‘Türkiye Kürtlerin de vatanıdır ve bundan geriye dönüş yoktur!’
“Bazen büyük kuramlar, halkları biraraya getirebilir. Bunun en iyi örneği Sovyetler Birliği’dir. Lenin, büyük kuramsal çalışmasını Rusya’da hayata geçirmiş, farklı din ve milletten halkları Sovyet çatısı altında toplamıştır. Ancak Türkler ve Kürtler bin yıllık süreçte tarihi ve bölgesel koşulların zorlaması sonucunda bir araya gelmiştir. Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde ve sonrasında Osmanlı’yı oluşturan halkların birçoğu bu devletten koparken, Kürtler Türkler’in en zayıf anında bile bin yıllık müttefikini terk etmemiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda Araplar, Ermeniler dönemin büyük devletlerinin safına geçerken, Kürtler Osmanlı’yı bırakmamış, Ruslara ve İngilizlere karşı savaşmıştır.
Bu tutum, öz itibarıyle Kürde kaybettirmemiştir.
Kürtler Sevr’de kendilerine bırakılan bir-iki şehrin aksine, bugün Anadolu’nun hatta Trakya’nın tamamını sosyoekonomik ihtiyaçları bakımından kullanabilmektedir. İç içe geçiş Kürtlere kaybettirmemiş, onlara büyük olanaklar kazandırmıştır.
Öte yandan feodal değerlerin pençesinde kıvranan Kürt köylülüğü, bu dönemde aşama aşama tasfiye sürecine girmiştir. 60 yıl önce doğuda ya da batıda kent yüzü görmeyen Kürtler, bugün itibarıyle o kentlerin küçük, orta ve büyük burjuvaları olmuştur. Yani dün ‘maraba’ olan Kürtler, bugün burjuvalaşmıştır. Kürtler bunu birçok eksiğine karşın Türk hukuku içinde gerçekleştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerin sınıfsal değişiminin önüne set çekmemiş, onları da sistemin ortağı haline getirmiştir.
Bugün Kürtler, iki halkı birbirinden ayırmayı hedefleyen hendek mücadelesine destek vermiyorsa, bunun nedeni yukarıda söylediğimiz sosyoekonomik gerçeklerdir. Kürtler vaktiyle asimilasyona tabi tutulmak istenmiştir, fakat hiçbir zaman sistemin dışına itilmemiştir. Türkiye’nin tamamında idari ve ekonomik yapıda yer alamasaydı; Kürdün, Türkiye’nin arkasında durması mümkün olmazdı.
Kürtler doğusuyla, batısıyla ülkenin bütün olanaklarından yararlanmaktadır. Bir Orta Anadolu Türk’ü kadar bu ülkeye sahip çıkmalarının nedeni budur. Kürtler, tarihi süreç içinde Türkiye’yi kendi vatanları olarak kabullenmiştir. Bundan geriye dönüş yoktur. Yapay bir takım oyunlarla bu nesnel gerçeğin bozulması mümkün değildir. Belki halklar, ayrıştırılmaya dönük saldırılar karşısında zarar görebilir, fakat ortak çıkarlar etrafında kenetlenen her kesimden halkımız yeniden birleşerek tarihe yanıt verecektir. Bırakın birtakım güçlerin Kürtleri ayrıştırmaya çalışmasını, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisi, Kürtleri Anadolu’nun doğusuna sürmeye kalksa bile başarılı olamaz.
Anadolu’yu, dolayısıyla Türkiye’yi sahiplenen Kürdün böylesi bir politikaya karşı mücadele edeceği kesindir.”
***
Altına imza atacağım bu sözler, 1960 Kars doğumlu meslektaşım Eyyüp Altun’a ait...
Eyyüp, hayatını Türklerin Ermenilerle ve Kürtlerle ilişkisini araştırmaya adayan bir gazeteci, edebiyatçı ve aynı zamanda sosyolog...
“Kürtlerin Anadolulaşma Süreci” isimli son kitabını bana gönderirken, “Kürt gerçeğine farklı bir açıdan bakmak ister misiniz?” notunu düşmüş...
Evet; bu kitapta gerçekten de olaya Kürt ırkçılarının değil de çağdaş bir aydının gözüyle bakmayı başarmış.
Kitap şu arabaşlıklardan oluşuyor:
* Kürtlerde Anadolu bilincinin altyapısı...
* Kürtlerin tarihi ve sosyolojik evrimi...
* Batıya göç...
* Kürtlerin sisteme katılımı ve değişen siyasi tercihler...
* Kürtlerin birlik eğilimini gösteren somut olgular...
* Kürtlerin Anadolulaşmasına karşı politik hareketler...
* Kürtlerde Ermeni algısı...
* Ermenilerde Kürt algısı...
* Anadillerin hazin sonu...
* Bir korucu köyünün anatomisi...
* Etnik kimlik değiştirme hakkı...
* Anadolulaşma sürecinde pilot bir şehir: Evlerinin önü Mersin...
* Suriyelileşme korkusu ve güncel sorun...
* Birleşme duygusu, bugün en zirve noktasında...
* Tarih izin verirse...
***
Bazı önermelerine katılmasanız da bu kitap Kürt gerçeği konusunda, “İşte, budur” diyeceğiniz bir kaynak... Yazarı tüm içtenliğimle kutluyorum.
KÜRTLERİN ANADOLULAŞMA SÜRECİ
Yazan: Eyyüp Altun
Yayınlayan: Kaynak Yayınları
Baskı tarihi: 2016, Nisan
Sayfa sayısı: 98
Etiket fiyatı: 10 lira
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş yıllarında Türk kadını...
“Osmanlı’nın son ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında erkekler savaşırken, çalışırken, yeni bir düzen ve yeni bir dünya kurma sevdasındaydılar. Yüksek duvarların, kafesli cumbaların, kara çarşafların ve peçelerin ardına hapsedilmiş kadınlar da kurtuluş, yenilenme, modernleşme savaşının isteyerek ya da istemeyerek içinde yer aldılar.
Edirne’de peçesini ilk çıkaran, ilk mantoyu giyen hanımlar Mustafa Kemal’in açtığı yolda nasıl ve ne yöne doğru koşmaya başlamışlardı? Peşpeşe yapılan köklü inkilapların evlerin ve bahçelerin kalın duvarları ardına yansımaları nasıl olmuştu?
Hiçbir zaman kahraman olmak gibi bir derdi olmayan anneannem; Selanik, Gümülcine, Sofulu, Edirne ve İstanbul arasında paramparça olan hayatının kahramanı oldu. Çevresini saran kan, ateş ve gözyaşı çemberinde nefes almak istediği anlarda hep doğduğu, çocukluğunun mutlu yıllarını geçirdiği Sofulu’nun hayallerine sığındı.”
***
Milliyet’in eski Almanya muhabiri Sabriye Cemboluk, yeni romanı “Son Talika”yı bu sözlerle anlatıyor.
Okurken savrulacağınız ve barış içinde geçen hayatınıza dualar edeceğiniz bir “dönem romanı”, Son Talika...
Mutlaka okumanızı öneririm.
SON TALİKA
Yazan: Sabriye Cemboluk
Yayınlayan: Ceren Yayıncılık
Baskı tarihi: 2016, Nisan
Sayfa sayısı: 692
Etiket fiyatı: 40 lira