23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye’nin seçimleri ve Türkiye’nin çözümleri

R. Bülend Kırmacı

R. Bülend Kırmacı

Eski Yazar

A+ A-

GENÇLİĞE UMUT, HALKA GÜVEN VERMEK

Yaklaşan seçimler, ağırlaşan geçim koşullarıyla birlikte gündemi belirlemeye başladı.

Verili koşularda yönetimde istikrar-temsilde adalet ne kadar tecelli edecek, soru budur.

Bence en büyük parti “kararsızlar partisidir”; iktisadi tahribat katılım oranına yansıyacaktır.

Seçimi, “genç kararsızlar” belirleyecektir.

Gençliğe umut, topluma güven veren bu seçimden kazançlı çıkacaktır!

Bu gerçek iki kere böyledir; çünkü gençlik, bedel ödediği ekonomik zorluklara karşı yine de, en dirençli kesimdir.

PARTİLER YASASI VE İSTİKRAR

Öte yandan Türkiye, siyasi partiler yasası, siyasetin finansmanı, “Meclis’teki partilere Hazine katkısı” ve “medya araçlarından eşit yararlanma” konularında yeterince iyileştirmeler yapmış değildir. Yalnızca oy-barajlarında bir oranda ‘tenzilat’ söz konusudur; bütün bir “denklem” Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi üzerine kurulmaktadır ve “ittifaklarla” gerçekte iki kutuplu (tercümeyle okunursa) “iki partili” bir tercih söz konusu olmaktadır. Gerçek budur; bu ayrı bir analiz konusudur; sistemin “istikrarı” ve istikrara talip olanlar açısından temsilde adalet ne kadar tecelli eder, işte bunu zaman gösterecektir…

İKTİSADİ ALANDA İSTİKRAR VE ADALET

Elbette dünyayı yeniden keşfedecek zaman yoktur! Mevcut yasal çevrim içinde çare aranacaktır, fakat bu ‘arayış’ bile, sistem içindeki çözümsüzlüğü izale edemeyecektir… Tıkanan Atlantik yancılığıdır, tükenen özelci, serbest piyasacı çevrimdir, tarumar olan gençlik ve emektir…

Siyasette “kulağımızı tersten gösterdiğimiz” gibi, ekonomide de kendi ayağımıza kurşun sıkıp durduk. Oysa siyasi temsil açısından olduğu kadar, iktisadi alt sistemlerde de adaletli ve ahenkli, istikrarlı bir işleyişe gereksinim vardı; vardır!

Türkiye, tarım, sanayi, hizmetler ve tüm sektörlerin dengeliliği içinde, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal bileşenleriyle bütüncül bir kalkınmaya, o arada, kalkınmada, bölgeler ve kent mücavirinde semtler arasında eşitlikçiliğe ihtiyacı olan bir ülkedir. Yetmez; adil bir gelir dağılımıyla demokraside katılımı güçlendirmek gerekir…

KARMA EKONOMİ DAYANAK, ULUS-DEVLET SIĞINAK

İktisadi, sosyal yaşamda bu kıvamı sağlamanın yolu, halkçı, kamucu siyasetlerden geçiyor. Bunu dağdaki çoban, toprağına aşık çiftçi, çeliğe su veren sanayici, halkından kopmayan aydınlar ve de en çok gençler biliyor…

Onlar seçim sandıklarından önce işte bu gerçeğin “müşahitlerdir”…

Dahası, salgın geliyor içimize işliyor, emtia fiyatları yükseliyor, bölgesel savaşlarla genel harbin provaları yapılıyor, dolar kabadayılık taslamış üzerimize yürüyor, işte bu “koşullarda”, karma-ekonomi dayanağıyla ve toplumsal dayanışmanın dalga-kıranıyla, “ulus-devletimizin” tahkim edilmesi adeta bir namus borcu olarak beliriyor…

İktisadi ve siyasi tüm seçimleri işte bu olgu kazanacak; böyle bir kazanım için birleşenler asli başarının parçası olacak… Buna karşı direnenleriyse, kutsayacak hiçbir “seçim” sunağı yoktur ve olmayacaktır…

VATAN PARTİSİ VE SOMUT ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Bu zorlu koşullarda “neyin olmaması” konusunda giderek birleşen bir halk var… Ülke için, üretim için, müşterek idealler için “nelerin yapılması” gerektiği şimdi iki kere iki eder dört gibi, eskisine göre belki de dört kere önemli!

İşte bu noktada Vatan Partisinin etkinliği ve dinamizmi değerlenmeli… Hatırda tutalım:

Gerçekten, Vatan Partisi’nin “üretim devrimi” bir öngörüdür, bunu “hayat”, teyit etmiştir… Yine Vatan Partisinin “komşularla iyi ilişkiler” ilkesi, çok somut bir anlatımla, “ucuz mazot, uygun doğalgaz” demektir; bir anlamda bugün hane-halkı için, aile bütçeleri için, ortalama 1000 TL aylık kazanç demektir…

O arada yenilenebilir enerji kaynakları: rüzgarla, güneşle birlikte, kömürün de modern ve çevre dostu koşullarda istihsal edilmesini önemsemek; Vatan Partisinin enerji alanına çok boyutlu bakışının bir eseridir.

Vatan Partisi’nin yükselen Avrasya’dan uygun koşullarda ticari ortaklıklar tesis edilmesi önerisi de, son salgında iyice “yıkılan” Batı dünyası gerçeğini önceden gören bir dirayetin, bir seçeneğin anlatımdır…

Dahası, Vatan Partisinin, eğitimde, sağlıkta kamuculuk anlayışını savunmasının haklılığı her geçen gün anlaşılmaktadır… Vatan Partisi’nin “batan şirketlerin” ekonomi içinde tutulması için hazırladığı çözüm demeti, üreten bir ekonomiyi sahiplenmesinin tutarlı yansımasıdır… Kaldı ki, tüm bu eylemliliğin, öngörü ve önerilerin  halkta karşılığı, ekonomide uygulanabilirliği vardır ve de yaşamın nesnel koşulları bağlamında Türkiye, zaten tercihini çoktan yapmıştır…

İNSANCIL HAKÇA BİR TÜRKİYE

Nihayet, ihtiyatlı bir iyimserlik içinde umudu korumak, istikrarlı çabalarla çözümler sergilemeye devam etmek gerek.

Evet, iktisadi zorluklardan seçim virajına gidilen süreçteyiz…

Her koşulda ilke şudur: Gençliğin “oyundan” önce gönlünü, halkın reyinden önce güvenini kazanmak esas alınmalıdır. “Dünya 5’ten”büyükse, Türkiye de hepimizden büyüktür. Paylaşarak çoğaltmalı, birikim kadar bölüşümü de dert etmeli, gericiliğe bölücülüğe ödün vermeden, bilimin, aklın ışığında ve vicdanın gücüyle, ortak geleceğimize yürümeliyiz. Farklılıklar içinde kendimiz kalarak ve fakat konu Türkiye olunca “bir olarak” hareket etmeliyiz…

Unutmayalım ki, yoksullukla, emperyalizmle, ağır borçlarla, üzerimize çevrili namlularla, sıcak para vurguncularıyla, stokçularla, işsizlik ve hayat pahalılığıyla savaşmak zorundayız. Türkiye, “siyasi ve iktisadi savaşını” bir bütün olarak görmeli, ulusun büyük birikimi ve yetenekleriyle, çağdaş, insancıl, hakça bir Türkiye’ye erişmek, ortak idealimiz ve görevimiz olarak tanımlanmalı ve gereği icra edilmelidir.