Türkiye’nin çıkış süreci ve Ergenekon -(TAMAMI)
Kimileri barometre gibidir. Değişimi hemen sezip, kendilerine yeni “hava koşulları”nda sığınacak bir yer hazırlamanın telâşına düşerler. Kimileri de kurulu bebek gibidir. Kapasiteleri, kendilerine verileni herhangi bir ek zihinsel işlemden geçirmeye elvermez. Besleme kanallarından iletileni tekrarlar dururlar. Hele bir de “yalan haber-sahte kavram” tedarik zinciri koparsa, eski nakaratları yinelemekten başka çareleri kalmaz. Yeni duruma hazırlık olsun diye farklılaşmaya çalışan eski yol arkadaşlarına kızıp hırçınlaşırlar. Son zamanlarda, holding medyasının ekranlarına yansımakta olan süreç budur.
Niye hızlandırılmış son?
Ergenekon-Balyoz tertipleri üstünden yapılan kamuoyu imalatı tıkanmıştır. Bu tertipleri besleyen tedarik zincirleri kopmuştur. Sürdürülemez hale gelmiş bir tertibi sürdürmeye çalışmak, tertibin açığa çıkmasından başka bir işe yaramaz. Bu durumda zararı en aza indirgemek için, bu sözde davaların bir an önce kapatılmasından başka bir çare kalmamıştır. Çıplak gerçek, yine açığa çıkacaktır. Ama o zaman hiç olmazsa kesilen “ceza”lar, Türkiye’nin yıkım sürecinin bazı kritik adımlarında “dengeleyici” bir pazarlık kozu olarak belki kullanılabilecektir.
Özel operasyonlar
Ergenekon-Balyoz, her şeyiyle, savcısı, mahkemesi, yerleşkesi, gazetesi, medyası, tanığı ve gizli tanık yasasıyla özel bir operasyondur. Mahkemeleri o kadar özeldir ki, başka yerde kullanılmasın diye yürürlükten kaldırılmış olmalarına karşın, sırf bu “davalar”a ilişkin özel görevlerini yerine getirmeleri için muhafaza edilmişlerdir. “Dava”ların dayandırıldıkları “belge”ler, “dava”ların başlangıcından altı, yedi yıl öncesine aittir. Herhalde özel hazırlıkların tamamlandığına ancak kanaat getirilmiş olmalı ki, Fehmi Koru’nun ifadesine göre, operasyonun düğmesine 2007 yılının Kasım ayında Oval Ofis’te basılmıştır.
Dünyada ilkler
Dünyanın her yerindeki darbelerde, darbeciler anayasayı değiştirip yeni bir siyasi rejim kurmaya yönelirler. Bu “davaların darbecileri” ise, Anayasa’nın Atatürk’e dayanan temel ilkelerini korumaya çalışmakla suçlanmaktadır. Atatürk Devrimi’ni tasfiye edip, yerine Büyük Ortadoğu Projesi’nin “Ilımlı İslam” darbesini gerçekleştirmeye çalışanlar, bu operasyonların yürütücüleridir. Eğer sonuç çıkartırken olgulara dayanacaksak, bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde darbe girişimiyle suçlanan bir ordunun, Genelkurmay Başkanları da dahil “silahsız” olarak tutsak edildiğine tanık olunmuş değildir.
Çıkış yolu
Ülkemizde ve dünyada durum hızla değişmektedir. Kafalardaki ve vicdanlardaki tortuları hızla temizleyen, ülkemizde iktidar olmayı ABD’nin onayına bağlayan toplumsal zehri silip süpürmekte olan bir halk hareketi hızla yükselmektedir. Bu hareket, 19 Mayıs’ta, Hatay’da, 29 Ekim’de, 10 Kasım’da, Silivri’de kendi geleceğini kendi ellerine alan bir halkın harekettir. Milli bir hükümete yönelen bu hareket, ülkemizi yıkıma ve bölünmeye götüren bu operasyonların tertipçilerinden adalet isteyerek değil, ancak onlardan hesap sormakla hedefine ulaşabilir.