüm bulmaya çalışmak da anlamlı değildir. Gerçekçi ve akılcı olmak, en sağlıklı yöntem olarak görülmelidir. Bu nedenle, 10 gün önce yazdığımız Ekonomi Danışma Kurulu önerimiz -ehliyet ve liyakat sahibi isimlerden oluşturulması kaydıyla- yararlı olabilir.

Döviz ile ilgili sorunlar, çözüm önerileri ve bunların yarar-risk ve maliyetleri önümüzdeki en yakıcı ve öncelikli konuların başında gelecektir.