Uğur’suz yıllar!
Uğur’suz yıllar!“Acılı Kuşak” Mehmed Kemal’in bir kitabının adı. Bu söz keşke tekil kalsaydı, yalnız bir dönemle sınırlı olsaydı; artık “acılı kuşak” yok, “acılı kuşaklar” var. Baskı ve zulüm bir iki kuşakla sınırlı kalmadı. “Acı” yazık ki bir kuşağa vergi değil bizde. Geçen hafta “Uğur’suz Yıllar” adıyla Ankara’da bir dizi etkinlik yapıldı. Bu etkinliklerden birinde farklı kuşaklardan acılı iki ağabey konuşmacıydı. Gökhan Adalı sınıf arkadaşım, gencecik kardeşini (Necdet Adalı) 12 Eylül cellatları aldı. Şimdi Denizli’de Delikliçınar adlı güzel bir dergi çıkarıyor Gökhan. Öteki konuşmacı acılarına daha yakın yıllarda tanık olduğumuz bir başka ağabey; Gürkan Korkmaz, Ali İsmail’in ağabeyi. Kardeşi adına kurdukları vakfı anlattı. Onu dinlerken yerimde gözyaşlarımı tutamadım.Ankaralılar için ayrı bir önemi vardı Uğur Mumcu’nun. Bir haksızlığa uğradığımızda Danıştay’dan önce Uğur Mumcu’ya giderdik. Milletvekillerinden, bakanlardan önce Uğur Mumcu’nun bürosunda ya da evinde alırdık soluğu. Eşi Sayın Güldan Mumcu’nun ikramı çaylarımızı içerken, sorunlarımızı anlatırdık. Ankaralı aydınların sorunları Uğur Mumcu’suz anlatılamaz. Bazı yıllar kapısında kitap okuyarak nöbet tutan sivil polisler olurdu. Uğur Mumcu Vakfı’nda ders vermem için teklif geldiğinde, hiç düşünmedim, onun adına gönüllü olarak yürüttüğümüz işlere küçük de olsa, karınca kaderince omuz vermekten mutlu oluyorum. DTCF olaylarını (1948 tasfiyesi ve sonrasını) anlattığım Bir Başka Şehir (İmge Y. 2. baskı 2011) adını verdiğim romanımdaki gazeteci Oğuz Elçi, Uğur Mumcu’dur. Bu belgesel romanımdan onu anlattığım bölümü aşağıya alıyorum:“... bundan bir süre önce, fakülte kütüphanesinde kaybolan elyazması antika eserleri dekanın çaldığını yazmıştı gazeteler. Ünlü yazar Oğuz Elçi uzun bir yazıyla dekanı suçlamıştı. Çamur Yüksel’in şöhreti bu yazılardan sonra epey yayıldı. (...) Ama o hâlâ dekan... Ancak rektörlük gibi bazı düşlerinin suya düşeceği kesin... Oğuz Elçi’nin köşesinde eleştirdiği adam kolay kolay iflah olmuyor.... Çamur Yüksel’in rektörlük düşlerini tek bir yazıyla bitiren Oğuz Elçi’yi gazeteye uğrayıp kutlamayı düşündüğü günlerde, ünlü yazarı Kızılay’da bir başına yürürken karşısında bulmuştu. Ayakta döner yiyen insanların arasından geçerek Sakarya Caddesine doğru gidiyordu. Oysa eskiden yanında korumalarıyla dolaşırdı Oğuz Elçi, evinin önünde gece gündüz nöbet tutan polisler onun kitaplarını okurlardı. Ünlü yazarı birden karşısında yapayalnız görünce şaşırmıştı. Bir zamanlar teröristlerin ölüm listelerinin en başındaydı adı. Alnı biraz daha açılmış, biraz da kilo almıştı. İyice süzüp emin olduktan sonra yaklaştı yanına. Birlikte konuşmacı olarak katıldıkları panellerden tanışıyorlardı. El sıkıştıklarında ilk mutluluğu kendisini unutmamış olmasından duydu. Kendini tekrar tekrar tanıtmak zorunda kalan bir yazar hayranı durumuna düşmemişti. Sakıncalı Piyade olduğu günlerden kalan mide ülserinin acıları geçici bir yorgunluk, geçmek üzere olan bir keder gibi duruyordu yüzünde. Dekan hakkındaki yazısından dolayı onu kutlamış, dekanın herkesçe bilinen lakabını (Çamur) söyleyince, tel çerçeveli gözlüğünün arkasındaki zeki gözleri parlamıştı: “Biliyorum o adamı!” demişti. Bütün kötüleri biliyordu Oğuz Elçi, bütün kötüler hakkında çekinmeden, korkmadan yazıyordu.” (Bir Başka Şehir, s. 217)Bütün kötüleri, bütün alçakları bilirdi Uğur Mumcu; kötüler, alçaklar hakkında çekinmeden, korkmadan yazardı.