22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye KKTC’yi gerçekten tanıyor mu?

Utku Reyhan

Utku Reyhan

Gazete Yazarı

A+ A-

Kıbrıs’a şöyle haritadan bir bakmak, onun önemini anlamamız için yeterli. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye için Doğu Akdeniz’deki nefes borusu. Özellikle Dedeağaç’tan Ege Adaları ve Girit’e kadar bütün Yunanistan’ın dev bir ABD üssüne dönüştüğü koşullarda. Batı’yı arkasına alan Yunanistan’ın 12 mil sopasını salladığı şartlarda. Hele hele ABD-İsrail-Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi hedefe koyan ortak tatbikatlar düzenledikleri, doğal kaynak savaşının ufukta olduğu bir ortamda…

‘KKTC’ Mİ ‘KIBRIS TÜRKLERİ’ Mİ

Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın geleneksel Büyükelçiler Konferansı’nın açılışında yaptığı konuşmanın Kıbrıs bölümü dikkate değer.

Kıbrıs bölümü diyoruz, çünkü Sayın Bakan KKTC’den bahsetmiyor. Dışişleri Bakanlığı internet adresinde yayınlanan ilgili bölüm iki cümleden oluşuyor. Şöyle:

“Öte yandan, milli davamız Kıbrıs’taki duruşumuz açıktır. Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescili temel politikamızdır.”

Evet. Sayın Bakan ‘KKTC’ ifadesi yerine ‘Kıbrıs Türkleri’ ifadesini tercih ediyor.

ANNAN PLANI YENİDEN DİLE GELDİ

Bu tercihi yorumlamak için önce Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın 24 Temmuz’da Bakanlar Toplantısı sonrası yaptığı açıklamaya gitmek gerekiyor. Sayın Erdoğan şunları söyledi:

“Biz hiçbir zaman çözümden kaçmadık. Elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz. Bu konuda samimiyetimizi Annan Planı dâhil tüm süreçlerde gösterdik. Gerekirse yine gösteririz. Ancak muhataplar, dayatmalar yerine sahadaki gerçekleri kabul etmelidir.”

Cumhurbaşkanı’nın bu kısa açıklamasında 20 yıl önce rafa kalkan Annan Planı’na gönderme yapması ve ‘Gerekirse yine gösteririz’ diyerek bu planı olumlaması önemli bir ipucu.

Çünkü Annan Planı, Türkiye ve KKTC hükümetlerinin son 4-5 yıldır savundukları ‘iki devletli çözüm’ ve KKTC’yi dünyaya devlet olarak tanıtmak politikasının tam tersi. Dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla anılan bu plan, ‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ isimli tek bir devlet kurulmasını öngörüyordu. Ve bu devletin 1 Mayıs 2004 itibarıyla Avrupa Birliği üyesi olacağı hazırlanan Kuruluş Anlaşması’nın 8. Ana maddesinde açıkça ifade ediliyordu.

‘EŞİT TEMSİL’DEN NE ANLAMALIYIZ

Plan, adadaki İngiliz üsleri dışında kalan (nedense) bütün Kıbrıs’ı tek bir bağımsız devlette birleştirmeyi öngörüyordu. Bu devlet, Kıbrıs Rum Devleti ve Kıbrıs Türk Devleti isimli iki özerk devletten oluşacaktı.

Sayın Hakan Fidan’ın dile getirdiği “Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliği” ve “Eşit uluslararası temsili” söylemi, o günlere aittir.

O dönemde de bu planı uygulamak için rahmetli Rauf Denktaş’a dirsek atan AK Parti hükümeti ve AB’ci neoliberal çevreler, Türkiye ve KKTC kamuoyunu bu söylemle ikna etmeye çabaladılar. Sonuçta bir devletin altında, iki özerk devlet vardı. Daha ne olsun değil mi? Ancak işin aslı başkaydı.

EŞİTİZ AMA RUMLAR DAHA EŞİT

Bu ifadelerin benzerine, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Anlaşması’nda da rastlıyoruz:

“Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, Anayasası altında; hukukun üstünlüğü, demokrasi, temsili cumhuriyet hükümeti, siyasi eşitlik, iki bölgelilik ve kurucu devletlerin eşit statüsü temel ilkelerine göre düzenlenmiştir.”

Eşit statü’ güzel bir havuç doğrusu. Ancak asıl mesele, kültürel işler dışında asıl iktidar yetkilerinin federal hükümette toplanması ve o hükümette Rumların 2/3 çoğunluğu oluşturması. Ve elbette Kuruluş Anlaşması’nda ‘tek tüzel kişilik ve egemenlik’ vurgusu yapılması:

“Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, (…) feshedilmesi mümkün olmayan bir ortaklıktan oluşan bağımsız bir devlettir. Kıbrıs, Birleşmiş Milletler üyesidir ve tek bir uluslararası tüzel kişiliğe ve egemenliğe sahiptir.”

Hükümet görevini yapacak Başkanlık Konseyi’nin Başkanı’nın yani devlet başkanının her zaman Rumlardan belirleneceği de bu anlaşmada kayıt altına alınmış:

Daha yoğun nüfuslu kurucu devletten gelen üye, her dönemin birinci Başkanı olacaktır. Başkan ve onun yokluğunda veya geçici olarak işlerini yerine getirememesi halinde Başkan Yardımcısı, Devlet Başkanı ve Hükümet Başkanı olarak Konseyi temsil edecektir.”

MEHMETÇİK ADADAN SÜRÜLECEK

Annan Planı ile adanın silahsızlandırılması da planlanmıştı. Adada bir kolordu olarak görev yapan Kıbrıs Türk Barış Gücü, bu planla Türkiye’ye dönecekti. Bugün 40 bin Mehmetçiğin görev yaptığı KKTC’de, o zamanlar 66 bin etkin, 25 bin yedek toplam 91 bin Mehmetçik konuşluydu. 2004 tarihli planda, Hem Güney’deki Yunan hem de Kuzey’deki Türk askeri sayısının BM gözetiminde 2011’de 6 bine, 2018’de 3 bine indirileceği, ilerleyen dönemlerde ise Yunan birliklerinin 950’yi, Türk birlikleri ise 650’yi geçemeyeceği öngörülüyordu.

Aslında bu, vahşi katliamların hedefi olmuş Kıbrıs Türkü’nü savunmasız bırakmaktan başka bir anlam taşımıyordu. Anlaşma ile Türk Ordusu’nun Türkiye’ye dönüşünün yanı sıra KKTC’nin Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı da tasfiye ediliyordu. Plan ayrıca, kurulacak Birleşik Kıbrıs Devleti’nin de silahsız olacağını kayıt altına alıyordu:

“Kıbrıs askerden arındırılacak, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk askeri kuvvetleri, yedekler de dâhil olmak üzere feshedilecek ve silahları, Yunan ve Türk askeri kuvvetlerinin nakliye ve tasfiyesi ile senkronize aşamalar halinde adadan kaldırılacaktır. Hiçbir paramiliter veya yedek birlikler bulunmayacaktır ve vatandaşlara askeri veya paramiliter eğitim verilmeyecektir. Sportif amaçlı ruhsatlı silahlar haricindeki tüm silahlar yasaklanacaktır.”

ABD ve AB’li emperyalistlerin, Annan Planı ile bağımsız bir Kıbrıs değil, kendilerine tam bağımlı bir Kıbrıs arzuladıkları, sadece silah konusundan bile anlaşabiliyor. Sonuçta silahsız, ordusuz bir bağımsız devlet olamaz, değil mi?

ANNAN PLANI VARSA KKTC YOK

Anlaşma çok uzun, ekinde anayasa ve yasalar başka başka anlaşmalar da var. Ancak zurnanın zırt dediği yer belki de şurası:

“Bu Anlaşma ile kurulan yeni düzende, özellikle Kıbrıs’ın tamamının veya bir kısmının sair bir ülke ile birleşmesi veya herhangi bir şekilde bölünme veya ayrılmasına ilişkin herhangi bir tek yanlı değişiklik yasaklanmıştır. Bu Antlaşmada belirtilen herhangi bir husus, bu yasakla çelişir şekilde yorumlanamaz.”

Yani Annan Planı kabul edilmiş olsaydı, KKTC tarihe karışacağı gibi, ileride yaşanacak bir sorunda tekrar devletleşme veyahut Türkiye ile birleşme gibi seçenekler de ortadan kalkacaktı. Zaten AB üyesi olan Kıbrıs, NATO’nun da ‘koruma’ şemsiyesi altına girecekti. Türkiye ise Doğu Akdeniz’deki bu kalesine ‘kibarca bir bay bay’ dediğiyle kalacaktı.

Annan planı Ada’nın Kuzeyinde ve Güneyinde halkoyuna sunuldu. Maalesef, dönemin AK Parti hükümetinin estirdiği mavi bayraklı AB rüzgârının de desteğiyle KKTC halkı planı kabul etti. Neyse ki, Rum tarafı, bunu bağımsızlıklarına bir tehdit olarak görüp, ezici çoğunlukla reddetti. Bugün KKTC’nin varlığını, maalesef, Rumların bu tercihine borçluyuz.

KKTC VARSA AB YOK

Buna rağmen Güney Kıbrıs, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak aynı yıl AB’ye alındı. Türk ordusunun çekilmesi ve KKTC’nin tasfiyesi ise, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği için en temel şartlardan biri olmayı sürdürüyor.

O günlerde AB’ye tam üyelik hayalleriyle KKTC’den vazgeçmiştik. 14-28 Mayıs seçimlerinin ardından Batı’ya boyun eğen ve ‘Biz olmazsak AB olmaz’ diyerek Türkiye’yi AB’ye pazarlayan AK Parti hükümetinin, bugün de ‘iki devletli çözüm’ söylemini ufak ufak terk etmesi oldukça manidar.

Unutmayalım. KKTC varsa, AB olmayacak. Üstelik KKTC’yi ‘verip kurtulsak’ bile AB’nin yine olmayacağı ortada. Çünkü AB ve hâmisi ABD’nin, Türkiye’den beklentileri KKTC ile sınırlı değil. PKK ile mücadeleyi bırakmaktan, yerel özerkliğe, LGBT dayatmasından, Rusya ile ilişkileri kesmeye uzanan kabul edilmesi durumunda ortada Türkiye kalmayacak devasa talepler. 

VATAN PARTİSİ YAPAR

Vatan Partisi dışında KKTC’nin bir devlet olarak tanınmasını sağlayacak bir güç yok. Çünkü hem iktidar hem de iktidara namzet diğer partiler, AB’nin peşine takılmış durumda. Vatan Partisi ise Abhazya’dan, Rusya’ya, Türk Devletleri’nden Pakistan ve Çin’e, Venezuela’dan Küba ve Meksika’ya, Cezayir’den Mali’ye Batı dışı dünyaya KKTC’yi tanıtacak program ve ilişkilere sahip. Bu ise hükümet olmakla mümkün…