22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye kadar obruk

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Çorak Ülke; 20. yy’da İngiliz toplumunda görülen ruhsal çoraklığı sergilemek üzere şiiri işe koşan T. S. Eliot’ın geçmiş ve bugünle köklü bir hesaplaşmaya girerek geleceği kurguladığı, modern şiirin olanaklarını gelenekle açmayı üstlendiği görkemli başyapıtının adı... Eliot; bu yapıtıyla yalnızca ülkesinin şiirine atılım getirmekle kalmayıp dünya şiirine de makine çağının derinliksiz yapı ve kurgudan çıkış duyarlığını aşılamıştı. Nitekim 1215’te Magna Carta ile Ortaçağ’dan çıkış ateşini yakarak krala yetkisinin doğrudan tanrı tarafından verilmiş olduğu inancını yıkmış olan İngiliz toplumu, kısa sürede kendine gelerek, Sovyetler dahil bütün Avrupa’yı evrensel hukuk değerleri temelinde birleştirmeyi başarmış, Hitler’in üstün savaş teknolojisiyle dünya imparatorluğu kurma saldırısını püskürterek hayallerini boşa çıkarmıştı.

GÜNEŞ ÜLKESİ

1215’ten beri tek maddesini bile değiştirmediği toplumsal sözleşmeyi burjuva hukukunun ilk evrensel metni olarak tarihe geçiren İngiliz toplumu, ilerleme sarkacının gelenekle yenilik uçları arasındaki dengeyi de şiir ve felsefenin yaşama uzanışı sonrasında şu en belirleyici ilkeyle sürdürebilmiştir: “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.”

Shakespeare, Bacon, Thomas Moore ve daha nice Güneş Ülkesi düşünürüyle, devrimci Cromwell’iyle, felsefe ve şiirin bu hukuk içinde itici rol oynadığının son güçlü kanıtı ise 1960’larda ABD emperyalizmini yargılamak üzere Bertrand Russel’ın başkanlık ettiği, Türk sosyalisti Mahmet Ali Aybar’ın da içinde yer aldığı Vietnam Savaş Suçluları Mahkemesi’dir.

FİLİSTİN'E BARİKAT OLAMAMAK

Bulaştığı yolsuzluklar sonrasında Yahudi toplumunun güvenini yitiren Netanyahu’nun oluşan otorite boşluğunda kendisine bağlı kadrolarla yarattığı devlet terörü, bir yandan Filistin halkının son yıllardaki toparlanmasına darbe indirme, öbür yandan İsrail’de gitgide derinleşen siyasal bunalımı içerde daha baskıcı rejime geçiş için fırsata çevirme hesabındadır. Her an beklenmedik olumsuzluklar karşısında ve çaresizlik çırpınışları içinde kendi gündelik sorunlarıyla boğuşmaktan başını alamadığı zor bir dönemden geçen Türkiye ise Netanyahu’nun girişimlerine sıradan yaptırımlar uygulama gücünü bile göstermekten aciz mavralar üzerinden kamu vicdanını yatıştırmakla meşgul... Her türlü yolsuzluğun tüm alanlarda yönetim kuralına ve alışkanlığa dönüştüğü koşullar Osmanlı’nın çöküşünü hiç aratmıyor: Küresel salgın tehdidi karşısında köklü önlemler alınmak bir yana, toplum sağlığı nerdeyse iktidar eliyle tehlikeye atılıyor. Marmara’nın salyasından, İkizdere’nin taş ocağına; Kaz Dağları’nın yok edilen ormanlarından, tarımsal alanların Bill Gates’e peşkeş çekilmesine; Bakan yolsuzluğundan, mafya raconuna; merkez bankasının kayıp milyarlarını hesapsız kullanmaktan, kul hakkı diye diye yurttaşlık hakkı silinen insanların avarınca son takati de işsizlik ve yoksullukla tüketilen ülkenin üstü yaşanmaz hale geldikçe doğan devasa boşluklar yüzünden altında yekpare obruk oluştu; Türkiye, obruk ülke oldu.

ÇÖKÜŞ İŞARETİ: MAFYOKRASİ

Sözün bittiği kaygısıyla insanların ne yapmalı diyerek çıkış aradığı bir noktada, ülkenin bir keşmekeşe, kargaşa ve kördüğüm sarmalına sürüklenmesi an meselesiyken iktidar sözcülerinin topluma halâ mafya dalaşıyla yön vermeyi umması, dahası imdat veren sorunlara çözüm üretmek yerine başka ülkelerin bile gözünü boyama gayretlerinin siyaset adına birbiri ardına sıralanması hep akla zarar gelişmelerin habercisi... Toplumu Susurluk’tan beri mafyokrasiye karşı eksik olmayan uyarma çabaları da sonuç vermiyor olmalı ki, halâ medet umulan okyanus ötesi derin müttefiklerin kışkırtmasıyla, tıpkı 20 yıl önceki günlerde olduğu gibi, ülke kurumsal işleyiş ve yapıların madara edildiği bir sürece sürüklenirken öneri ve uyarıları gitgide etkisizleşen vatansever güçler de şarampole itildiğinin henüz farkında değil – ya da hakikati bir türlü kabul etmek istemiyor...

Şunu kesinlikle söylemeyiz ki, Türkmen kocası Yunus, en büyük sorunların bile sözün birleştirici ve kurucu gücüyle aşılabileceğini göstermişti. Türkiye’yi obruk ülke olmaktan çıkarmanın yolu, toplumun Yunus bilincinde bütünleşmesinden geçiyor:

Yûnus imdi söz yatından

Söyle sözü gayetinden

Key sakın o şeh katından

Seni ırağ ede bir söz