'Türkiye ve Suriye arasındaki işbirliği kanalı İdlib'te açıldı'
Mustafa Birol Güger
Türkiye, Rusya ve İran öncülüğünde gerçekleştirilen Astana görüşmeleri meyvelerini vermeye devam ediyor. Son olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) bağlı özel kuvvetler sınırın Suriye tarafına geçerek, İdlib ile terör örgütü PKK/PYD işgalindeki Afrin arasındaki bölgeye konuşlandı. Böylelikle, ABD'nin 'terör koridoru' projesi güçlü bir darbe daha aldı.
TSK'nın İdlib harekatıyla ilgili dünyanın dört bir yanından resmi ve gayri resmi düzeyde birçok açıklama geldi. Harekatın birincil muhatabı olan Suriye hükümeti başta 'diplomatik anlamda' sessiz kalırken, dün her zamanki diplomatik şablonla harekatı kınadı. Aydinlik.com.tr, İngiltere’de yaşayan, Gnosos Düşünce Kuruluşu’nun kurucusu, Suriye kökenli siyasi analist Ammar Wakkaf'a Suriye hükümetinin, TSK'nın İdlib harekatına ilişkin 'diplomatik teamüller ötesindeki gerçek tutumunu' sordu, çarpıcı yanıtlar aldı...
***
'İDLİB'TE DURUM DEĞİŞTİ...'
Aydınlık: Önceki bir söyleşinizde, Suriye hükümetinin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) İdlib operasyonuna yönelik yaklaşımının, 'iki ülke arasında, geçmişe kıyasla daha derin bir işbirliği seviyesini' işaret ettiğinizi ifade ettiniz.
O halde, bu işbirliğinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Atılacak yeni adım ne olacaktır? Sizce, bu süreç gelecek dönemde bir tür 'doğrudan görüşme' aşamasına evrilebilir mi?
Wakkaf: Şüphesiz... Suriye devleti daha önce Türkiye tarafından, Rusya ile koordineli olarak, Şam'ın da oluruyla, Suriye'de ya da Suriye'ye yönelik olarak gerçekleştirilmiş eylemleri resmen saldırganlık olarak nitelendirdi. Bu eylemler arasında en önemlisi, Halep'in kuzey doğusunda gerçekleştirilen 'Fırat Kalkanı Harekatı'ydı ki, Suriye bu olayı, 'egemenliğine yönelik bariz bir ihlal' olarak nitelendirmişti.
Bu esas itibariyle şu anlama gelmektedir; Ağustos 2016'da, Ankara ile Şam arasında çok az güven ilişkisi vardı ve Şam bu durumda, Rusya'nın sunduğu garantiyi kabul etmiş olsa bile Türk müdahalesini resmen onaylayamazdı.
Ancak, İdlib'de durum değişti. Suriye Dışişleri Bakanı'nın, bu durumun Türkiye ve desteklediği gruplar için bir sınav olacağını söylediğini duyduk. Ardından, harekatın başlamasından hemen sonra Şam, BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi'ne, resmi olarak Türk işgaline itiraz eden o alışılmış çifte mektupları göndermekten kaçındı.
Dolayısıyla, geçen 14 ayda iki ülke arasındaki gerginliği gidermek adına ilerleme kaydedildiğini ve iki ülke arasındaki ilişkinin daha müşterek bir rotaya girdiğini ifade edebiliriz. Bundan sonra, iki ülkenin başta ortak tehditleri teşhis etmeye ve söz konusu ortak tehditlere karşı işbirliği yapmaya başlamalarını ve daha sonra da ortak çıkarları için bir araya gelmelerini bekleyebiliriz. Bunun, en azından yakın gelecekte Rusya'nın yoğun dahli olmaksızın gerçekleşmesi pek olası değil.
SAHADA İŞBİRLİĞİNİN ÖNÜNDEKİ ZORLUKLAR
- Sizce Türk ve Suriye silahlı kuvvetleri arasında, sahada, bilgi paylaşımı ve askeri irtibat bakımından doğrudan işbirliği mevcut mu?
Bence bu tarz bir doğrudan işbirliğinin gerçekleşmesi için vakit biraz erken. Örneğin, Türkiye'nin Suriye'ye, Hayat Tahrir El Şam'ın (HTŞ - eski adıyla Nusra Cephesi) yeri ve gücü hakkında istihbarat sağlayacağını düşünmek oldukça zor.
Bu biraz da, Türkiye'nin İdlib'deki diğer silahlı grupları da siyasi sürece angaje etme ihtiyacı ile ilişkili ki, bu grupların bazıları resmi olarak HTŞ'yi düşman olarak görüyor ve ondan kurtulmak istiyorlar. Bu gruplar, HTŞ'ye cephe aldıkları takdirde saflarında bir gerileme veya bölünmenin ortaya çıkabileceğinden endişe ediyor olabilirler. Dolayısıyla bir çok zorluk mevcut.
SİLAHLI GRUPLAR İÇİN TEK ÇIKIŞ ASTANA
- Yine bir başka röportajınızda, Suriye'deki garantör ülkelerin, Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO), doğru rotaya girmeleri için bir şans vermesi gerektiğini ifade ediyor ve silah bırakmaları koşuluyla 'bir güç paylaşımı anlaşması'nın tarafı olabileceklerinin altını çiziyorsunuz.
ÖSO'nun, Suriye'nin geleceğindeki rolü ne olacaktır? Suriye devletinin ÖSO'yu, kendi güvenlik aparatı dahilinde, özel bir statüyle değerlendirme şansı mevcut mudur?
İdlib'deki militanların mevcut durumdan, kazanımlar elde ettikleri duruma geçmek istediklerine inanıyoruz. Bunu başarmanın tek yolu, Astana'da işleyen siyasi sürece katılmak ve katkıda bulunmaktır. Güvenilir ortaklar olduklarını ispat ettikleri takdirde, gelecekte onları Suriye devletine yeniden entegre etme yönünde seçenekler ortaya çıkacaktır.
Bir örgüt olarak ÖSO'ya gelecek olursak; Suriye hükümetinin, Suriye'deki normalleşme sürecini geciktirebilecek tüm bir çözümleri reddettiğini dikkate alacak olursak, onlara özel statü sağlamak neredeyse imkansız olacaktır. Bu türden bir statü, Lübnan'da olduğu gibi 'özel bir grubun' anayasal ayrıcalıklara sahip olduğunu gösterir ki, bu Suriye'de uygulanabilecek bir model değildir.
Suriye hükümetinin, çeşitli zümrelere meşruiyet sağlamayı amaçlayan ve dolayısıyla hükümete destek veren Suriyeliler tarafından kabul edilemez sayılacak herhangi bir çözüme razı olma olasılığı oldukça düşük. Bu nedenle, bazı Suriyelilerin etnik veya dini kökenleri nedeniyle dahil olamayacakları bir takım ideolojik temelli hizipler tolere edilmeyecektir.
Kanımca, bu gruplar hususunda gidişat şöyle: hükümetle, güvenebilecekleri ulusların aracılığı ve garantörlüğünde bir tür 'mutabakat' anlaşması yapacak ve sonra da yavaş yavaş Suriye yasaları çerçevesinde, Suriye devletine tekrar entegre olacaklar.