Türkiye 2001 ve 2008 krizlerinden daha büyüğüne koşuyor!
Başlığın ürkütücü olduğunu biliyorum. Ancak verileri nesnel bir şekilde değerlendirerek bu toplumu oluşturan sosyal, politik ve ekonomik çevreleri ikaz etmenin de bu vatanın bir evladı olarak görevimiz olduğunu düşünüyorum. Peki bu sonuca nasıl ulaştık? Açıklayalım:
Türkiye’nin ihracatının yarısından fazlasını KOBİ dediğimiz küçük ve orta büyüklükteki işletmeler yapıyor. Bu halleri ile KOBİ’ler Türk ekonomisinin motoru durumundalar. Bu motor durduğu zaman, yani işletmeler ürettikleri malları satamazlarsa işçi çıkarmaya başlarlar. İşsizlik vatandaşın gelirini sıfırlar. Geliri sıfırlanan vatandaş alış veriş yapmaz, bu da piyasaya önce durgunluk, sonra kriz getirir.
KOBİ’lerin durumunu anlamanın en basit yolu, bu işletmelerin bankalardan kullandıkları kredilerin yüzde kaçının batık olduğuna bakmaktır. Eğer bu oran artıyorsa demek ki üretmek için kredi alan KOBİ’ler, ya üretememiş ya da üretmiş ama satamamış, neticede batmış demektir.
Aşağıdaki grafikte KOBİ’lerin yıllar itibari ile kullandıkları kredilere ait tabloyu görebilirsiniz
Her bilimde bazı kurallar vardır. Örneğin fizikte su 100 derece kaynar. Bir ekonomide de eğer toplam krediler yani tüketici, ticari ve kobi kredilerinin tamamındaki batık oranı yüzde beşe yaklaşmış ise o ekonomide sıkıntı var demektir. İflaslar ve buna bağlı işsizlik patlayabilir. 2008 Krizinde Türkiye’ye baktığımızda bu oran yüzde 4,97 olmuştu.
Türkiye için şu an bu üç kredi türündeki (tüketici-ticari-kobi) batık oranı 2016 yılı sonu itibari ile yüzde 3,2 oldu. Şu soruyu sorabilirsiniz: “Batık oranı yüzde beşe yaklaşmamış, Portekiz’de bu oran yüzde 11, Rusya’da yüzde 9, İspanya’da yüzde 6 iken sen neden kriz bekliyorsun?”
PERŞEMBENİN GELİŞİ ÇARŞAMBADAN BELLİDİR
Krizin yaklaştığını söylerken ana çıkış noktamız KOBİ kredilerindeki batık oranının 2016 yılı sonunda yüzde beşi geçmiş olmasıdır. Ancak bana şunu hatırlatabilirsiniz: “Bu tabloyu Hükümette gördü Kredi Garanti Fonu aracılığıyla kredi musluklarını açtı. Bu kredileri kullanacak KOBİ’ler artık iflas tehlikesi ile karşı karşıya değil.”
GEREKÇELERİMİZ NELER?
Ekonomistlerin ve siyasetçilerin düştükleri temel bir hata var. O da ekonomiyi veya siyaseti hiçbir dış etkiye maruz kalmayacak şekilde tek başına düşünmeleri. Oysa iki alan da birbirinden ve toplumu oluşturan diğer alanlardan etkilenir. Türkiye’nin mevcut rakamlarına ve potansiyeline bakan bazı ekonomistler 2017 yılı için ekonomik aktivitede canlanma görülmesiyle batık kredilerdeki artış hızının yavaşlamasını bekliyorlar. Ancak yanılıyorlar zira Türkiye’nin canlanmasını beklediğimiz ekonomisi dış siyasetinden ayrı tutulamaz.
Demek istediğimiz şu: Türkiye’ye yapılan yatırımların yüzde 75’i Avrupa’dan geliyor. Yapılan ihracatın yüzde 47’si de Avrupa’ya yapılıyor. Avrupa ile siyasi çatışmanın bu rakamları yani ekonomiyi etkilemeyeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz demektir. Batık oranı bizden daha fazla olan ülkeler bizim kadar siyasi kavga içinde değiller. Ayrıca her biri sanayileşme süreçlerini tamamlamış bağımsız devletler…
AVRUPA VE MERKEL HAMLESİNİ HENÜZ YAPMADI
Bu makalede siyasi olarak kim haklı, kim haksız tartışması yapmıyoruz. Avrupa’ya göbekten bağlı, gelişmekte olan Türk ekonomisinin gelişmiş ülkelerle çatışmaya devam etmesi halinde neler olabileceğini hesaplamaya çalışıyoruz.
Almanlar kendilerine ısrarla “Nazi” denmesinin, Nisan ayında yapılacak referandumda “Evet” çıkması için yapılmış bir kurgu olduğunu düşünüyor ve sert misillemeler yapmaktan kaçınıyorlar.
Merkel’in geçenlerde, Alman "Passauer Neue Presse" gazetesine verdiği mülakatta, "Erdoğan'a yönelik ılımlı açıklamalarınızı daha ne kadar sürdüreceksiniz?" şeklindeki bir soruya karşılık, önemli olanın ortaya çıkacak sonuç olduğunu belirtmesi şimdilik beklediklerinin işareti.
Türk tarafı siyasette bu tarzı sürdürmeye devam ederse, eninde sonunda Avrupa siyasetini yönetenler Türkiye’ye karşı ekonomik boykot başlatacaklardır. Bunun sinyallerini Alman savunma şirketi Rheinmetall'in Türkiye'ye Leopard tankları için malzeme satışını kesmesi, çimento şirketi HeidelbergCement’in yeni yatırımlarını askıya alması, iptal edilen tatil rezervasyonları gibi birçok gelişmede görmek mümkün…
KOBİ’LER DIŞ PAZARLAR OLMADAN EN FAZLA SONBAHARA KADAR DAYANIR
Evet, KOBİ’lere verilen krediler ve alınan diğer önlemler konusunda hükümet yerinde davranmıştır ancak taşıma su ile değirmen dönmez. KOBİ’ler üretmek ve satmak zorundalar. Eğer dışarıdan boykot yersek KOBİ’ler kime ne satacak?
KOBİ’lere verilen krediler onları en fazla 2017 yılı sonbaharına kadar idare eder. İç piyasaya verdiğimiz gazlarla ekonomi en fazla yeni yıla kadar döner, yani dış pazar olmazsa olmaz.
2008’DE NASIL TEĞET GEÇMİŞTİ?
2008 yılındaki krizde dünya üzerindeki tüm ülkeler krize beraber girmiş, hemen hemen yine beraber çıkmışlardı. O dönemdeki siyasi koşullara baktığımızda da, Türkiye ne Rusya ne Suriye ne de Avrupa Birliği ile kavgalıydı. Yani dış ülkelere satılacak mallar konusunda önümüzde karşı ülkelerden kaynaklı siyasi bir engel bulunmamaktaydı. Şu an mal sattığımız pazarlara baktığımızda ise, örneğin Rusya’ya domates ihracatının bile halâ sorun olduğunu görüyoruz. Suriye tahrip edilmiş, Irak IŞİD zulmünde geri gitmiş… Bütün bu daralan pazarların ortasında bir de Avrupa’yla siyasi kavganın devam etmesi, krizin teğet değil, delip geçmesini doğurur…
DEVLETİ YÖNETENLER KRİZİ ÖNLEMEK İÇİN AB İLE SİYASİ TARTIŞMAYI KESMELİDİR
Ekonominin hali ortadadır. KOBİ’ler hayat öpücüğü verilerek hayatta tutulmaya çalışılıyor. Ekonomi Bakanlığı’nın yayımladığı bültene göre Ocakta Türkiye’ye uluslararası net doğrudan yatırım girişi, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 46,8 azalarak 1 milyar 129 milyon dolardan 601 milyon dolara geriledi. Uluslararası doğrudan yatırım geçtiğimiz yıl da yüzde 31 azalarak 12,1 milyar dolar olmuştu.
Bu şu anlama geliyor: Türkiye’de daha az iş, daha az ekmek demek…
Eğer bütün bu yazdıklarım mantıklı gelmiyorsa Maliye Bakanı Naci Ağbal’a kulak verin, diyor ki:
“Geleceğe ilişkin beklentilerin 2009'dan daha iyi olmadığı çok net” yani normal şartlar altında ekonomik koşulların gelecekte kötü göründüğünü söylüyor ve devam ediyor, “Bana göre dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit, özel sektör yatırımlarının aşağı gelmesi. Yani Türkiye'de de benzeri bir trendi görüyoruz. Özel sektör yatırımları artık eskisi gibi hızla artmıyor, yavaşlama eğiliminde.” Bakan Ağbal aslında şunu söylüyor, küresel ekonomi daralıyor, işsizlikte artış, gelirlerde azalma tehlikesi var…
Sözün özü, dünyada ekonomik korumacılığın arttığı, zorluklarla dolu bir dönemden geçerken ticaret ortaklarımızla orta yolu bulmak yerine kavga etmek, Türk ekonomisinin büyük bir krize doğru koşması demektir.