Uğur Mumcu’nun mektubu!
Tam 23 yıl önce bugün kalleşçe öldürülen Uğur Mumcu, 25 Ağustos 1975’te “Sesleniş” isimli o ünlü yazısını yazmıştı.
Cumhuriyet devrimi yolunda ölenlerden söz ediyor ve onların ağzından “Unutma bizi” diyordu...
Bundan sekiz yıl önce yine bir 24 Ocak Uğur Mumcu’yu Anma Etkinliği’nde konuşmacıydım. Etkinlikten bir önceki gece rüyamda Uğur Abi’yi görmüştüm. Heyecanlanıp, “Abi, oralardan Türkiye’nin bugünkü hali nasıl görünüyor? Bugün yaşasaydın o yazıyı, nasıl yazardın?” diye sormuştum.
Rüyanın gerisini hatırlamıyorum ama ertesi sabah bilgisayarımı
açtığımda “[email protected]”dan gelen bir mektubun beni beklediğini gördüm.
Uğur Abi beni kırmamış ve bugünkü duygularını paylaşmıştı...
“Sesleniş-2” başlıklı bu mektubu o günlerde çalıştığım gazetede de yayınlamıştım ama sanırım asıl şimdi tam zamanı... İşte; o mektup:
***
“Vurulmuştuk, asılmıştık, öldürülmüştük...
Bizim de sevdalarımız, hırslarımız, zaaflarımız vardı...
Biz de bilirdik, tuttuğumuz taşı altına çevirmeyi!
Ama zor bir işe soyunduk ve bu dibi delik dünyayı adam edebileceğimizi düşündük!
Bunun için de binlerce genç yürek, el ele verdik...
Ölüp gidebilirdik; göze almıştık bunu...
Tek korkumuz unutulmaktı; o yüzden ‘unutma bizi’ demiştik sana...
Ama sen küçük çıkarların peşine düşüp, bizi unuttun ey halkım, affetmem seni!
***
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize takılan çelik kelepçelere aldırmadık...
İşkence hücrelerinde çektiğimiz acılar yakmadı canımızı, senin yaktığın kadar! İsteseydik, bizim de diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanabileceğimizi... Ama bunu yapmadığımızı...
Senin pırıl pırıl bir dünyada yaşamanı sağlamak için öldüğümüzü unuttun ey halkım...
Hain güçlerin oyuncağı ettin kendini...
Beyaz camdan, gazetelerden, sinemalardan yaptıkları dolduruşa kandın...
Nereden geldiğini, kim olduğunu, neler yapabileceğini düşünmedin uzun zamandır...
Sana söylenen her yalana inandın...
İşte biz asıl, senin bu hallere düştüğünü görünce öldük ey halkım, affetmem seni...
***
Fidan gibi genç kızlar, bugün bir metrekare bez parçasıyla kafese kapattı, geleceğimiz kadar parlak saçlarını...
Hayat, şakırdayan bir şelale gibi değil; doldurulmaktan korkulan bir beyaz defter sayfası gibi duruyor önlerinde...
En az bizim kadar saf ve temizler...
Onlar da yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında...
Onlar da işkencecilerin acımasız ellerine terk edilmiş halde...
Ama bizden tek farkları, bunun farkında bile olmamaları!
Çünkü küçücük yürekleriyle direnebileceklerini asla öğretmedin onlara...
Bu yüzden yobazın, din tacirinin suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançla fırlatıp atamıyorlar duygularını.
Biz bu teslimiyet için mi can verdik ey halkım, affetmem seni!
***
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Sırf sen eski karanlık günlere dönme diye...
Sırf zincirlerini kır, insan gibi yaşa diye...
Ölmeyi bile göz alıp, ölmüştük sonunda...
Hiçbir zaman; Kemalizm’i anayasadan çıkarmaya çalıştıklarında seyirci kaldığın o günkü kadar ölmemiştik ama!
‘Özgürlük’ diyerek, ‘demokrasi’ diyerek kırmızı beyaz bayrağı yeşile boyamak isteyenlere kandın ey halkım, affetmem seni!
***
Egemenliğimiz; ABD Başkanı’nın iki dudağı arasında artık...
Ülkemizi savunmak için bile izin almamız gerekiyor o şımarık işgalciden...
Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmek değil miydi senin görevin oysa?
Sen bunu bile sineye çektin, kabullendin, isyan etmedin...
Kurtuluş Savaşı kahramanlarına ihanet edenlere seyirci kaldın ey halkım; affetmem seni!
***
‘Birinci vazife’ni unuttun ey halkım...
Aziz vatanın bütün kaleleri zaptediliyor tek tek...
Bütün tersanelerine giriliyor!
Ülkemize can veren dev şirketler, en değerli araziler, bankalar, sakallı-kefiyeli Arap şeyhlerine satılıyor ‘babalar gibi!’
Millet, fakr-ü zarurete düşmüş; resmi yoksul sayın, 12 milyon kişi...
Hepsi, iktidarın dağıtacağı üç-beş çuval kömüre, erzağa muhtaç!
Sen, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifeni unuttun ey halkım; affetmem seni!
***
İşte; bu yüzden, biz şimdi burada yastayız...
‘Madem böyle olacaktı, biz neden öldük o zaman’ diye hayıflanıyorsak; namerdiz!
Sadece; ‘Ah... Biz hâlâ yaşıyor olmalıydık’ diye isyan içindeyiz ey halkım, affetmem seni...
Affetmem seni...
Affetmem seni...”
GÜNÜN SORUSU
Yazar Erol Mütercimler dünkü yazısında CHP Milletvekili Çetin Osman Budak’ın Fethullah Gülen Örgütü’nün desteğiyle önce milletvekili yapıldığını; sonra da Parti Meclisi’ne sokulduğunu iddia etti. Sorum Kemal Kılıçdaroğlu’na:
Odasından Atatürk portresini indirmeye kalkışan milletvekili olayında olduğu gibi; bu konuda da susacak mısınız?
SÖZ SİZDE... (156+224)
“Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mektuplar”a devam ediyoruz. Sıra Doğa Özgür Ulutaş’ta... Sizin de Gül’e söyleyecekleriniz varsa [email protected] adresine gönderebilirsiniz.
***
“Abdullah Bey...
Bir: Huber’de sizin için yapılan masrafları ödediniz mi?
İki: Milyar dolarlarınız var mı?
Üç: Neden son zamanlarda sizi televizyonlarda göremiyoruz? Engel mi var?
Dört: Neden Mustafa Mutlu’nun sorularına cevap vermiyorsunuz?
***
İyi adam olmanız için gereken şeyler
Bir: ‘Benim yerimde Atatürk olsaydı ne yapardı?’ diye düşünmelisiniz.
İki: Levent Kırca gibi kişileri örnek almalısınız.
Üç: Milyarlarınızı fakirlere dağıtmalısınız.
Dört: Mustafa Mutlu’nun yazılarını okumalısınız!”
GÜNÜN İSYANI!
Bugün sadece Uğur Mumcu’nun değil, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın da katledilişinin yıldönümü... İsyanım aydınlanma şehitlerimizin katillerinin yakalanmasını engelleyen bazı siyaset, yargı ve bürokrat tayfasına:
Karanlığınızda boğulun!