Uçan portakallar zamanı!..
Orada; yoksul evlerimizin kayalık avlularını bölen yüksek briket duvarlar olsa da; "gökyüzü"ne çok nadir odaklanırdık...
Bazen bizi hasrete bırakan leylek göçünde ve bazen de, çocuk yaşımızda bir türlü anlayamadığımız, tek tük geçen uçakların şaşkınlığında...
Evet, yaşamın acı bir gerçeği ki, bizler yoksulluğun zindanında ebedi mahkûmlar gibiydik...
Ekmeğe muhtaç yaşamların ortasında, temiz suya bile hasret çocuklar...
Geçit vermez yolların oyun oynamamızı engellediği, otların bile sert kayalıkların hâkimiyetine yenildiği o mahallede, bizi esaret altına alan o kadar çok şey vardı ki...
Babalarımız kaçakçı, annelerimiz mayın yolu gözleyen garipler olsa da; ekmeğini tel örgülerden çıkartan büyüklerimiz ölümle oyun oynasa da ve duyduğumuz her kurşun sesi, korkunun girdabında canımızdan can alsa da, yine de umuda bağlanmış çocuklardık...
Ayaklarımızda "cızlavet"ler, kaçakçı eskisi yamalı pantolonlarımız, Şarkçıbanlı yüzlerimiz ve kirlenmemiş yüreklerimizle yoksulluğun girdabında olsak da, özlemlerimizi hiç ertelemedik...
Çöpe atılmış tellerden oyuncaklar, minik çekiçlerle sert kayalardan misketler(gülle) üreten, araba lastiklerini çembere dönüştüren, otomobil bilyelerini kaydıraklara tekerlek yapan, uzun tahtaları at gibi kullanan, oyuncağı çamurdan kalpleri hamurdan çocuklar... Yani, Urfa'daki Kötüler Mahallesi'nin garip çocukları...
PAS BIRAKAN KİLİT!..
Geçen hafta oradaydım işte... O topraklardan koptuğum son 18 yılda ancak birkaç kez ziyaret etmeme rağmen uzun aradan sonra kendimi yine Kötüler'in sokaklarına vurdum...
Sizlerin bu köşede; öykülerin gizeminde, hep merak ettiğiniz, antik kalıntılar üzerindeki Kötüler Mahallesi'ne...
Sanki çocukluğumda, zihnime yerleştirilmiş bir minik kameranın rehberliğinde mahallenin aşağılarında indim otomobilden... Zamanı durdurarak ve eski zamandan kareleri dondurarak yürümek istedim oralarda!..
Bir zamanlar çamur nedeniyle koşamadığım ve her düştüğümde kayalıklar nedeniyle dizlerimin yaralandığı o sokaklara gri kilit taşları döşenmişti...
Sanki çok eski bir kapıda, asma kilit gibi duran ancak zamanın diğer tüm nesneleri üzerinde pas bırakan kilit taşları...
O taşlara baktığımda, polisten kaçan yaşlı kaçakçı atlarının adeta nalların sürtünmesiyle ateş saçtığı kayalıklar geldi aklıma...
Bizler
garip uykularda zenginlik rüyaları
görürken;
korkularımızın, nal seslerinde ninniler söylediği kayalıklar... Onlar yoktu işte...
Aslında Kötüler'de sokaklar aynı, evler aynıydı...
Belki 20 yıl önce briket duvarlara sürülen eskimiş boyalar aynı, paslanmış tokmaklarıyla tahta kapılar aynı, çürümüş pencereleriyle odalar aynı, nice hasretleri gözlerken yaslandığımız korkuluklar aynı ve Suriye sınırından kaçakçı beklediğimiz damlarımız aynı...
Yaşamlarını sınır kaçakçılığıyla sağlayan gariplerin yaşadığı Kötüler'in girişinde, çocukken hep "neval" (dere) diye andığımız, şimdilerde kilit taşlarıyla gizlenmiş kayalıklar zamanın örtüsüne teslim olsa da, çocuk seslerinin halen çınladığı o sokaklarda, zihnime birer perde gibi asılan kokular da aynıydı...
Gazel sinmiş çiğköftenin lezzetinde, bulgur aşının soğan kokusuna teslim olduğu hüzünlü sokaklardı oralar...
ANILARA YENİLEN DUVAR!..
Baktım da sokaklara, sanki eski bir film makinesi yoksulluğun gizeminden fragmanlar saçıyordu yorgun duvarlara...
Çocuklar daha modern giyinmişlerdi... En azından okul kitapları bizimkiler gibi naylon torbada değil, rengârenk çantalardaydı...
Bilir misiniz ki, yırtık ayakkabılarla okula gittiğimiz o yıllarda yaşamamışlar diye çok sevindim o çocuklara...
Yüzlerine baktım da, kaçakçılığın korkusu da yoktu, Şarkçıbanı'nın derin izleri de... Kötüler'de yaşasalar da, şimdilerde şanslıydı hepsi, yoksulluk ve geri kalmışlığa isyan adına...
Az sonra işte oradaydım... Çocukluğumun sokağında...
Tek elektrik direğinde, karasinek ordularının bir zamanlar ışığı hapsettiği o küçük meydanda...
Karşımda kaçakçılık uğruna mahalleyi kuran "Topal Hasano"nun bir zamanlar konak görkeminde olan çardaklı evi...
Tam 35 yıl önce o çardağın önündeki betonarme "seki"de nargile içen dedemin "Hamoooo" çığlığını yeniden duydum sanki...
O çardaklı koca ev şimdilerde boş... Her şey aynıydı... Penceresi, kapıları, korkulukları, beton merdiveni ve avlusu aynı... İçinde bir nesne ve bir insan olmasa da, çocukluğumuzun ruhu tam oradaydı...
Ve tabii ki minik özlemlerimizle her şeye galip gelen neşemiz de...
KEKLİK YAVRULARI GİBİ...
Bahçesindeki nar ağacının çevresinde kıpkırmızı güllerin açtığı, dedemin nargile kokusunun yüksek duvarları aştığı o evde, büyüklerimizin yanı başında tüm utangaçlığımızla oturduğumuz odalara hüzünlendim...
Ve de bizim evle dedem Hasano'nun konağını ayıran yüksek duvarlara...
İşte 35-40 yıl önce yaşadığımız her hikâyenin içinde; plastik bir top gibi seken o manzarayı yeniden anımsadım; Topal Hasano'nun, duvarın ardından bizim kayalık avlumuza attığı portakallar...
Bizler keklik yavruları gibi o avluda koşuştururken; çocukluk oyunlarımızın ortasına düşen oyuncaklar gibiydi o portakallar!..
Kardeşlerimle bir yandan havada uçuşan portakalları yakalamaya çalışırken sanki dedemizin özlemlerine de sarılır gibiydik!..
Terk edilmiş çardaklı evin avlusundan, portakalların sevinç topları gibi savrulduğu o duvara baktım uzunca...
O duvar da zamana yenilmişti... Ne yazık ki, çocukluğumuzun, leylekler ve uçaklardan sonra bizi "gökyüzü"ne kilitleyen minik portakalların anıları kadar devasa değildi artık!..
OKURLARA NOT: Mevsim sonbahar ve yine ortalıkta portakal kokuları... 4 yıl önceki bu öyküyü işte o kokular anımsattı... Yaşamınızın en buhranlı anında size nefes aldıran portakal kokulu anıları unutmayınız...
Değerli Aydinlik.com.tr okurları.
Aydinlik.com.tr ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Aydinlik.com.tr bunlardan sorumlu tutulamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.