22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye’ye tehdit nereden geliyor?

Onur Sinan Güzaltan

Onur Sinan Güzaltan

Eski Yazar

A+ A-

"Bandung Konferansı'na değin bilinçsizce ve naif bir biçimdeliberal ekonomiden, yabancı sermayenin Mısır'a yapacağı yatırımlardan bahsediyorlar. Yapmaya çalıştıkları toprak reformu ise sınırlı ölçüde. Radikal, kökten reformdan bahsetmek mümkün değil.

Toprak fakir köylüye ücretsiz dağıtılmıyor, parası olanlara düşük bir ücret karşılığı satılıyor.Toprak ağalarının sultası sonlanmıyor. Nasır'ın kafasında halen İngilizler baş düşman olarak kalmaya devam ediyor. Atlantik'ten gelen tehdidin farkında değil. İyimser bir politika izlemeye devam ediyor.

İfade ettiğim gibi Nasır'ın uyandığı yer Bandung'dur.

Toplantılar esnasında Nasır ile Çu En-Lay arasında geçen diyalog Nasır'ı anlamak için aydınlatıcı. Nasır, İngilizlerden ve emperyalizmden bahsediyor hararetli bir biçimde. Çu En-Lay'ın cevabı ise Nasır'ın kafasının içinde çakan şimşek oluyor.

Çu En-Lay, İngilizlerin veya Avrupa devletlerinin bölgedeki etkisinin azaldığını ve bölgede emperyalizmin yeni temsilcisinin ABD olduğunu Nasır'a uzun uzun anlatıyor. Nasır, ABD'nin baş düşman olduğuna ikna oluyor. Nasır, Nasırist oluyor ve Nasır'laşıyor.

Bandung sonrası ABD'nin asıl düşman olduğunu anlayan Nasır, içeride büyük bir temizliğe girişiyor. ABD'ye yakın isimleri uzaklaştırıyor. Hür Subaylar hareketi içinde yer alan isimlerin büyük kısmını öldürmüyor, ama siyasi anlamda tasfiye ediyor. Nasır, bu dönemde tek adam haline geliyor."

Ağustos 2018’de kaybettiğimiz Mısırlı düşünür Samir Amin, Kahire’de yaptığımız görüşmelerden birinde Arap dünyasının efsanevi siyasetçisi Cemal Abdül Nasır’ın emperyalizme bakışını anlatırken, yukarıda yer verdiğim ifadeleri kullanmıştı.

Nasır’dan bugüne çok sular aksa da emperyalizm farklı şekillerde, Türkiye’nin de dahil olduğu coğrafyada baskısını sürdürmeye devam ediyor.

Fakat bugün emperyalizme karşı mücadele eden milletler için düne nazaran çok daha elverişli koşullar var; ABD’nin tek kutuplu hegemonya projesi iflas ederken, Asya’dan Avrasya ve Afrika’ya değin çok kutuplu bir dünyanın ayak sesleri yükseliyor.

Bugünde geçmişte olduğu gibi tam bağımsızlığın yolu, emperyalist tehdidin nereden geldiğini tam olarak tanımlayıp, ona göre pozisyon almak ve siyasetler izlemekten geçiyor.

ÇEVİKÖZ KİMİ ÇAĞIRIYOR?

I.Dünya Savaşı’ndan bu yana bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen Türk Milleti’nin emperyalizmle olan ilişkisi açısından değişen pek de bir şey yok.

Geçen yüzyılın başında topraklarımıza göz diken ve bu yolda işgal harekatlarına girişen Batılı ülkeler, bugünde farklı yolları kullanarak Türkiye’yi güçsüz kılmaya ve hatta parçalamaya çalışıyorlar.

Bu hamleleri yaparken, tıpkı dün olduğu gibi bugünde içeride devşirdikleri işbirlikçileri ve/veya yönlendirmeye açık unsurları kullanmaya devam ediyorlar.

İşbirlikçi ve yönlendirmeye açık unsurlar derken; dünya jandarmalığına soyunup kendi topraklarında Başkanlık seçimi yapmaktan dahi aciz duruma düşen, ekonomik darboğaza girmiş ve salgın karşısında yüz binlerce vatandaşını kaybetmiş ABD’yi kıble olarak kabul edenleri kastediyorum.

Üzücüdür, bu unsurların ülkede neredeyse sızmadığı kurum yok.

Bu gerçeği bilmekte ve gelişmeleri ona göre değerlendirmekte yarar var.

Aksi halde anti emperyalist geleneğe sahip Cumhuriyet’in kurucu partisinde yöneticilik yapan Ünal Çeviköz’ün başka bir ülke başkanına, “Biden yönetiminden ilk beklentimizin şu olacağını düşünüyorum: Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, yargı sisteminin siyasetten arındırılmasına, güçler ayrılığına, demokratik reformlara, medya, ifade, toplanma özgürlüğü gibi tüm temel hak ve özgürlüklere çok güçlü bir vurgu yapması…” ifadeleriyle çağrı yapmasını anlamlandırmak güç olacaktır.

Bu çağrıyı yapan Çeviköz’ün emperyalizmle bir derdi olmadığını dolayısıyla Türkiye’ye tehdidin nereden geldiği sorusuna bir cevap aramadığını anlıyoruz.

Fakat yine de soralım, Çeviköz başka bir ülke yetkilisinden neden medet umuyor?

TEHDİDE KARŞI NE YAPMALI?

Yukarıdaki satırlarda belirttiğimiz ve 15 Temmuz 2016 işgal girişiminin de bir kez daha gösterdiği üzere Türkiye’ye tehdit ABD ve Avrupa Birliği(AB) içinde yer alan bazı Avrupa ülkelerinden geliyor.

Bugün at gözlüğüyle dünyaya bakmayanlar dışında, vatandaşlarımızın tamamı bu durumun farkındalar.

Anketlerde de görüldüğü gibi ABD ve AB’ye olumlu bakan Türk vatandaşlarının sayısı, Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesinde seyrediyor.

Devlette bu gerçeğin farkında olmalı ki NATO’ya girdiğimiz 1952’den bu yana ilk kez bu kadar net bir biçimde Rusya başta olmak üzere Avrasya ve Asyalı komşularımızla ilişkileri derinleştiren bir seyre giriverdi.

Diğer yandan Batı’nın Türkiye içindeki piyonları olan PKK ve FETÖ’ye karşı kapsamlı operasyonlara girişildi.

Gerek içeride gerekse de dışarıda başarılı sonuçlarda alındı.

Fakat Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın geçen günlerde yaptığı “Türkiye’nin AB üyeliği stratejik bir öncelik” açıklamasının da bir kez daha gösterdiği üzere Doğu’yu Batı’yla ve Batı’yı Doğu’yla dengeleme siyasetinde ısrar devam ediyor.

Kalın’ın açıklamalarını Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’ne yönelik bir mesaj olarak değerlendirenler oldu.

Fakat Avrupa’nın lokomotifi Almanya ve Yunanistan’ın, Doğu Akdeniz’de Türk bandıralı yardım gemisine yönelik hukuksuz müdahalesinin de gösterdiği üzere Doğu Akdeniz başta olmak üzere temel meselelerde karşımızda yek pare bir Batı cephesi var.

EMPERYALİZME KARŞI BÜTÜNLÜKLÜ PROGRAM

Diplomasi elbette karşı cephedeki çelişkileri kullanmayı gerektirir, fakat gelişmelerden de anlaşılabileceği gibi Batıyla ilişkilerimizde“kullanılabilecekçelişkiler” aşamasını çoktan geçmiş vaziyetteyiz.

Türkiye’nin ihtiyacı reelde karşılığı olmayan ve Rusya ve İran başta olmak üzere komşularımızı tedirgin eden “denge siyaseti”nde ısrar değil, tehdidin nereden geldiğini somut bir biçimde saptayıp, bütünsel ittifaklar kurma becerisine sahip dış politikadır.

Bu şekilde bir dış politika yaklaşımı geliştirmenin yolu ise emperyalizmi doğru tahlil etmekten geçmektedir.

Aksi halde, somut bir temele dayanmayan “Batı ve Doğu arasında Büyük Türkiye” iddiası peşinde yalnız kalmak kaçınılmazdır.

Emperyalizmle mücadele sadece dış politika hamlelerinden ibaret olmadığı gibi bütünlüklü bir siyasi program gerektirir.

Amin’le başladık, onunla bitirelim; “Etkin bir bağımsızlık projesi geliştirebilmek, sadece uluslararası alandaki çabalara indirgenemez. Milli ve bağımsız bir politika, gerçek anlamda milli olmadığı ve halk desteği almadığı takdirde hassas ve kırılgan olmaya mahkumdur. Bu destek, halk sınıflarının “gelişimden” faydalanan kişiler olmalarını sağlayan sosyal ve ekonomik politikalar üzerinde kurulmalı.Milli demokratik ve halkçı proje mi? Ya da aldatıcı, milli kapitalizm projesi mi?

Evet, dış politikadaki gelgitlerin temelinde yatan aynı soru bugünde önümüzde; “Milli demokratik ve halkçı proje mi? Ya da aldatıcı, milli kapitalizm projesi mi?