Türkiye’yi denetim aracı olarak NATO
Bu yazı hazırlandığı sırada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Washington’da ABD’li mevkidaşı Anthony Blinken ile görüşmeleri sürüyordu. Türkiye ile ABD arasındaki görüşme gündeminde onlarca başlık var. Fakat her ne hikmetse, hem ABD basınında hem de onların takipçisi olan Türk basınında, Türkiye’nin talep ettiği F-16’ların satışı ve modernizasyonu konusundaki Kongre engelinin aşılması en önemli meseleymiş gibi sunuluyor. Bunda, Türkiye ile ABD arasında, Dışişleri Bakanlıkları dışında sürdürülen görüşmelerin yürütücülerinin bir hayli payı var. Özellikle son bir yıldır bu temasları yürütenler, F-16 satışına onay konusunu “ABD’nin Türkiye’ye karşı yumuşadığının göstergesi ve büyük bir kazanç” olarak pazarlıyor. Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 aldığı için F-35 projesinden çıkarılması ve ambargo uygulanması üzerine (Erdoğan’ın açıklamasına göre Washington’un önerisiyle) ABD’den 80 adet F-16 modernizasyon kiti ve 40 adet F-16 talep etmesi, konunun Beyaz Saray’ın elinde Türkiye’ye karşı bir koza dönüşmesini ve bir havuç olarak kullanılmasını sağladı.
ABD’NİN ÖNCELİĞİ
ABD’nin Türkiye ile ilişkilerdeki en etkin ve tecrübeli görevlilerinden James Jeffrey, Amerika'nın Sesi radyosuna verdiği demeçte, ABD yönetiminin F-16 satışı konusunu iki şarta bağlayacağını açık bir şekilde belirtiyor: “Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişine onayı bir an önce vermeli ve Suriye’nin kuzeyine operasyondan vazgeçmeli.” (VOA, 18 Ocak 2023)
Blinken’in masaya, ABD’nin şiddetle karşı çıktığı, Türkiye’nin son dönemde Suriye ile işbirliği arayışını da getireceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Jeffrey’in açıklamasından görülebileceği gibi ABD açısından öncelikli mesele Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki PKK yapılanmasına karşı kararlılığını bozmak.
15 Temmuz’daki FETÖ darbe girişimine FOX ekranından destek veren ve katıldığı bir başka televizyon programında kendisini “çeşitli ülkelerde darbe girişimlerine katkı yapmış biri” diye niteleyen eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da, Wall Street Journal gazetesine yazdığı makalede “Türkiye’yi örgütten kovalım” diye NATO’ya çağrı yapıyor. (WSJ, 16 Ocak 2023)
Bolton, bu çağrısında yalnız değil. ABD’de Dışişleri ve Pentagon’a politika oluşturma konusunda hizmet eden RAND’den, Carnegie’ye, Washington Enstitüsü’nden FDD’ye irili ufaklı birçok kuruluş, “Türkiye’ye boyun eğdirmeyi” sağlayacak politika ve planlamalar üzerinde çalışıyor.
NATO ÜZERİNDEN DENETİMİ KIRMAK İÇİN
ABD’nin hedef aldığı, Rusya, Çin, İran, Suriye, Irak, Türkiye’nin nesnel olarak müttefiği konumundaki ülkeler. ABD, kaos planlarıyla Ankara’ya boyun eğdirip, Türkiye’nin bölünmesine gidecek yolu açmaya çalışıyor.
Hal böyleyken, Hükümet yetkilileri, ABD ile Türkiye arasında olmayacak bir bahar havası peşinde. Şunu açıkça görelim: ABD’nin tehditlerine karşı kararlı tutum almadıkça tehditlerin dozu artmaktadır. Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarları ile ABD’nin ve NATO’nun öncelikleri arasında hiçbir şekilde uyum yoktur.
NATO üyeliği, bugün ABD’nin Türkiye’yi denetiminde tutmak için kullandığı bir araç olarak işlev görmektedir. Türkiye açısından bugün en önemli sorun şudur: Türkiye, Atlantik sisteminin içinde ABD/NATO’dan gelen tehditlerle mücadele etmeye çalışmaktadır. Bu durum, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği sürecinde de ortaya çıkmıştır. Türkiye, NATO’ya bağlılık ve ABD ile ilişkilerdeki “hassas denge” gerekçesiyle ulusal güvenlik çıkarlarına aykırı olmasına rağmen, bu iki ülkenin örgüte girişine yeşil ışık yakmıştır.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra NATO’nun özenle yetiştirdiği ve kilit konumlara getirdiği FETÖ’cüler temizlenince Türk Ordusu’nun nasıl güçlendiğini herkes, en başta ABD görüyor. Türkiye’nin elini kolunu bağlayan NATO’dan çıkmak ve 70 yıllık NATO sürecinin tüm kalıntılarından kurtulmak, Türkiye’nin devlet ve millet olarak özgürleşmesi için zorunludur.