Türkiye’de sinema sansürünün tarihi
Bir zamanlar, Türk sinemasındaki sansürün hikayesini yazsak roman olur derdik. Yanılmışız… Yalnızca gerekçeleri üç ciltlik bir ansiklopedi oldu. Hem de ne ansiklopedi…
Sansür, Türk sineması için hem korkulu bir rüya, hem de gerekçeleriyle bir mizah konusu olmuştur her zaman. Yalnızca, çeşitli dönemlerde verilen sansür kararlarına bakılarak bile eksiksiz bir Türkiye sosyo-kültürel tarihi yazılabilir.
30’lu yıllarda İtalyan polis devlet sisteminden ödünç alınan, ödünç alındığı ülkede bile kısa bir süre sonra yürürlükten kaldırılan, ama ülkemizde yıllar yılı sinemanın üzerinde bir Demokles’in kılıcı gibi asılı duran Sansür, çok değil, yakın dönemlere kadar verdiği kararlarla sinemamızın önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. Bir sanat eserini daha doğmadan senaryo aşamasında engelleyen, kesip biçen sansür uygulamaları kimi siyasal iktidarların elinde bir silah olmuş, yalnızca sinemaya değil, her bir düşüncenin yeşermesini engellemiştir diyebiliriz.
Geçtiğimiz Günlerde T.C Kültür Telif Hakları Genel Müdürlüğü tarafından akademisyen Ali Karadoğan ile Semire Ruken Öztürk’ün derlediği “Sansür Karar Defterleri Üzerine Bir İnceleme: Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi 1932-1988” adlı bir eser yayınlandı. Arşivdeki 96 adet Sansür Karar defterinin içindeki 26.273 karar gözden geçirilerek yapılan uzun soluklu çalışma bugüne dek sansürle yapılmış en büyük araştırma/derlemelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Çalışmanın bir özelliği de; kararlar olduğu gibi aktarılmamış, gerekçelerine göre sınıflandırılarak bölümler halinde sunulmuştur. Böylece Sansürün hangi konularda hangi kararlar verdiğine ilişkin bir kolaylık sağlanmıştır.
Üç ciltlik çalışma sinema literatürümüzde “çoğalan” ya da daha yaygın bir söyleyişle “doğurgan” bir özelliğe sahip olarak, yalnızca sinema alanında değil, birçok alanda birçok araştırmaya kaynaklık edecek bir içeriğe ve de zenginliğe sahip. Sanırım bundan sonra yazılacak olan tüm sinema tarihlerinde bu defterler yalnızca yol gösterici değil, aynı zamanda tarih yazımındaki kimi değişikliklerin yapılmasını da zorunlu kılacaktır. Tabii bu arada Telif Hakları Genel Müdürü Dr Ziyat Taşkent ile sinemamız için bir değer olan bu belgeleri çağdaş bir arşiv içinde muhafaza eden Belgelendirme ve Arşivi Daire Başkanı Serhat Dalgıç’ı kutlarım. Demek ki her zaman bakanlığımız, Sinema Müzesi gibi göstermelik, hoş ama içi boş şeyler yapmıyor, bu tür kaynak eserlere de imzalar atarak hem “milli” hem de “yerli” güzel ve kalıcı işler de ortaya koyabiliyormuş.
Sansür Karar Defterlerinde neler yok ki? Bir zamanlar önce sinemada, sonra da tek kanallı TRT’nin TV’sinde saniyelerle sınırlanan öpüşmeler olay olmuş, belirli süreyi geçen ateşli öpüşmeler kesilip çıkartılmıştı. Hatta kimi filmlerdeki öpüşmeler için yeniden sınıflandırmaya tabi tutulmuş, masum, ateşli, ahlaksız ve de sevecen olarak türlere ayrılmıştı. Bu tür yasaklama kararlarını dönemlerinde kaleme aldığımız zaman çoğu okur konuyu abarttığımızı yazmış, bunların gerçek olamayacağından söz ederek inanmakta zorlanmıştı. İşte sözü edilen çalışmanın 1. Cildinin 303. Sayfasında yer alan “Öpme, öpüşme, Sevişme” kısmından bir alıntı.
“Süslü Karanfiller filmi kabul edilirse Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen temsilcileri, telefon konuşması esnasında Aysel Tanju’nun koltukta oturduğu sahnenin, Yılmaz’ın Türkan’ın boynunun muhtelif yerlerinden öpüş sahnesinin, Suphi’nin ağaçlıklar arasında kızla sevişmesindeki, kızın gözlüğünün Suphi tarafından çıkarılıp atıldıktan sonraki öpüşme sahnesinin, Suphi’nin kızla evlenmek istediğini söylediği son en son sahnedeki öpüşme sahnelerini müstehcen gördüğümden ve (Süslü boya güzellerinin iyi bir ev kadını olacağına inanmıyor musun?) şeklindeki konuşmaların da, münasip görmediğimden çıkarılması reyindeyim, diyerek şerh düşmüştür…”
Öpüşmede bu kadar şerh düşülürse, bir başkalarında neler olacağını bir siz düşünün… Bir zamanlar Sansür heyetinin tüm üyeleri bu ve buna benzer sahneleri “halkın etkilenip ahlaksız olmaması için” kesip biçti. Bu kesilen yerlerin hiç birini bizler yani halk görmedi. Ama sansür üyeleri, bizim bir tekini bile görmediğimiz binlerce sahneleri defalarca izledi. Peki; bu sahnelerin biri bile insanı etkileyip ahlaksız yapabiliyorsa, o zaman binlercesini izleyenler ne olur acaba?
Geçmiş zaman defterlerinin sararmış sayfaları arasında dolaşmak ara sıra iyi geliyor insana…