Üç büyük bela: Irkçılık dincilik ve mezhepçilik
Millî birlik ve bütünleşmeden ne zaman söz edilse, ne zaman asırlık yıkımların tamiri sürecine girilmeye çalışılsa ve ne zaman millî birliğin sağlanması meselesinde dil, kültür, örf âdet ve gelenek yanında “din”in de oldukça önemli bir görev üstlendiği meselesi gündeme getirilse birtakım çevreler şöyle bir söylemi dillendirmeye başlarlar: “Canım, eğer din birlik ve bütünleşmeyi sağlayabilseydi İslam toplumları bugünkü bölünme, parçalanma ve savaş hâlini yaşar mıydı?.. Demek ki din, toplumları birlik ve beraberliğe götürmüyor; aksine onları kanlı bir bölünmenin tam ortasına atıyor…”
Evet, biraz da, İslam toplumlarının kendi aralarında ve emperyalist tuzaklara karşı birlik ve dayanışma olanaklarını arama çabalarından rahatsız olan çevrelerin köpürttüğü bu söylem aslında teoloji bahsinde ve dinler/mezhepler tarihi konusunda gözlemlenen derin bilgisizliğin ifadesidir.
Elbette, din kurumu milletlerin birlik ve bütünleşmesini, evrensel barışın teşekkülünü sağlayan tek etmen değildir.
Bu sürecin oluşumunda birbirinden çok farklı tarihî, sosyolojik, ekonomik ve siyasal unsurun bulunduğu, sosyolojinin tespitleri arasındadır.
YALNIZ GERÇEĞİ ARAMAYA DEVAM EDELİM
Ancak “din”in en başta gelen temel bütünleşme ve kaynaşma nedenlerinden biri olduğu; büyük devletlerin, köklü milletlerin ve kadim medeniyetlerin tarih sahnesine çıkışının arkasında mutlaka dinlerin bulunduğu, tarihin ve sosyal bilimlerin tanıklığı ile sabittir.
Sanıldığının aksine, İslam etnik aidiyetleri, dilleri ve millî kimlikleri yok farz ederek insanları soyut bir “din kardeşliği” kavramı etrafında bütünleştirmeye çalışmamış; aksine millî ve kültürel kazanımlar, koruma kalkanı altına alarak evrensel bir barış, kardeşlik ve insanî değerler şemsiyesi altında millî kimliklerin ve millî devletlerin varlığının teminatı olmuştur.
Vicdandan ve bilimsel tarafsızlıktan biraz nasibini almış hiçbir kimse gerek Hristiyan Batı’da, gerekse Müslüman Doğu’da milletlerin tarih sahnesine çıkışında ve bu milletlerin büyük birlik ve bütünleşme sürecini yaşamalarında dinin başat rol oynadığını yadsıyamaz. Böyle bir inkâr teşebbüsü aslında insan aklını ve tarihin zekâsını hiçe saymaktan başka bir şey olamaz.
Bırakalım, bu çevreler böylesine inkâr ve hakikate isyan söylemini dile getirmeye, kendilerini kandırmaya devam etsinler; biz gerçeği, yalnız gerçeği aramaya devam edelim.
Aklın ve bilimsel gerçeklerin sınırları içerisinde kalarak düşündüğümüzde kolaylıkla saptayacağımız nesnel gerçek şudur: Bugün İslâm toplumlarında yaşanan bölünme, parçalanma, etnik ayrışma durumunun sebebi “din” kurumuna sahip çıkma değil; kavmiyetçilik fitnesi ve mezhep-meşrep ihtirasıdır. Yani İslâm toplumlarını birbirine düşüren şey otantik hâliyle “din” değil; bireysel ve etnik çıkar hesapları, küresel hegemonyanın bu çıkar hesaplarını körükleyen politikası, bu çıkar hesaplarına ve şeytanî siyasete beslenme ortamı oluşturan; evrensel ahlâk ve hukuk normlarının ifadesi olan İslam’ın siyasal bir ideolojiye –belki modern bir mezhebe- dönüştürülmesi ve her biri neredeyse küçük bir “din” olarak algılanmaya başlanan mezhepler arasındaki ihtilaftır.
MEZHEPSEL İHTİRASLAR FELAKET GETİRİYOR
Hâlbuki, bakınız İslâm dininin tek resmî kaynağı olan Kur’an insanlığın bu ölümcül hastalığını nasıl teşhis ediyor ve tedavi için bize neyi öneriyor:
“İnsanlar (başlangıçta) tek bir topluluk idi; (bölünmeleri üzerine) Allah, müjdeci ve uyarıcı olmak üzere elçiler gönderdi ve onlar aracılığı ile hakikati ortaya koyan vahiyler bahşetti ki bununla, insanların ihtilaf ettikleri her konuda karar verilebilsin. Buna rağmen bizzat o kitap verilenler kendilerine bunca apaçık deliller geldikten sonra, tuttular, aralarındaki ihtiras yüzünden ihtilâfa düştüler. Ancak Allah, iman edenleri, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeğe yönlendirdi; çünkü Allah, (ulaşmak isteyeni) doğru yola ulaştırır.” (Bakara, 213).
Demek ki, insanlığa felaket getiren bölünmelerin, ihtilafların ve yıkıma uğratan savaşların tek sebebi küresel hegemonyanın da çanak tuttuğu etnik, ideolojik ve mezhepsel ihtiraslardır.
İnsanlığın başında uğursuz bir çark gibi dönüp duran bu ihtilaf ve çatışma hastalığının ilacı ise küresel barışın tek teminatı olmak üzere bilim, akıl ve vahiy üçlüsü ile üst düzey bir entelektüel ilişki zeminini yakalayabilmektir.
Düşünce dünyamızda köklü bir paradigma değişikliği ve ciddi bir zihniyet reformunu gündemimize sokacak böyle bir ilişki zemininin oluşturulması bir taraftan bazı kesimlerin “din”i vülgarize ederek siyasallaştırma çabalarını akamete uğratacak; diğer yandan da asırlardır sömürücü güçlerin hedef tahtası hâline getirilmiş bulunan, evrensel barışın, kozmik birlik ve özgürlüğün bire bir ifadesi olan, bilim, akıl ve Kur’an kaynaklı (evrensel) İslam ile millet mücadelesinin aydın kadroları arasındaki anlamsız soğukluğun ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Bizi millet olarak yeniden dünya ölçeğinde barışın teminatı, ahlâkın ve adaletin sarsılmaz gücü hâline getirecek bu büyük buluşma bizim için demagojik tartışmaların ve sonuçsuz polemiklerin konusu olmaktan çıkmış; artık bir beka meselesi hâline gelmiştir.
Değerli Aydinlik.com.tr okurları.
Aydinlik.com.tr ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Aydinlik.com.tr bunlardan sorumlu tutulamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.