Ukrayna’ya bak ama Sudan’ı da gör
Tekrar okunmasında fayda olan 15 Nisan 2019 tarihli ‘Sudan: Siyahların Ülkesinden Gelen’ yazımızdan birkaç bölümü iktibas ederek başlayalım. Sudan, 1 Ocak 1956’da ilan edilen bağımsızlık dönemine kadar İngiliz hâkimiyetinde yaşadı. Sudan’ın doğusunda yer alan Darfur Sultanlığı da yeni devlete iştirak etmiş ve Sudan Cumhuriyeti kurulmuş. İngiliz emperyalizmine karşı Arap Milli Kurtuluş Mücadelesinin simge ismi konumunda olan Mısır Sudan’ın kurtuluş mücadelesine örnek teşkil etmiş ve 1952’den itibaren Mısır ve Arabi lideri Cemal Abdülnasır’ın çok yakın dostluğuna ve desteğine mazhar olmuştu.
ETNİK VE MEZHEPSEL MAYINLAR
İngiltere işgal ve sömürge kıskacına aldığı her yerde olduğu gibi Sudan’dan da çekilirken arkasında onlarca etnik ve mezhep mayını zerk etmiştir. Henüz millet olamamış onlarca ve hatta yüzlerce göçebe ve yarı göçebe hayatı yaşayan kabile ve aşiretlerin, yüzlerce farklı dil familyasının yurdu olan Sudan’dan bir millet yaratma yolunda ciddi bir gayret sarf edilmiş. Sufi ılımlı İslam, Arapçanın ortak lisan olması ve geleneksel mahalli Afrikano kültürünün bileşkesi egemendir. Sudan, Suudi Hanedanlığı, İsrail, İngiltere, ABD ve Batı devletlerin daim hedefinde olmuştur. Başlıca sebep Sudan’ın çok zengin altın, petrol ve madenlerinin olmasıdır. Ayrıca Nil Nehri ve Kızıl Deniz’in ehemmiyeti yatmaktadır.
İÇERİDEKİLERİN VEBALİ
Bu noktada altını çizerek ifade edelim: Sudan’ın bugün bıçak sırtında aldığı yol, kıssadan hisse Sudan’ın yaşadığı buhran sadece dış müdahaleler ve bu müdahaleyi yapan mahfillerin ülke içindeki işbirlikçileri ile izah edilemez. Dış haramilerin suçu çok büyük. Ama ve lakin ev sahibi ve evi idare etmekle mükellef edilenlerin suçu daha büyük. Sudan’ın varlıklarını şahsi menfaatleri için peşkeş çeken, millet olmak yerine, cemaat, kabile şefleri ve feodal ilişkiler üzerinden ülke yönetmeyi seçen, halkının zenginleşmesi ve alt yapının insanca bir yaşam için modernize etmeyen başta Ömer El-Beşir ve hükümetlerin Sudan’ın içinde buluduğu bu elim durumdaki sorumlulukları ve vebali büyüktür.
SARI ÖKÜZÜ VERDİLER
Evet ve hayati bir tespittir ki, Sudan’ın İsrail ve ABD’ye karşı aldığı tutum onu hedef ülke yaptı. Bu ülkenin tehdit ve yaptırımlara maruz kalması, Sudan’ın 1956’dan 2016 senesine kadar İsrail ve ABD karşıtı ülkelerle geliştirdiği yakın ilişkilerin yarattığı huzursuzluk yatmaktadır. Filistin davasına verdiği destek, İran İslam Cumhuriyeti ile yaşadığı derin münasebet, Çin’e sağladığı muazzam imtiyazlar, Sovyet Rusya ve Putin Rusya’sı ile koruduğu ilişkileri yatmaktadır. 2018’de tüm baskı ve tehditlere rağmen Şam’a giderek Esad ile buluşması vardır. Geleneksel Suudi Vahhabizmi ve dostlarına mesafeli olması vardır. Türkiye ile yaşadığı özel münasebetler, sunduğu imtiyazlar ve Kızıldeniz’de Türk Silahlı kuvvetlerine üs sunması yatmaktadır. Ancak “ABD, İsrail ve İngiltere ile mücadele etmenin onlara teslim olmaktan daha karlı olduğunu” unutan Esad ve Erdoğan’ın yakın dostu olan eski lider Ömer El-Beşir, 2001’de New York İkiz Kuleler Terörünü bahane ederek Âleme mutlak hegemonyasını dayatan, Afganistan ve Irak’ı işgal eden ABD, NATO ve şürekâsı Batının taleplerine boyun eğmesi halinde iktidar ömrünü uzatabileceğini sandı.
SÜRGÜN VE ETNİK TEMİZLİK BAŞLADI
Sarı öküzü verirse kendisini ve sürüyü kurtaracağını sanan ahmak boğa misali oldu. Duvardaki ilk gedik Güney Sudan’ı 2005’te önce özerk bölge olarak kabul etmesiydi. Afrika kıtasının üçüncü büyük petrol ve maden zengini bölgesi olan Güney Sudan’ın özerkliği ABD, İngiltere ve İsrail tarafından ‘Yetmez ama Evet’ mesabetinde kabul gördü. Güney Sudan’ı ana gövdeden koparmak isteyen mahfiller boş durmadı. Onlarca mahalli diller konuşan kabileleri ortak bir üst çatıda birleştiren Arapça yerine İngilizce’yi talep eden ve demografik yapıyı değiştirmeyi amaçlayan sürgün ve etnik temizlik harekâtı başladı. Güney Sudan bölgesinin yüzde 60’nı oluşturan Hristiyanların, Arap ve Müslümanları Güney Sudan’dan sürme girişimleri iç savaşı körükledi.
ARAP BAHARINDAN ‘GÜNEY SUDAN’ ÇIKTI
2011’de “Arap baharı” yalanıyla tüm bölgeyi saran cehennem ateşi Sudan’ı da içine aldı. Batı Sudan’dan daha çok taviz koparmak için başkent Hortum’a yüklendi. Ömer El-Beşir tehdit ve teşvik edildi. İkinci Sarı İneğini kurban etmeyi kabul etti ve Temmuz 2011’de Güney Sudan’nın bağımsızlığını tanıdı. Ancak ne kendisi huzur buldu ne de bağımsızlığına onay verdiği bölgede Batılı mahfillerin vaat ettiği demokrasi, özgürlük, hukuk ve ekonomik zenginlik hâsıl oldu. Güney Sudan’ın yönetici koltuklarına oturtulan muvazzaf memurları halka İsrail, İngiltere ve ABD’nin bölgeyi ihya edeceğini anlattı. İsrail’e göç etmiş Güney Sudan Yahudileri sayesinde İsrail’in Dünyadaki nüfuzunu kullanıp kendilerine hem siyasi bağımsızlık hem de ekonomik zenginlik sağlayacakları hikâyesi anlatıldı.
İLK TANIYAN İSRAİL
Bağımsızlığını ilan ettiği 9 Temmuz 2011’den saatler sonra İsrail, Güney Sudan’ı tanıyan ilk ülke oldu. 15 Temmuz’da Güney Sudan yönetimi İsrail ile sadece diplomatik ilşkiler değil başta askeri, istihbarat ve güvenlik olmak üzere her alanda bir işbirliği istedi. Sudan Cumhuriyeti kanunlarınca İsrail ile ilşki kurmak ve İsrail’i ziyaret etmek suç kapsamında olmasına rağmen, İsrail’in kuruluşundan itibaren gizli-açık İsrail ile ilişki kuran Güney Sudanlı Yahudiler ve özellikle İngiltere ile bağlantılı zengin Hristiyanlar İsrail Dış İşleri Bakanlığı bünyesinde yer alan Uluslararası İşbirliği Departmanı ‘Mashav’ üzerinden görüşme halindeydi.
AYNI SENARYO DEVREDE
Güney Sudan henüz özerk bölge iken devreye IPAC gibi ABD Yahudi Komiteleri 2008’de Güney Sudan’ı ziyaret etti. Bağımsızlık isteyen başta soslu “özgürlük, halkların kardeşliği, demokrasi, adalet, devrim” şiarlarını kullanan Güney Sudan Halkın Kurtuluş Ordusu (SPLA) ayrılıkçı gruplarla yapılan toplantılarda İsrail’de Diasporada yaşayan Güney Sudanlıların katılımıyla bağımsızlığın kazanılması ve devletin kurulması için köprü rolü oynamaya hazır olduklarını birldirmişti. Güney Sudan’da savaşan ayrılıkçı asker ve sivil liderleri İsrail’e götürmüş, istihbarat, başbakanlık ve dış işleri ile görüştürülmüştü. Bu gelişmeler Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de şahit olduğumuz olaylar ile arz ettiği benzerliğe dikkat çekmek isteriz. Güney Sudan’ın zengin petrol yatakları, elması, altını ve Nil Nehrinin stratejik önemi İsrail’in dikkatinden kaçamazdı.
ZENGİNLERİ SEMİRTTİLER HALK FAKİRLİĞİN DİBİNE VURDU
İsrail bolca propaganda ile Güney Sudan’a insani yardımlar, ekonomik projeler, altyapı modernizasyonu ve daha nice alanlarda büyük atılımlar vaat etti. ABD, İngiltere, Avrupa ve Dünya Bankasının Güney Sudan’ı zenginlikte uçuracağı yalanları arşa ulaştı. Aslında Güney Sudan’ı Geliştirme Şirketini kuran İsrailli tüccar Meir Greiver işi, “Dünyanın en genç ülkesinde para kazanma potansiyelinin sınırı gökyüzüdür.” diyerek özetlemişti. Filhakika kısa bir zaman içinde büyük bir servet elde eden bu tüccarın zenginliği şişerken ülke halkının fakirlikte dibe vurduğu görülmektedir. 2013’ten itibaren İsrail petrol şirketleri ile Güney Sudan yöenetimi arasında yapılan anlaşmalar şirketlerin ve mahalli yöneticilerin hesaplarını şişirirken halk kara altının kiri ile yaşamak zorunda bırakıldı. Ekonomik yoksulluk yanında medya, siyaset, insan hakları ve yargı alanlarında Güney Sudan Âlemin en dibinde yer almaktadır. Azınlıklara karşı sürdürülen etnik temizlik, muhalif seslerin etkisiz hale getirilmesi, katliamlar, işkenceler, yüzlerce kadına tecavüz vakaları, rüşvet sarmalı İsrail, İngiltere, ABD ve Avrupa medyasını kontrole den mahfiller tarafından sistematik olarak sansürlenmektedir.
TAVİZ DARBEYİ ÖNLEMEDİ
Ömer El-Beşir sarı öküzü kurban ederek iktidar ömrünü ancak 2018’e kadar uzatabildi. Yerine gelen asker ve siviller ABD, İsrail, Suudi hanedanlığına boyun eğmeleri halinde ülkelerine huzur ve istikrarın geleceğini tahayyül ettiler. İsrail heyetleri bu sefer Sudan başkenti Hortum’a mekik dokumaya başladı. Ancak Sudan Direniş Komiteleri, suikastlere, işkencelere, tüm baskılara rağmen haklı talepleinde ısrar etmeye ve direnişine devam ediyor. Ekim 2021’de yeni bir askeri darbe ile yönetime gelen General Abdulfettah El-Burhan geçici olarak yönetime el koyduğunu ve yeni bakanlarla bir hükümet teşkil ettiğini ilan etti.
TARİHTEN İBRET ALMAYANLAR…
Halkın talepleri doğrultusunda seçime gidileceğini ve iktidarı seçimi kazanan sivil otoriteye bırakacağını, rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele edeceğini, uluslararası ilişkilerde dengeli bir politika izleyeceğini, halkın büyük bir desteğine haiz olan başta Sudan Direniş Komitelerinin faaliyetlerine ve önerilerine saygı duyacağını beyan etmesine rağmen sözlerini tutmadı. Kendisi de kolay yolu seçti ve İsrail ile görüşerek onun üzerinden Batı ile ilşkilerini onarmayı denemektedir. Bazen Batının Sudan’ın iç işlerine burnunu çok sıkması kendisini rahatsız etse de, bu devletleri Batının Troikası olarak eleştirse de Ömer El-Beşir misali taviz politikalarıyla, İsrail ile görüşerek koltuğunu muhafaza edebileceğini umut ediyor. Tarihten ibret alamayanlar ibretlik vakıa olur. Özellikle Türkiye’nin Ukrayna’ya bakarken Sudan’ı görmesi elzemdir.
TÜRKİYE’NİN ÇIKARACAĞI DERS
Türk medyası da Suriye’den sonra şimdilik Nazi lider Zelensky önderliğinde verilen Ukrayna Kurtuluş Ordusuna övgüler dizmekle meşgul. Ömer El-Beşir gitti Sudan’da işimiz kalmadı havasında. Sudan Cumhuriyetinde yaşanan her hadisenin Türkiye’nin oradaki varlığına vurulan bir darbe olduğuna müdrik olmayan, verilecek birkaç sarı öküz karşılığında İsrail ile aramızı düzeltirsek, Biden ile muhabbettimiz devam ederse iktidar ömrümüzü uzatırız kafasında olanların Sudan’ı iyi okumalarında kendileri için yarar vardır. Ayrıca bol kepçeden şaşalı söylemlerle etnik ayrılıkçı, bölücü, dini-dar projelerin liderlerine inanan Türk, Kürt, Arap, Farisi, Çerkez halkımız da Sudan’ın akıbetinden ders ve ibret almalıdır.