25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye’nin Jeanne d’Arc’ı

Halit Deringör

Halit Deringör

Eski Yazar

A+ A-

Bugünkü yazı konum biraz değişik.. Sporda büyük savaşta cengaver, unutulmuş bir kadının serüveni. 2000 yılında basılan “Makalelerle Fenerbahçe” adlı kitabımda “Jeanne d’Arc” başlığı ile yer verdiğim bir kişiyi tekrar bu satırlara taşımak istedim. Çünkü bu insanın öğrenilmesinde ve düşünülmesinde yarar vardır diye düşünüyorum. İsmi Ayten Salih.

Bilindiği gibi Jeanne d’Arc, bir Fransız köylü kızıdır. 12 yaşındayken yaşanan İngiltere ile Fransa arasındaki yüzyıl savaşlarında tıpkı bir erkek gibi ülkesini koruma adına görevler üstlenmiştir.  16 yaşlarında iken, Fransa Kralı’ndan alınan özel bir izinle ülkesi Fransa’yı korumak için İngilizlere karşı savaşmış cesur, yürekli bir genç kızdır. İşte ben de Ayten Salih’i, Türk Jeanne d’Arc’ı olarak düşünmüştüm.

Ayten Salih, “Fenerbahçe, Çamlıca ve Erenköy kız liseleri öğrencilerinden kız basketbol takımı kuruyor. Bir ilke imza atılıyor, koçları da Önder Dai. Gelişmelerinde yardımı büyük oluyor. Kurulan bu takım ilk çalışmalarında kondisyonlarının artması amacıyla Fenerbahçe erkek yıldız takımı ile beraber çalıştırılıyor.

İlk yıl, İstanbul şampiyonluğunu kazanıyorlar. İşin en ilginç yönü, aynı takım oyuncuları aynı zamanda voleybol oynayıp onda da şampiyon oluyorlar. Bu maçlarda takımın kaptanı, esmer, yürekli ve adaleli bir genç kızdır. Basketbolda 25 sayı yaparak Türkiye’de kişisel rekor kırıyor.

1957 yılında Fenerbahçe bu dalların dışında bir de kürek takımı kuruyor. Yine takım şampiyon olur ve kaptan da yine aynı genç kızdır. Sonra atletizm takımı kuruluyor ve yine aynı genç kız, sokak koşusunda yine birinci oluyor. Bu genç kız, değil Türkiye’de belki de dünyada ilk komple sporcu unvanına sahip oluyor. Bütün bu sporları yaparken aynı zamanda tıp fakültesi öğrencisidir. Atatürkümüzün istediği gibi sağlam vücudunda sağlam kafaya sahiptir.

Bu genç kız okulunu bitirdikten sonra ülkesi olan Limasol’a dönüyor. Kısa bir süre sonra da Londra’da reanimasyon dalı ihtisasını yapıyor. Bu sıralarda Kıbrıs’ta ortam iyiden iyiye gerginleşiyor. Çatışmalarda yaralanan mücahitlere yapılan ameliyatlarda bulunuyor. Onlara yapılan gayrı insani davranışlar karşısında isyan ediyor. Ama Rumlar böyle bir narkozitöre ihtiyaçları olduğundan ses çıkartmıyorlar. Büyük şöhret yapan bu genç kız doğal olarak Cumhurbaşkanı Makarios’un da  büyük ilgisini topluyor. Genç kıza yakın olan kişilerden onunla ilgili bilgi topluyor. Onu görev yaptığı hastanelerden alıp, kendi malikanesinde görevlendirmek istiyor. Ama genç kız hekimliğinden ve ve insanlığından hiç ödün vermiyor.. Bu nedenle 20 Türk hemşire ve sağlık personeli oda hapsine alınıyor. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra KKTC Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı’nda görüyoruz. Verdiği çabalarla Kıbrıs’ın bir numaralı insanı oluyor. Herkesten saygı ve sevgi görüyor. Şimdi sporun bu Jeanne d’Arc’ı emekli. Ama böyle bir insan nasıl emekli olabilir? Kıbrıs’ta federe hükümet bu değerli sporcuyu ve mücadeleci insanı bırakmıyor. Kamu hizmeti yapan dört üyeden oluşan komisyona başkan yardımcısı seçiyor. Tayinler bu dörtlünün önerisi doğrultusunda yapılıyor. İşte bu, sporun Jeanne d’Arc’ının adı, Ayten Salih Berkalp. Namı diğer Arap Ayten. Kısa bir süre önce Kıbrıs’ta bu kahraman insan için bir gece tertipledik. Merasimde, Fenerbahçe’nin ter döktüğü takımların formalarını giydirdik. Bizlere teşekkür ederken sicim gibi gözyaşlarının formasına döküldüğünü gördük. Meğer kahramanlar da ağlarmış.”

Yıllar sonra Ayten Salih’i tekrar gündeme getirmemin nedeni bu çalışkan aynı zamanda bir kahraman olan sporcu kadın bu günlerde hasta... Duyduğuma göre bir ameliyat geçirmesi gerekiyormuş. Ama bu sporcumuzla ilgili olarak spor basınımızda iki satır yazı göremedim. Acaba yazıldı da ben mi atladım? Hadi spor sayfalarında görmedim diyelim ama yazılı basının haber sayfalarında ya da televizyon kanallarındaki spor-aktüalite programlarında da gözüme çarpmadı.. Allahım yoksa benim dünya ile ilişkim mi kesildi? Yoksa Ayten Salih Berkalp’in hastalığının haber değeri mi yok? O her şeyi bilen(!) Google’a soruyorum “Ayten Salih hasta mı?” diye, o da bilmiyor...

İşte Türkiye’deki değerler canlısı ile cansızı ile böyle korunuyor. Hem de Cumhurbaşkanımızın bazı  sporcularımızla bir araya geldiği bir zamanda...