Türkiye ‘Üretim Devrimi’ rotasına girdi
Günümüz, Türkiye ve dünya ekonomik tahlili
Bugün, dünya ve Türkiye’nin ekonomik tahlilini yapmak, yapılacak tahlil ile durum değerlendirmesi yaparak karar vermek son derece önemli. Yoksa içinde yaşadığımız günlerin toz ve duman içinde kalmış olan ortamında yolumuzu kaybedebilir, hatalı kararlar alabiliriz.
Dünya için başlamak gerekirse, doğal olarak dünyada ekonomik ilişkileri en çok belirleyen büyük aktörlerden yola çıkmak gerekmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri halen dünyanın en büyük gayri safi yurt içi hasılasını üreten ve en büyük silahlı gücü besleyen devlet durumundadır. ABD 1944 yılında Bretton Woods anlaşması ile milli parası olan doları, 1 ons altın = 35 dolar denkliği ile dünyaya rezerv para olarak kabul ettirmiştir. 1971 yılında, elindeki altın stokları fazla para basmaya yetmediği, ancak elindeki paradan daha fazla paraya gereksinim duyduğu için dünyanın süper gücü ve ekonomik hakim gücü olarak, doların altın ile bağımlılığını kaldırdığını duyurarak yeni bir devre adım atmıştır. Suudi Arabistan’ı ikna(!) ederek o dönem dünyanın yüzde 25 ticaretini oluşturan petrolün dolar ile ticaretinin yapılmasını sağlayarak, doların rezerv para hükmünü devam ettirmiştir. Bu arada ABD dünya GSMH’sının yüzde 40’ını üretmektedir.
***
1980’li yıllardan itibaren dünya ekonomik dengelerinin içine ağır ağır Çin Halk Cumhuriyeti ’de girmektedir. 1990’lı yılların içinde dünya uluslararası ticaretinin içinde Çin ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Çin, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olarak, ABD’nin dünya ticaretindeki tahtını sarsmaya başlamıştır. Atlantik kökenli, uluslararası şirketler üretimlerini Çin’e kaydırmaya başlamışlardır. Artık dünyanın üreten gücü Çin Halk Cumhuriyeti’dir. ABD kendi ekonomisini döndürmek için en kolay yolu inşaat sektörünü canlandırmakta bulmuştur. 2000 yılların başından itibaren Amerikan bankaları çılgın şekilde konut kredisi (Mortgage loan) dağıtmaya başlamıştır. Kredi dağıtımı öyle bir aşamaya gelmiştir ki sokaktan geçen herkese bu kredi verilmeye başlamıştır. İşin doğası gereği, 2008 Eylül ayında verilen bu kötü kredilerin batması ve geri ödemelerindeki sorunlar nedeniyle dönemin en büyük bankalarından Lehman Brothers batmış ve ABD’de şişen emlak balonunun ipi çekilmiştir. ABD’de başlayan kriz, dalgalar halinde dünyaya yayılmıştır. Amerika başlayan bu krize para basarak, bastığı parayı sistem içinde esas olarak banka sistemi aracılığı ile tüm dünyaya dağıtarak çözüm bulma yolunu seçmiştir.
Tablo-1’de de görüldüğü gibi iki dünya savaşı, Vietnam, Laos, Afganistan, Irak, Suriye ve başka dünya halklarına karşı savaşı ve tüm okyanus ve dünya denizlerinde ordu besleme işini 900 milyar dolarla 100 yıldan fazla idare edebilen ABD, artık özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nin ve Asya ülkelerinin ekonomik gelişmeleri karşısında içine girdiği krizden çıkabilmek için tablodan da görüleceği gibi bastığı parayı neredeyse 13 yıl içinde yaklaşık 10 kat artırmıştır. 17 Kasım 2021 tarihli tabloda, FED bilanço büyüklüğünün boyutu 8 trilyon 674 milyar dolar mertebesine çıkmıştır.
Dünyanın efendisini artık damarından ilaç verilerek yaşatılabilen bir hastaya benzetebiliriz. Kasım 2021 ayına kadar, Amerika’yı ekonomiye ayda 120 milyar dolar ek para basarak yaşatabiliyorlar.
2008 yılında ABD’de yaşanan krizin benzeri, Avrupa’da 2009 yılı sonlarına doğru ve 2010 yılında yaşanmaya başlandı. Avro Bölgesi güney ülkeleri; İtalya, İspanya, İrlanda, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi yüksek borçlanmalarını ödeyemeyerek temerrüde düştü. Ancak Avrupa, Amerika’nın yaptığı gibi batan bankasını, batmaya bırakmayıp (Yunanistan) kurtardı. En son Yunanistan’ın borçları ertelendi, bir kısım borcu silindi. Ancak artık Avrupa’da da parasal genişleme Amerika’da olduğu gibi başlamıştı. Atlantik sistemi tüm birimleri ile birlikte ağır hasta olmuşlardı.
Tablo-2’de gelişmiş kapitalist ülkeler merkez bankalarının bilançolarının GSYİH’lerine oranlarını gösterir tablodur. Japonya ve İsviçre merkez bankalarının bastıkları paralar milli gelirlerinin üstüne çıkmıştır. Amerika, Avrupa ve İngiltere merkez bankalarının bilanço büyüklükleri ise özellikle 2008 yılından sonra, takiben 2020 pandemi başlangıcı ile birlikte daha fazla yükselmiştir. Biz de bu oran bindeler mertebesindedir.
Sonuç olarak dünyanın kapitalist emperyalist sistemini oluşturan ülkeler halen büyük ekonomiler olarak görünmekle birlikte aslında serumla yaşayan ülkeler durumundadırlar. Pandemi sürecinde dünya zaten bozuk olan ekonomik sisteminde talepte düşme, tedarik zincirinde bozulma, navlun fiyatlarında aşırı artış, tüm temel hammaddeler, gıda fiyatlarında artış vs gibi nedenlerden ötürü ciddi bir krizin içine doğru çekilmeye başladı.
Tablo-3 TCMB’nin 2021 Eylül ayında yayınladığı Enflasyon Raporunda verilen bir tablo. Bu tablo da dünya ülkelerinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ayrımı ile Üretici Fiyat Endeksleri (ÜFE) ile enflasyon olarak tanımlanan Tüketici Fiyat Endeksleri (TÜFE) tabloları görünmektedir.
***
Tablodaki tüm rakamlara bakarsak; esas olarak tüm ülkelerde üretici fiyatlarının tüketici fiyatlarının üstünde olduğu dikkat çekmektedir. Ayrıca yer olarak yayınlamak mümkün olmadığı için enflasyonu gösteren TÜFE rakamlarının da tüm ülkelerde yükselmeye başladığı görülebilir.
Tablodan da görüleceği gibi üreticilere yansıyan fiyatlar henüz tüketicilere yansıtılabilmiş değildir. Bu da daha önümüzdeki aylarda enflasyonun yükselerek süreceğini göstermektedir.
Son olarak Amerika, yükselen enflasyon ve stagflasyon tehlikesine karşı, kasım ayından itibaren aylık olarak 120 milyar dolar olarak yaptığı para dağıtma işleminin, Kasım 2021 ayı dahil aylık 15 milyar dolar azaltarak Haziran 2021 ayında parasal genişlemeyi sonlandırmayı düşünmektedir. Haziran ayını takiben de “0” olan faiz oranını yükselterek dağıttığı paraları geri toplamayı düşünmekte, böylece enflasyonu kontrol altına almayı planlamaktadır.
***
Ama aldığı bu parasal daralma kararına rağmen ekonomik gelişmeye, canlanmaya ihtiyacı olduğu için Temsilciler Meclisi ve Senatodan, Demokratların oyları ile kabul edilerek geçen 1.5 trilyon dolarlık alt yapı yatırım planı 8 yıllığına yürürlüğe girmiştir. Bu iki politika da temel olarak birbirine terstir. Biden ayrıca 1 trilyon dolarlık bir sosyal yardım bütçesinin onaylanmasını planlamaktadır.
Avrupa ise bu tür Keynesyen uygulamalar yerine, parasal genişlemeye şimdilik devam kararı almıştır.
Sonuçta bu ülkelerde çözümü mümkün olmayan bir ekonomik kriz bulunmaktadır. Bu kriz 2022 yılında daha da büyüyeceği, belki de kontrolden çıkabileceği ihtimalini içinde barındırmaktadır. Atlantik sistemi ve dolar saltanatının sonu görünmüştür.
TÜRKİYE TAHLİLİ
Türkiye 1980 yılına kadar, ağırlıklı olarak 1930’lu yıllar boyunca çizilen planlı, ithal ikame esasına dayalı karma ekonomi modeli ile yol aldı. Emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda ticari kısıtlarını kaldırıp, bünyesini emperyalizmin sömürü ve talanına teslim etmesi gereken tüm ülkeler gibi Türkiye’de de “neoliberalizm” adı altında ekonomik politikalar 24 Ocak 1980 tarihinde alınan kararlar ile uygulanmaya başladı. 1989 yılında yeniden yayınlanan Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununda emperyalizmin bastığı paraları serbestçe dolaştırıp üretilen tüm katma değeri emebileceği bir sistem yasal temeline oturtulmaya başlanmıştı. Bağımsız bir devlet, doğal olarak bu ekonomik saldırıya karşı direnecekti. Bu direniş Türkiye’de 1994 ve 2001 yıllarında ekonomik krizleri tetikledi. 2001 yılında emperyalizm pozisyonunu düzeltmek için yeni bir saldırıya geçti. 2001 yılı Mayıs ayında Dünya Bankası elemanı olan Kemal Derviş ekonomi bakanı olarak Türkiye’ye gönderildi. Çantasında o yıllardan sonra Türkiye’nin başına gelecek hükümetlerce uygulanacak 15 adet yasa getirmişti. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, tütün, tekel vb. gibi konuların emperyalizmin tercihlerine göre düzenlendiği yasalar Türkiye’ye dayatıldı ve kabul ettirildi. Kemal Derviş’in 2001 Mayıs ayında Türkiye’ye dayattığı yeni politikaların adı “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” idi.
***
Emperyalizme kısmen de olsa direnen, ABD’nin Irak’a saldırısına karşı duran Ecevit Hükümeti yıkılmış, yerine Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanlığı hükümeti kurulmuştu. Hükümet tek parçalı görünmesine rağmen bir koalisyondu. Koalisyonun içinde millici unsurlarla birlikte FETÖ ve diğer gayri milli unsurlarda bulunuyordu. Dönemin ekonomisinden sorumlu Ali Babacan, Kemal Derviş’ten devraldığı ekonomi politikalarını başarı ile uyguluyordu. O dönemde çok büyük KİT özelleştirmeleri yapıldı. Türkiye’nin dış borcu katlandı. Alınan paralar inşaatlara yatırılarak sürdürülebilir olmayan ekonomi politikaları uygulandı.
***
2014 yılından itibaren Türkiye siyasi olarak Atlantik’ten kopuş ve Asya ile birlikte hareket çizgisine dönmeye başladı. Bu siyasi duruş beraberinde ekonomik uygulamalarını da getirdi. Bir örnek vermek gerekirse; 2017 yılında çıkarılan bir kararname ile Türkiye’de çıkarılan altın madeni daha önceleri rahatlıkla satılabilirken bu tarihten sonra Türkiye’de çıkarılan altının öncelikli alıcısı TCMB olması yasası getirildi. Türkiye doğal gaz sondaj faaliyetlerine başladı. Sondaj gemileri almaya başladı. Dönemin Ekonomi Bakanı Berat Albayrak, 1980’den bu yana yapılan ekonomik politikaların sürdürülebilir olmadığını açıkça ifade etmeye başladı. 2020 yılı başında başlayan pandemi süreci bu gidişi akamete uğrattı. Ancak bu süreçte Tablo-4’te de görüneceği gibi, 2001 yılında uygulamaya konulan “düşük kur yüksek faiz” uygulaması ile Türkiye’ye giren ve Türkiye’nin çok ciddi şekilde sömürülmesine yol açan sıcak para yurdu terk etmeye başladı.
Tablo-4’de görüldüğü gibi Türkiye’de sıcak para en yüksek miktarda 10 Mayıs 2013 tarihinde 152 milyar 329 milyon dolar ile bulunuyor. Ancak yukarıda anlattığımız siyasi değişim, Türkiye’nin Atlantik’ten kopup Asya’daki yerine yerleşmesini takiben sıcak para da 2013 yılından itibaren Türkiye’yi terk etmeye başlıyor. 2018 “rahip Brunson krizi”, “yok olan 128 milyar dolar” gibi gelişmelerin esası da bu gelişmenin içinde yer alıyor. Takiben en son Merkez Bankası verisi olan 6 Ağustos 2021 tarihinde sıcak para miktarı 30 milyar 618 milyon dolara düşüyor.
Aslında son derece siyasi gelişmelere yakın olan ve dünyada birçok darbe, kadife ve renkli devrimin finansmanında da kullanılan bu paranın rotası, Türkiye’nin de içinde bulunduğu rotayı çok açık bir şekilde tarif etmektedir. Emperyalizmin en hassas sinir uçlarının yer aldığı bu paralar Türkiye’yi 2013 yılından bu yana terk etmektedir.
Özellikle Ekim 2021 ayından bu yana hükümet çevreleri ve ekonomi bürokrasisinde dillendirilmeye başlanan yeni ekonomi politikasının belirtileri, çok özet şekilde yukarıda bahsettiğim gelişmeler ile birlikte değerlendirildiğinde bir anlam ifade etmektedir.
***
Merkez Bankası Başkanı’nın 28 Ekim günü yapılan Enflasyon Raporu toplantısında açıkça ifade ettiği, “son yirmi yılda yapılan uygulamaların sürdürülebilir olmaması”. Yüzde 5 enflasyon, yüzde 5 cari açık ve yüzde 5 büyüme politikasının yürümediği. Artık cari açığı kapama ve istihdam politikalarının takip edileceği söylemi. Cumhurbaşkanı’nın kabine toplantısı ertesinde yaptığı “200 yıldan bu yana her ileri çıkışımız muhtelif entrikalarla kesiliyor” şeklindeki tarih vererek emperyalizmle mücadele sürecine işaret etmesi. Bir kısım iktisatçıları emperyalizmi referans verecek şekilde “mandacı iktisatçılar” olarak tanımlaması. Çok doğru bir dünya ekonomik tahlili yaparak “karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır” açıklaması. Önümüzdeki ekonomik uygulamalarla ilgili “ Ekonomik kurtuluş savaşından zaferle çıkacağız” söylemi ve daha buna benzer birçok, milli bir tavrı öne çıkaran söylem. Ayrıca Devlet Bahçeli’den ertesi gün yapılan “Merkez bankası bağımsız olamaz” özetli ve milli ekonomik uygulamaları destekleyen açıklamalar artık Türkiye’nin yeni yönünü belirleyen çok önemli ve değerli açıklamalar olmuştur.
***
Türkiye artık Vatan Partisi programında “Üreticilerin Milli Hükümeti” tarafından uygulanacak “Üretim Devrimi” çizgisine girmiştir. Evet, ihracatı öncelemek gibi vazgeçilemeyen çizgi hataları, özel sektöre olduğu gibi yaslanarak “karma ekonomi” uygulamalarından şimdilik kaçınmak gibi hatalar içermektedir. Kambiyo rejiminde denetlemeler ve müdahaleler başlatarak kontrolü ele geçirmek türü uygulamalar artık görünür uzaklıkta olmasına karşın halen uzak durulmaktadır. Uygulanacak politikalarda halkında yakın desteğini almak için; Külliyeden başlamak üzere, TBMM ve tüm devlet harcamalarında ciddi fedakârlık uygulamaları önümüzdeki dönemde olmazsa olmaz şekilde uygulama aşamasına gelmek zorundadır.
Türkiye artık geri dönülemez şekilde “Üretim Devrimi” sathı mailine girmiştir.