Türkiye Cumhuriyeti’nde güç odaklarının mücadelesi
İlker Başbuğ yeni kitabı “Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi”nde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılı olan 1923’ten 1961’e kadar, 38 yılda yaşanan güç odaklarının mücadelesini anlatıyor. Kitap bu 38 yılda yaşananlara, kimlerin kazanıp kimlerin kaybettiğine ışık tutuyor. (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019)
26. Genelkurmay Başkanı Başbuğ verimli bir yazar. Başbuğ’un daha önce Terör Örgütlerinin Sonu (2011), 20. Yüzyılın En Büyük Lideri Mustafa Kemal (2012), 20. Yüzyılın En Büyük Lideri Atatürk (2012), Suçlamalara Karşı Gerçekler (2013), Nasıl Bir Türkiye (2015), Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler (2015), Unutulan Ada Kıbrıs (2016), 15 Temmuz Öncesi ve Sonrası (2016), Sorunlarla Yüzleşmek (2017), Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi (2018), Ergenekon’dan Çıkış (2019) adlı kitapları çıkmıştı.
Başbuğ yaşanan olayları neden-sonuç ilişkilerini ortaya çıkartacak şekilde sorular sormaya ve bu sorulara cevaplar bulmaya çalışarak tartışıyor ve analiz ediyor.
MERAK UYANDIRICI SORULAR
Başbuğ’un kitapta yanıtını aradığı sorulardan bazıları şunlar:
-16 Haziran 1926 günü yapılması düşünülen İzmir suikast teşebbüsünden sonra, M. Kemal Atatürk’ün karşısında etkili güç odakları kalmış mıdır?
-Atatürk, İsmet İnönü’nün başbakanlıktan ayrılışından sonra onun yerine neden Celal Bayar’ı tercih etmiştir?
-Türk Devrimi’nin derinliklerinde yatan, fakat genellikle üzerinde durulmayan felsefenin temel taşını hangi düşünce oluşturmaktadır?
-Atatürk’ün gerçekleştirdikleri, düşünce ve görüşleri bugün de önemini ve geçerliliğini nasıl koruyabilmektedir?
-2. Dünya Savaşı esnasında İsmet İnönü Türkiye’nin yer aldığı coğrafyadan kaynaklanan gücünü, etkin bir güce tahvil etmeyi ve dönüştürmeyi başarabilmiş midir?
-Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu neden başarılı olarak uygulanamamıştır?
-İsmet İnönü’yü çok partili demokrasiye geçişe zorlayan nedenler ve sonuçlar...
-Celal Bayar, başbakanlığa neden Adnan Menderes’i uygun gördü?
-1946-1950 yılları arasında demokrasi mücadelesi veren bir partinin daha sonra bu çizgiden sapmasının nedenleri ve sonuçları...
-Mart 1960’da Yeşilhisar ve Kayseri olayları yaşanmasaydı, erken seçim yapılabilir miydi?
-27 Mayıs askeri müdahalesi ihtilal mi? Darbe mi?
-Cemal Gürsel Kara Kuvvetleri Komutanı iken Milli Savunma Bakanı’na gönderdiği mektubu, daha sonra neden değiştirerek yayımlattı?
-Milli Birlik Komitesi’nden on dörtlerin tasfiye edilmelerinin nedenleri ve sonuçları...
KİTAPTA NELER VAR?
“Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi kitabı” dört bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde, bir mucizeyi gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyet’ini kuran M. Kemal Atatürk’ün 15 yıl süren cumhurbaşkanlığı dönemi ele alınmaktadır. Bölüm Atatürk’ün gerçekleştirdiği “Türk Devrimi”nin bir değerlendirmesi ile tamamlanmaktadır.
İkinci bölüm, İsmet İnönü’nün 12 yıl süren cumhurbaşkanlığı dönemini içermektedir. İnönü, cumhurbaşkanı olduğu anda kendisini 2. Dünya Savaşı içinde bulmuştur. Cumhurbaşkanlığının yarısından fazlası savaş içinde geçmiştir.
Bölüm, İnönü’nün çok partili demokrasiye geçişi ve 1950 seçimlerini kaybederek iktidarı DP’ye teslim edişi ile sona ermektedir.
Üçüncü bölüm, 10 yıl süren Demokrat Parti iktidarı dönemini ele almaktadır. Dördüncü bölümde ise 27 Mayıs askeri müdahalesi ile başlayan ve 1961 yılında yapılan seçimlere kadar devam eden Milli Birlik Komitesi dönemi incelenmektedir.
28-29 NİSAN 1960 BÜYÜK ÖĞRENCİ EYLEMLERİ
İlker Başbuğ, 27 Mayıs Devrimi öncesi Ankara ve İstanbul’da yaşanan büyük öğrenci eylemlerini kitabında şöyle anlatıyor:
“28 Nisan 1960 günü DP Genel Kurul toplantısı devam ederken, İstanbul Üniversitesi’nde olaylar başladı. Öğrenciler, Meclis’in bir gün önce kabul etmiş olduğu yetki kanununu protesto etmek için toplanıyorlardı. 300-400 kişi ile başlayan hareket kısa zamanda birkaç bini buldu.
Topluluk hep birlikte İstiklal Marşı’nı söyledi. Marş henüz bitmeden polis müdahalesi başladı. Üniversite bahçesinin içine önce bir polis cipi girdi. Cipin içinde sertliğiyle ün yapmış olan polis Bumin Yamanoğlu ve arkadaşları vardı. (s. 460)
Yamanoğlu gençlerle kısa bir süre tartıştı. Daha sonra onlardan birini yakalayarak cipe sokmaya çalıştı. Genç cipin yanında sürüklenmeye başladı. Öğrenciler bu olaya büyük tepki gösterdi. Arkadaşlarını polisin elinden kurtarmaya çalıştılar. Çatışma çıktı. Yamanoğlu tabancası ile havaya ateş etti. Polisler arasında başka silah sesleri de işitildi. Kaçışmalar ve polislere direnme devam etti. Atılan kurşunların hepsinin havaya atılmadığı daha sonra anlaşıldı.
“(…) Dışarıya çıkmak isteyen öğrenciler bahçenin arka tarafındaki geçitlerden dışarıya çıkmayı başardılar. Önce yan sokaklarda toplandılar. Beyazıt Meydanı’na başka yönlerden de gruplar geliyordu.
“Beyazıt Meydanı’ndaki topluluğa bu sefer atlı polisler müdahale etti. Bu hücum esnasında yaralananlar oldu. Öğrenciler polise taş atmaya başladı. Yaya polis grubu da hareket halindeydi. Ellerindeki silahlarla ateş ettiler.
“Yaralılar vardı. Ağır yaralılar vardı. Ve bir de ölü vardı. Orman Fakültesi’nin birinci sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz kurtarılamadı, hayatını kaybetti.” (s. 461)
“(…) Ankara’da 29 Nisan sabahı saat 08.00 civarında Hukuk, Siyasal Bilgiler, Fen ve Tıp Fakülteleri öğrencileri toplanmıştı.
“Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı gösteri yapmak isteyenleri 28 Nisan gecesi bir bildiriyle uyarmıştı. Olası gösterilere şiddetle karşılık verilecekti. (s. 462)
“Toplanan öğrenciler İstiklal Marşı’nı söyledi. Saygı duruşunda bulundu. Hürriyet sloganları attı. Beklenmedik bir şey oldu. Öğrencilerin arasına önce Ankara Valisi Dilaver Argun, Emniyet Genel Müdürü Cemal Göktan ve daha sonra da Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç geldi. Ilımlı sözlerle öğrencilerin dağılması istendi. Öğrenciler o talebi reddederek, ‘Hürriyet, hürriyet’ ve ‘Menderes istifa’ diye bağırmaya başladılar. Argüç, “Dağılmazsanız ateş ettiririm,” diye öğrencileri ikaz etti. Atlı polis grubu harekete geçti. Öğrenciler büyük zorlukla kendilerini Hukuk Fakültesi’nin binasının içine atmaya çalıştılar. Polis, Hukuk Fakültesi’nin içine girdi. 30’a yakın öğrenci oradan alınarak merkeze gönderildi.
“Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin öğrencileri ise kendi fakültelerine çekilmişti. Müdahalenin ilk adımı, Sıkıyönetim Komutanı Argüç’ün süvari birliğini fakültenin ön bahçesinin girişine sevk etmesiyle atıldı. Süvarilerin ön bahçeye gelişiyle birlikte, onların önlerine kızlı-erkekli bir öğrenci grubu çıktı.
“Atların karşısında birlikte yere çömeldiler. Bazıları yere yattılar. Bu defa yaya polisler ve askerler harekete geçti. Sıkıyönetim Komutanı tedbir olarak ateş açtırmayı düşünüyordu. Dört CHP milletvekili de oraya gelmişti. Öğrencilere dağılmalarını önerdiler. Öğrenciler onlara da tepki gösterdi.
“Saat 11.00’de Hukuk Fakültesi’ndeki olayları kontrol altına alan güvenlik güçlerine, saat 13.00’de de Siyasal Bilgiler Fakültesi önündeki askerlere ateş emri verildi.554 Ateş dakikalarca devam etti. Askerlerin namlularının bir kısmı havaya, bir kısmı ise Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin binasına çevriliydi. Ateş bittikten sonra polis fakülte binasına girdi. Bir kısım öğrenci yakalandı. Karakollara götürüldü... Ankara’daki olayların bir türlü önü alınamıyordu. (s. 463)