Uçun kuşlar uçun sılaya doğru...
İstanbul’da yaşayan insanların birçoğunun yüreğindedir sıla... Evleri, bahçeleri, tarlaları, dağları, taşları yürürken, çalışırken, otururken hep gelir geçer akıllarından. Bir perde iner gözlerinin önüne, sıraya dizilir sılanın görselleri... İşte bugün gurbetçiliği işlediğim romanlarımı anlatacağım... Yaşar Kemal der ki, “her yazarın bir Çukurovası olmalı.” Benim Çukurovam Kemaliye (Eğin) orada büyüdüm oradan beslendim orada yüreğime nakş olanları yazıyorum. Yaşar Ağabey öykülerimi okuyunca roman yazmamı söyledi bana. Başladım ama roman bitmeden o vefat etti. İşte o romanı anlatacağım, sonra ikilenen üçlemeyi...
Kentte yaşayan oğluna vasiyet ediyor babası, “köyüne dön” diyor ve ölüyor... İşgal günleri İstanbul’da yaşayan Ahmet her gece kabuslar görüyor... Uykuya dalınca “köye dön” diyor babası rüyasında. Ahmet dönmeye karar veriyor ama, eşi Hatice dönmek istemiyor, köyde yaşamanın güçlüklerini biliyor. Nihayet kabul ediyor Hatice denkler bağlanıyor, son gecesini pencerenin önünde geçirmek istiyor.
İSTANBUL’DAN GİRESUN ORADAN KÖYE DÖNÜŞ
Hatice son gecesinde hiç uyumuyor (...) Son sabahını tam anlamıyla yaşamak istiyordu. Üsküdar’ın üstünde bir beyazlık oldu sonra sarı kırmızı ışık demetleri saçıldı gökyüzüne. Bulutlar kızardı renkten renge girdi denizi yaladı ışık... Kitaptan kısa bir alıntı. Önce vapurla Giresun’a gidiyorlar, oradan katır kervanı ile bir ay süren yolculuktan sonra köye varıyorlar. Oğulları Cemil de yanlarındadır bir kara gözlüyü bırakmıştır İstanbul’da Cemil. Babasının kasap olması nedeniyle hep celeplerle konuşmuştur. Köyde koyun sürüleri alacak dağlarda dolaşacaktır. Güzel bir alman beşlisi de almıştır köye dönerken. O yüzden köye dönmeyi kabul etmiştir... Aklından çıkarmadığı dağlarda sürüleri olacaktır köye dönünce.
KÖY YAŞAMI
Güzel bir konak yaptırmıştır Ahmet ama Hatice hiç mutlu değildir. Köyde yaşamak güçtür. İnsanlar el içi kadar bahçelerden elde ettikleriyle üç beş koyun, keçinin memesinden çıkanlarla geçinmeye çalışırlar. Yeni bir umut doğmuştur İstanbul’a gidip çalışıp para kazanma yolu. Birçok genç çıkar gider köyünden. Katır sırtında bir ay yol alıp Ginesun’a oradan da İstanbul’a varır köyün gençleri. Gidenler yıllarca dönemez köye. Hasret kol gezer köy sokaklarında. Sohbetlerde, manilerde türkülerde hep gurbet vardır. İşe o yılların anlatıldığı Dönüş Zamanı romanından bir bölüm.
(...) Yaz mevsiminde insanların birçoğu damlarda yatardı. Yataklarını dama serenler, yıldızların yorgan olduğu gecede sessizliği dinlerler gece çırçırlarının sesine nefes katarlardı. Bir akşam klarnetçi Hüseyin, damda yatağının içinde oturup klarneti ile bir uzun hava çalmaya başladı. Klarnetin sesi tüm damlara ulaştı. Bu bir çağrıydı bir başkasını uzun hava söylemeye davet ediyordu. Aşağı mahalleden marangoz Bekir bir uzun hava bıraktı klarnetin önüne. Hüseyin daha bir heyecanlanıp klarnetin sesini yükseltti. Marangoz Bekir, “Yavri... Yavri...” diyerek uzun havayı sürdürdü. Bütün köy, damda yatanlar gözlerini yıldızlara dikerek uzun havanın namelerini içlerine akıtıyorlardı. Marangoz Bekir’in uzun havası sona erdi klarnet sustu. Gece kuşlarından başka ses yoktu köyün içinde. Tüm köy Hüseyin’in bir kez daha çalması için bekleşiyordu. Herkes sessizliğe vermişken kulağını birden incecik bir kadın sesi düştü köyün üst başından. Menevşe Nine çok duygulanmıştı bir hasret türküsü söyledi gecenin sessizliğinin içine. Herkes kulaklarını köyün üst başındaki dama çevirdi kulaklarını, Menevşe Nine’yi dinledi. Hiç kimse konuşmadı, kuşlar sustu, gece çırçırları sustu. Sadece Menevşe Nine’nin sesi çınladı. Menevşe Nine içindeki hasretini döktü gecenin karanlığına, kocası yıllar önce gurbete gidip bir daha geri dönmemişti...
SEVDA ZAMANI
Dönüş Zamanı romanı ilgiyle okundu. Ahmet romanın sonunda oğlunun İstanbul’dan getirdiği beşliyi omuzuna taktı atının üzerine bindi beş yüz atlıyı peşine takarak Kurtuluş Savaşı’na katılmak için yola çıktı. Dönüş zamanı öyle biter.
Bu romanı okuyanlar beni soru yağmuruna tuttular. Ahmet ne oldu, Sultan şimdi nerede. Bu saf temiz aşkın sonucunu olayları dağa kaçan Orhan’ı soruyordu. Oturdum Sevda Zamanını yazdım. Sevda Zamanı Eğin’in içinde geçiyor. Romanın kahramanları Eğin’e indiler... Eğin çarşısı dükkanlar ve yaşam. Sultan halı tezgahının başındadır. Kardeşi Şükrü Demirci’nin yanındadır. Eğin çarşısının 80-90 yıl önceki hali. Ve yeni bir aşk ve kaçış...
(...) Tren iki gece bir gündüz çufçuflayarak yürüdü. Hep birbirlerine yaslandılar. Vücutlarının sıcaklığı birleşti. İki günün sonunda Haydarpaşa’da trenden indiler. Kalabalık binanın içine doğru yürüyordu. Onlar da kalabalığa karıştılar, yürüdüler merdivenlere gelince duraksadılar. İstanbul’un muhteşem panoraması karşılarındaydı. İnsanlar hızlı hızlı merdivenlerden inerek vapura doğru gidiyorlardı. Onlar da kalabalığa karıştılar.
Bu romanların üçleme olmasını isminin öyle yazılmasını değerli dostum Feridun Andaç önerdi. Üçlemenin son kitabını yazmaya başladım. Altı aydır İstanbul üzerine yazılan kitapları okuyorum. Halen de sürdürüyorum. Kahramanları yerleştireceğim mekanları gidip geziyorum. Çok önemsiyorum üçüncü kitabı... İstiyorum ki insanlar üçüncü kitaptan önce iki kitabını okusunlar. Her kitapçıda bulunmuyor “Dönüş Zamanı- Sevda Zamanı” D&R’lara sipariş yazdırırsanız getirtiyorlar.
Ya da www.ilkekitap.com’dan isteyebilirsiniz. Benim mailime de istek yazabilirsiniz. Kitapsız kalmayın. Lütfen okuyun...
Anadolu Hisarı Fotoğraf: Lütfi Özgünaydın