Türkiye Cumhuriyeti nereye gidiyor? -(TAMAMI)
14 Ekim 2012 günü Berlin’de toplanan Milli Anayasa Forumu hem anlamlı hem de gelecek için işaret veren önemli konuşmalara sahne oldu. Foruma katılan yurtsever insanların içinde hemen her partiden, özgür fikir ve düşünceden yana gerçek aydınlarımız vardı. Eski TBMM Başkanı ve Türkiye’nin yetiştirdiği bilgili siyasetçi ve devlet adamı Hüsamettin Cindoruk açılış konuşmasında ifade etti ki “Türkiye tarihinin en büyük siyasal bunalımını yaşamaktadır.” Cindoruk her konudaki düşüncelerini özetledi: “Yargı organı siyasallaşmıştır. İnsan hak ve özgürlükleri cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir biçimde yok sayılacak hale getirilmiştir. Yazılı ve sözlü medya organlarının hemen tümü siyasetin kontrolüne girmiş, halkı aydınlatacak yayın dünyasının üstüne koca bir şal örtülmüştür. “Kanun” diye diye “kanun” tepelenmektedir. Din alabildiğince siyasete alet edilmiş, generaller, aydınlar, gazeteciler suçlarının ne olduğunu anlayamadan yargısız infaza tabi tutulmuşlardır. İşsizlik başını almış gidiyor, hükümet sözcüleri kendi aralarında ekonomi konusunda karar vermekte zorlanıyorlar, halk alabildiğine aldatılmaktadır. İşin garibi muhalefet tüm bu sorunlara çare bulmaktan acizdir.”
Manzara endişelendiriyor
Mersin CHP Milletvekili İsa Gök de Berlin’deki Milli Anayasa Forumu’nda içinde bulunduğu partinin AKP’nin anayasası için toplanan komisyonlarda görev almasını ve masadan kalkmamasını eleştirdi. Bu açıklamalar toplumu teşkil eden sosyal kesimlerin fark gözetilmeksizin, yani zenginlerle işçi ya da işsizin bir uçurumun kenarına geldiğinin işaretleriydi. Böyle zamanlarda Sayın Demirel hep şu sözü söyler: “-korkarım bu bunalımın arkasından toplumsal bir patlama gelir.”
İşte ben de size bu toplumsal direnmeden, patlamadan söz etmek istiyorum. Halkın sıkıntısını anlatabileceği özgür bir ortam, ortadan kalkarsa, insanlar boğazı sıkılan bir kedi haline gelirlerse mutlaka o boğazı sıkan eli koparıp atmak ister; ya da tırmalar. İki halde demokrasi için ve bir ülke için felaketin başlangıcıdır. Savaş çığlıklarının atıldığı Türk tanklarının namlularını yılların komşusu Suriye’ye çevirdiği bir ortamdan sokakları protesto gösterileri ve iktidarı istifaya çağıran halkın feryatlarından hiç mi dikkat çeken taraf yoktur? Toplumun her kesimi ayaktadır ve toplumun her kurumu durumdan yakınmaktadır. Zaman, zaman Sayın Başbakan’ı anlamakta zorluk çeken çok dönem yaşamış bir yazar olarak gördüğüm manzara ve Başbakan’ın ruh hali beni endişeye sürüklüyor.
Her alanda fiyasko
Sıfır terörle 2002 yılında bir sandık demokrasisiyle teslim alınan ülkenin bir de şimdiki haline bakınız. Terör nasıl bu zirve noktasına geldi. Başbakan’ın deyimiyle “PKK’nın Meclis’teki uzantısı” nasıl bu kadar güçlendi. Nasıl bağımsız Türkiye’den toprak talebinde bulunabiliyor da devlet sessiz kalıyor, tersine müzakereyi başka daha vahim kanallar aracılığına çekmeyi marifet sayıyor. Bunu da Sayın Cumhurbaşkanı önerebiliyor? Yine anımsayalım: bir zamanlar Başbakanlıkta bazı ikinci Cumhuriyetçi Profesörleri toplayarak “Kürt sorunu vardır ve bu sorunu ben çözeceğim” diyen siyasetçi kimdi? O siyasetçi 2012 yılında PKK terörüyle terörün uzantısı partiyi birbirinden ayırıyor? Sanki devi şişeden çıkaran insan onu tekrar şişeye sokmak için 2 yıl önce söylediğini şimdi terk ediyor.
Suriye’de fiyasko, dış politikada, ekonomide fiyasko devlette üniter yapı tartışmaları, rafa kaldırılmış insan hak ve özgürlükleri. Basının hiç görmediği skandallar, açık duran yolsuzluk dosyaları, 4+4+4’le Cumhuriyetin laik eğitim sistemini yerle bir eden bir iktidar. Artık milletin ağzına düşen ve itibarını yitirmesi için elden gelen gayreti kendi ulusal ordusuna reva gören bir siyaset.. Onun emrindeki yargıçların aldığı hukuk dışı kararlar.
İnsaf ediniz. Yasadışı Tahkikat Komisyonu kurarak orduyu kendi ordusu sanan Demokrat Parti bunların binde birini yapmadı. Toplumsal patlama felaketlerin en büyüğüdür ve hiç kimse unutmasın ki o patlayan bombanın altında koca bir ulusun asırlık özgürlük mücadelesi, yani tüm kurumlarıyla Cumhuriyet kalacaktır.