Türkiye’nin gerçeklerine bir bakış
Türkiye her yönüyle zor bir dönemden geçiyor. İnsanlar geleceklerinden endişeli. Millet önünü görememekten şikayetçi. Yurt içindeki ve dışındaki medya adeta karamsarlık aşılıyor. Türkiye üzerinde müthiş bir algı operasyonu var. Tamam bir çok şey kötüye gidiyor ancak her gün her şeyi tenkit ederek, kendi kendimizi kötüleyerek bir yere varacağımızı sanmıyorum. En küçüğünden en büyüğüne milletçe kendimize acıyoruz hiçbir şey yapmadan ölümü bekliyoruz. Peki umutlarımıza ne oldu, ne çabuk pes ettik, ne çabuk yenilgiyi kabullendik. Bu mudur Türkiye’nin gerçekleri? Tenkit, eleştiri, kendimizi hiç yerine koymak, başkalarının iradesine boyun eğmek, olan biteni kader diyerek kabullenmek bu mudur, Atatürk Türkiye’sinin gerçekleri? Bu mudur emperyalizme karşı ilk savaşı açmış, kazanmış ve mazlum milletlere örnek olmuş önderlik etmiş Türk Milletinin gücü, iradesi ve zorluklarla mücadelesi? Bu kadar çabuk mu pes edecek Türk Milleti?
Evet çok büyük hatalar yaptık Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, hem içte hem de dışta. Bazen gücümüzü çok küçük gördük veya öyle empoze ettiler, bazen de gücümüzü çok abarttık veya birilerinin poh pohlamasına kandık. Bizim için en önemli konuyu iç cepheyi hep ihmal ettik. Yabancı istihbarat servislerinin istismarına uygun durumlar ve zafiyetler yarattık.
Milli olan ne varsa yok etmeye çalıştık ve başardıkta(!) Ulus devleti öcü gibi gösterdiler, hem yabancılar hem de onların yerli işbirlikçilerinin ağzıyla konuştuk ve ülkemizi dönüştürmeye çalıştık. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını küçümsedik ya da vatandaş olarak herkesi kucaklayamadık, işin kolayına kaçıp onları cemaatlerin ve tarikatların kölesi haline getirdik. Onların iradelerini birilerine ipotek ettirilmesine göz yumduk. Zira insanları bu şekilde yönetmek daha kolaydı.
Sonuçta kendi altımızı oyduk. Siyasi partilerin de, devlet kurumlarının da tabii devletin de içi boşaldı. Devlet aklını yok ettik. Devlet aklını ya da derin devleti oluşturan (bu arada derin devlet kötü bir şey değildir, devletin ve milletin sigortasıdır) TSK’yı, Dışişlerini ve MİT’in onların düşünme/analiz ve geleceğe hazırlık vb. işlevlerini körelttiler.
Biz orta ölçekli bir devletiz. Orta ölçekli bir devlet olarak Osmanlı'yı yeniden ihya etme gibi bir düşünceyi gerçekleştirmeye gücümüzün yetmeyeceğini bilmemiz gerekiyordu. Bunun anlamı Türkiye’ni pasif davranması ya da gelişen olaylar karşısında sessiz ve hareketsiz kalması değildir. Dünyada, çevremizde gelişen/gelişebilecek olaylara ilgisiz, hazırlıksız yakalanmamak için gerekenleri yapmamız gerekiyordu. Bunu yapacak kurumlar TSK, MİT ve Dışişleri idi. Ama bu hazırlığın yapılmadığını ve gelişmelere hazırlıksız yakalandığımızı görüyoruz. Önceden geliştirdiğimiz bir planımız/stratejimiz yok. Birilerinin kuyruğuna takılıp sonra da milli çıkarlarımızı koruyacağımızı sanıyoruz. Maalesef korutmuyorlar. Nasrettin hocanın deyimiyle parayı veren düdüğü çalıyor.
Özelleştirme adı altında ekonomiyi yabancılara emanet ettik. Üretmeyi bıraktık. Parayla para kazanmaya, inşaatla ülkeyi düze çıkarmayı tercih ettik. Sonuçta tarımda da, sanayide de üretimi bıraktık, ithalata başladık. Ekonomisi bağımlı olan bir ülkenin politikası da, geliştireceği stratejileri de, ordusu da, istihbaratı da bağımlıdır. Uyguladıklarımıza baktığımızda nasıl bir sonuç bekliyorduk ki. Bu politikalarla ancak bu kadar olur. Aslında çok daha kötüsü olur. Tabii uyanmazsak.
Osmanlı döneminin son zamanlarında bazılarımızın beğenmediği Teşkilat-ı Mahsusa devletin dağılmasından sonra yürütülecek mücadele için hazırlık yapmış ve kendini ve vatanseverleri bu gelişmeye göre hazırlamıştır. Geldiğimiz noktada bu hazırlıktan bile yoksunuz. Bu konuda devlet sorumluluğu olanlar kendilerine bunu bir sorsunlar bakalım. Nasıl bir hazırlığımız var.
Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan bireyler olarak tekrar vatandaş olmak, Cumhuriyet'in temel felsefesine dönmek, ulus devletten taviz vermemek, milli çıkarlarımızı koruyacak milli iktidarları iş başına getirmek ve örgütlü olmak zorundayız. Gökten inecek bir mehdi ya da Mustafa Kemal Atatürk gibi bir kurtarıcı beklemeyin. İçine düştüğümüz durumdan bizi kurtaracak tek şey milletin iradesidir. Milli olacağız, milli olanı seçeceğiz, milli olmayanla mücadele edeceğiz. Atatürk’ün Amasya Tamimi'nde dediği gibi milleti milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin iradesini hakim kılmak esastır.