Türk milliyetçiliği 2 -(TAMAMI)
Cumhuriyeti kuran, saygın bir devlet yaratan Büyük Önder şöyle diyordu:
“Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir... Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’ tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır... Biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere saygı duyarız...
Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, ilk önce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti; hissî, fikrî ve fiilî olarak bütün davranış ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır”
Neden suç oldu?
Cumhuriyet’in kuruluşundan 89 yıl sonra T.C. Başbakanı ise onun tam tersini söylemekte.
“-Kimse bana Türk milliyetçiliği, Kürt milliyetçiğiyle gelmesin. Biz milliyetçiliği ayaklarının altında ezmiş bir iktidarız.”
Bazı soruları kendimize de, Başbakan’a soralım: “- O halde biz Türk Milliyetçiliği ayaklar altın alarak hangi devleti kuracağız? Hangi Milliyetçiliği savunacağız? Milliyetçiliği sadece kafatası milliyetçiliği görenler ve algılayanlar, devletin altından Türk Milleti sözünü çıkardıklarında soralım bakalım adı ordumuz- kimin savunmasını yapacak, 1919’dan önce olduğu gibi işgalcilerin, ya da emperyalist süper güçlerin mi?
Sayın Genelkurmay Başkanı; ya siz bağlı bulunduğunuz Başbakan’ın bu sözlerinden hiç mi alınmadınız, hiç mi üzülmediniz?
Bir Amerikan vatandaşına, “Milliyetiniz nedir?” diye sorun bakalım? Sağ elini kalbinin üzerine koyacak ve onurla hangi kökten gelirse gelsin: “Ben Amerikalıyım!” Fransızlar milliyetlerine o denli bağlıdır ki zorunlu olmadıkça Fransız dilinden başka dil konuşmazlar. İspanyollar öyle, Ruslar öyle, İngilizler öyle.
O halde neden bizde “Atatürk milliyetçisiyim” demek suç olmakta?
Bütün dünya ülkelerinde değişik kökenli yurttaşlar vardır, ana dillerini özgürce konuşanlar da.. Biz niçin hiç gereği yokken önemli iki farklı sorunu aynı zeminde tartışırız? İmralı’da yatan terörist başını karşımıza oturtur ve yeni anayasa üzerinde onun isteklerini yerine getirmek için müzakere üstüne müzakere yaparız? Müzakeredeyiz, çünkü AKP- BDP ve APO ya da Kandil’le uzlaşarak rejimi kansız sivil darbelerle yıkma deneyleri yaparız?
4. yargı paketi sonra Çankaya!
Dahası bölünme yasasına tepkiler öylesine arttı ki? Merhum Özal iktidardan nasıl bunalıp Çankaya’ya çıktı ise, Başbakan da o gayret içinde görünmekte. Bu coğrafyada dış politikada yapılan yanlışlar demektir ki, Başbakan da yaşamına temiz bir sayfa açmak istiyor da ondan dememiz olası sayılmaz mı? Önce 4. yargı paketini Meclis’e getirecek ve milletvekillerini aklayacak, dosyaları çöpe atacak ya! Deniz Feneri, ya da sayıları 500’i çoktan geçmiş yolsuzluk ve laiklik karşıtı dosyaları kaldırtacak kamuoyunu hazırlayacak bir siyasi planla mı karşılaşacağız? Sonra hedefte Çankaya’ya Başkanlık var ya...
TSK bir güzel budandı, güçsüzleştirildi. Gazetelerin ve TV’lerin çoğunu iktidarın yandaşı yaptılar ya! Türkiye bir büyük hapishaneye nasıl döndürüldü? Bayan Clinton bile, “Canım biz size sadece ordu dedik!” demedi mi? Şimdi sıra üniter yapıdan çıkıp federal bir devlet yapısıyla PKK istekleri yerine getirilecek. Çankaya’nın yeni sakini olmak çantada keklik gibi görünüyor ya!
Demokrasiden diktaya geçen yönetimleri hep ABD kullanmadı mı? Küba’da Fidel Castro direnene dek diktacı Batista nasıl ayakta tutuldu, Havana nasıl Amerikan zenginlerinin eğlence merkezi oldu? Filipin demokrasisi yıllarca nasıl iktidarda kalabildi? Marcos’un kaç uçağı vardı, altınları doldurup ABD’ye yerleşmedi mi ve ancak öldüğünde ülkesine dönmedi mi?
Meydan Larousse’u hazırlayanlardan Erdoğan Tokmakçıoğlu anlattı ki: “Anadolu toprakları olan Türkiye’de 1970’lerde bakmışlar ki; tam 26 dil konuşulmakta”
Artık 25’i yok. Ya şimdi, geride kalan 25 dil ne olacak? O bölgelerdeki Türk vatandaşları da dağa çıkar ve “Biz de özerlik ve anadille konuşmak, savunma yapmak istiyoruz” derlerse ne olacak?