Türkiye’nin BRICS üyeliği zorunlu rota
Türkiye’nin BRICS üyeliği başvurusu, Atlantik cenahında büyük bir sürpriz olarak karşılanmasa da, ihtiyatlı bir tedirginlikle takip ediliyor. Geçen hafta Türkiye’nin resmi olarak doğrulamadığı fakat Rusya’nın ilan ettiği BRICS’e üyelik başvurusu uluslararası medyada öncelikli haberler arasındaydı.
Türkiye’deki Amerikancı kesimlerde ciddi tedirginliğe ve tepkiye neden olan BRISC’e üyelik yönelimi, bu oluşumu küçümseyen Atlantik propagandasında da önemli gediklere yol açtı.
Daha iki ay önce, “gölge CIA” olarak parlatılan Stratfor’un “analizi”nde, “BRICS, Türkiye için politik ve ekonomik bir çözümden çok uzak” başlığının altı, oluşumun kurumsal zayıflıkları ve Türk ekonomisinin dolara olan bağımlılığına bağlanarak dolduruluyordu.
Şimdi ise, Atlantik mahfillerinde (ve elbette Türkiye’deki acentelerinde) “ilk kez bir NATO üyesi ülke, Batı karşıtı bir oluşuma üye olacak” diye feryat figan ediliyor.
TÜRKİYE’NİN KATILIMI DENGELERİ DEĞİŞTİRİR
Atlantik’in tedirgin olması normal. Çünkü, ABD’nin hegemonyası gerilerken alternatif bir küresel düzenin nüvesi niteliğindeki BRICS’e Türkiye’nin katılımı bütün dengeleri değiştirebilecek değer taşıyor.
NATO üyesi olduğu halde, NATO’nun patronu ABD’nin ilk düşürmeye çalıştığı devlet olan Türkiye Cumhuriyeti epey bir zamandır fiilen Atlantik kulübünün üyesi değildir. Türkiye’nin rota değişikliği nesnel ve zorunlu nedenlerden kaynaklanmıştır ve bu süreci tersine çevirmek mümkün değildir.
Yaklaşık 80 yıldır, ekonomide, siyasette, kültürde Batı ile bütünleşme stratejisinin Türkiye’yi bugün getirdiği yer bütün bu alanlarda tıkanma, giderek çöküştür. Türkiye milli devletini korumak, milleti dağılmaktan kurtarmak için kaçınılmaz olarak Atlantik’in neo-liberal düzeninden vazgeçmek zorundadır.
Atlantik ile BRICS öncülüğünde şekillenen gelişen dünya ülkeleri cephesi arasındaki mücadele şiddetlenmektedir. Türkiye’nin safını BRICS’ten yana belirlemesi, bu mücadelenin bundan sonraki seyrini belirleyecek önemde bir gelişme olacaktır.
İŞİN ÖZÜ: ÇOK KUTUPLULUK DURDURULAMAZ
Dünya nüfusunun yüzde 45’inden fazlasını temsil eden BRICS+, 21. yüzyıla Asya’nın şimdiden damgasını vurduğunun en önemli göstergesidir. Artan nitelikli işgücü, yüksek teknolojide ulaştığı düzey, bilimsel atılımlarla genişleyen bilgi birikimi ve büyüyen ekonomisi ile başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere Asya devletleri, Batı’nın karşısında devasa başarılar elde etmektedir.
Türkiye’nin de, kendi tecrübesiyle, Batı tahakkümünden kurtuldukça neler başarabileceğini görmek için sadece milli savunma sanayisindeki olağanüstü sıçramaya bakmak yeterlidir. Dahası, dış politikada komşularla işbirliğinin getirdiği Karabağ’da, Irak’ta, Suriye’deki kazanımlar zorunlu rotayı hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.
Atlantik sisteminin bireyciliği, bireysel kâr ve çıkarı esas alan ekonomik/toplumsal modelinin yerine, Asya’dan yükselen kamusal çıkarın, dayanışmacılığın, paylaşarak gelişmenin, toplumculuğun ve milli devletler arasında eşitlik temelinde işbirliklerinin, gelişen dünya ülkeleri için zorunluluk olduğu görülmektedir. Bu koşullarda Türkiye için BRICS üyeliği zorunlu rotadır.