23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk vatandaşı 28 Mayıs’ta nasıl oy kullanmalı? (1)

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

14 Mayıs gününde önümüzde uzun bir partiler seçeneği ve üç Cumhurbaşkanı adayı vardı.

28 Mayıs gününde de önümüzde üç tercih var;  1-Kemal Kılıçdaroğlu, 2- Recep Tayyip Erdoğan, 3- Hiçbiri (Geçersiz oy vermek, sandığa gitmemek, boykot vs.)

Sandıkta nasıl davranmalı, kime neden oy vermeli yada vermemeli, buna karar vermek, bu seçimlerde yaşamsal önemdedir.

Bu köşenin doğası gereği tercihlere ekonomi açısından bakılacak.

DOĞRU TERCİH

Nasıl bir bakış açısı ile doğru tercihe ulaşabiliriz?

Türkiye’de siyasi-ekonomik tercih yapmak için, bugüne hangi politikalarla nasıl geldiğimizi tahlil etmek, buradan kurtulmak için nasıl bir ekonomi-politika uygulamak gerekmektedir. Bunları tartışmak gerekmektedir.

Hepimizin malumu, 24 Ocak 1980 Türkiye tarihinde çok önemli bir ekonomik kırılma noktasıdır. Türkiye’nin, yapılan müdahale ile emperyalizmin batağına çekilmeye çabalanmasının en önemli dönüm noktasıdır. 24 Ocak 1980 ve sonrasında uygulanan ekonomi politikası bir tercihtir ve gizli ya da açık hala ciddi bir taraftarı mevcuttur. Hatta öyledir ki, karşı çıktığını sanan çok önemli bir kesim aslında; 24 Ocak 1980 liberal, Atlantikçi, para politikaları uygulamacı, ekonomi politikalarını savunmaktadır.      

ATLANTİK'E BAĞLADILAR

Türkiye 24 Ocak 1980 tarihinden sonra adım adım uluslararası sermayenin, Atlantik sisteminin damarlarına kan taşıyan bir ülke konumuna getirilmiştir. Bu sürecin en önemli kırılma noktalarından birisi, 1989 yılında 32 Sayılı Kararname ile Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununun değiştirilerek Türk ekonomi sisteminin Atlantik sermayesine tamamen açılması ve Atlantik sermayesinin ihtiyaçlarına göre şekillenmesine yol açılması olmuştur.

32 Sayılı Kararda bize havuç olarak uzatılan “Türk Lirasının Konvertibl olduğu” şeklindeki havuçtur. Bunu bize lütuf olarak sunmuşlardır. Bizde bu havuca “mal bulmuş mağribi” gibi atlamışızdır. Türk lirasının konvertibl olmasını hala bize verilen bir lütuf olduğunu sanan önemli bir kesim bulunmaktadır.

32 sayılı karar ve beraberinde getirilen sistem zaman içinde öyle şekillenmiştir ki, Türkiye Cumhuriyetini korumak için, İngiliz ve Fransızların elindeki Osmanlı Bankası yerine 1930 yılında kurulması zorunlu hale gelen Merkez Bankamız bile, “bağımsız olması gerek” söylemi ile emperyalist Atlantik sisteminin ihtiyaçlarına göre karar vermesi gereken bir kurum haline getirilmiştir.

ANA AKIM EKONOMİ!

Neoliberalizm, 24 Ocak 1980 kararlarını takiben topluma “ana akım ekonomi bilimi” şeklinde hap biçiminde yutturulmuştur. 1930’larda Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından emperyalizme karşı verilen ilk bağımsızlık savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, yaşanan pratik içinde gelişen “Devletçilik teorisi”, ekonomi programı ise, sözüm ona ana akım (Neoliberalizm) ekonomi bilimi yanında “sapık, ipsiz sapsız bir sistem” bir söylemdir. Bir ekonomi programı dahi değildir.

İÇKİ VE GİYİME İNDİRGENDİ

Bu algı operasyonu öyle şiddetli uygulanmıştır ki, kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan seçmen kitlesi dahi bu algı operasyonu ile “Devletçiliği” kendisine düşman olarak algılamaya başlamıştır. Bu kitleye göre devletçilik o döneme özgü bir programdır. Artık bugün geçerliliği kalmamıştır. O zaman, sahip çıkmamız gereken Atatürk ve Atatürkçülük nedir? “Boğazda ve Kordonda özgürce rakı içmek” ve “ÇAĞDAŞ giyim kuşamla gezebilmektir.” Maalesef, Atatürkçülerimizin gözünde artık Atatürkçülük bu iki kritere indirilmiştir.

“Bağımsızlık Benim Karakterimdir” söylemi “Atatürkçüler” için içilen ikinci dubleden sonra İzmir Marşı eşliğinde hatırlanacak, çok eskilerde kalmış, lafı güzaftan başka bir şey değildir.

Sonuçta bugün nasıl bir tercih yapacağımızı anlamak için özellikle 1980 yılı ve sonrası uygulanan ekonomik politikaları doğru analiz etmemiz gerekmektedir.

HALKÇI MODEL VEYA IMF'Cİ MODEL

Sorumuzu şöyle sormamız gerekir; Biz, 1980 sonrası; Turgut Özal, Kemal Derviş, Ali Babacan, Mehmet Şimşek tarafından ana çizgi olarak uygulanan, özelleştirmeci, para politikalarının öne çıktığı, IMF dayanaklı sistemden memnun muyuz? Eğer memnunsak yapacağımız tercih hangisidir? memnun değilsek yapacağımız tercih hangisidir?

Yoksa özelleştirmelere son verilen, kamu esasına dayalı, planlı, ithal ikameci, üretimi destekleyen, halkçı bir model mi uygulamak istiyoruz. Türkiye’nin ekonomik çizgisini nereye doğru yönlendirmek istiyoruz? Türkiye’nin geleceği hangi ekonomik çizgidedir? Bu ekonomik tercihler haricinde başka bir tercih yolu var mıdır? Bu iki çizginin ana karakteri nedir? Hangi tercih Türkiye’yi doğru bir geleceğe yönlendirir?

KILIÇDAROĞLU'NUN TERCİHLERİ

Şimdi seçeneklerimizin hangi politikaları uygulama taraftarı olduğunu kendi tercihleri ile söyleyelim.

Kılıçdaroğlu seçeneğinin ekonomi uygulayıcılarına baktığımızda;

l Faik Öztrak-Kemal Derviş tarafından Hazine Müsteşarlığına atanan şahıs

l Ali Babacan-2002-2015 yılları arası ekonomiden sorumlu bakan ve başbakan yardımcısı

l Derviş Yılmaz-2006-2011 yılları arası Merkez Bankası Başkanı

Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığında kurulacak hükümette ekonomiden sorumlu bakanlık yapmaya aday birkaç isim daha var. Spekülasyona yol açmamak için isim vermiyorum ancak tüm tercihler kamuoyunda neoliberal politikalar uygulayacağından tereddüt edilmeyecek isimler.

Sonuçta Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığında kurulacak ekonomi ekibinin tereddütsüz olarak Turgut Özal, Kemal Derviş, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek tarafından uygulanan neoliberal çizginin devamı olacağı kuşkusuzdur.

ERDOĞAN'IN TERCİHLERİ

Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse uygulayacağı ekonomi politikasına bakarsak, yalpalamalar olduğunu görüyoruz. Şöyle ki, 14 Mayıs seçimlerine yaklaşırken birden bire Mehmet Şimşek ismi gündeme getirildi. Bu isim yukarıda da açıkladığım gibi 24 Ocak 1980 uygulamalarının daha önceki Ak Parti hükümetlerinde Ali Babacan ile birlikte temsilcisi idi.

Bugün ekonominin dümenine oturtulan Nureddin Nebati ise “Biz ortodoks politikaları bir kenara koyduk, artık heterodoks politikalar var.” diyerek 24 Ocak kararları dışında bir uygulamadan söz etti.

OLAYLAR TEMELİNDE BAKALIM

Seçenekleri daha basit karşılaştırmak için yaşadığımız süreçteki somut olaylar karşısında tarafların davranışlarını açıklamak daha anlaşılır olacaktır.  Yazımızın devamında birkaç olayı yazıp tarafların tavırlarını karşılaştıracağım.

NOT: Yazının ikinci kısmı yarın yayımlanacaktır.